Tefsir kapalı bir sözün içine nüfuz etme, onu anlaşılır bir hale getirme çabası. Çabası demek zorundayız çünkü bu işe kalkışan kişi nihai sözü söyleyemez; ancak kendi birikimi, onu çevreleyen koşullar, aklı iz’anı kadar açıklayabilir ayetlerin manasını. Ayet apaçık işaret, beyan, alamet ve nişane demek ama bu işaretin işaret ettiği muradı anlayabilmek için esbab-ı nüzulden başlayarak nice disiplinlerden geçmek lazım.
Mekke’de inen ayetler daha ziyade Allah’la kul arasındaki iman bahsindendir; müjdeleyici, korkutucu olarak art arda gelirler ve oldukça kısa ve nettirler. Medine’de nüzul edip daha uzun olanlar ise, insanlar arasındaki hukuk ve ahlakı temellendirir ve onları daha çok yorumlamaya ihtiyaç duyarız.
“Kitabı sana O indirdi. Onun bazı ayetleri muhkemdir (ki) onlar Kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabih (birbirine benzeyen, sonucu tam bilinmeyen)dir. Kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak, uyardığı sonuca uğra(yıp belalarını bul)mak için onun müteşabih ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun te’vili (uyardığı sonucun ne zaman gerçekleşeceği)ni Allah’tan başka kimse bilmez. İlimde ileri gidenler: “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası düşünüp öğüt almaz.” Al-i İmran suresi 7. ayet
Günümüzde Kur’anı doğru biçimde anlamak öyle hayati bir hale geldi ki, bu hak ve görevi ihmal etmek büyük vebal olur. Bu yönde şifahi çalışmalar yapan insanlar bunu yazılı metne de dönüştürebilirler, tıpkı Malatya’nın önde gelen kadın öncülerinden Semra Çekmegil’in yaptığı gibi. Semra Hanım bölgenin saygın alimlerinden Sait Çekmegil’in kızı olması hasebiyle çocukluktan itibaren ilim meclislerinde yetişmiş, kendini Kur’an hadimi olarak tanımlamış bir kadın ve onlarca yıldan beri Malatya Birlik Vakfı, Akabe Kültür ve Eğitim Vakfı ve Nida Radyosu’nda ayetler üzerine yaptığı sohbetleri yeniden ele alarak altı ciltlik tefsir kitabını yazmış. Büyük bir tevazuyla “bu müfessirlik veya alimlik iddiası değildir, kusurdan beri olduğu söylenemez, senet fetva veya nas iddiası yoktur” diyor önsözünde. Fakat gündelik hayatın içinden geçen, şimdiki zamanın yeni sorularına da cevap arayan akıcı ve güncel üslubuyla ve faydalandığı kaynakların muteberliğiyle eserini sevinçle karşıladık doğrusu. Tefsirin adı da sade yalın ve zahidane: Okuyucu Tefsiri. İmam Gazali’nin “kendi anlayışı ve akli kudreti nispetinde Kur’andan netice ve dersler çıkarmak herkese caizdir, ayetlerin zahirinin tefsiri ile ilgili rivayetler, onlardan anlaşılacak manaların son sınırı değildir” ilkesi Çekmegil’e güç ve cesaret vermiş.
Kur’an herhangi bir zümreye, mezhebe, ırka değil, hatta sadece müminlere dez değil, bütün insanlığa hitap eder. Bu yönüyle kendi nefsimizi temize çıkarma, taassuplarımızı hırs ve tefrika duygularımızı onaylama değil, tersine bütün bu hastalıklarımızı giderme makamıdır tefsir ilmi. Ancak arınmış saf bir akıl ve kalple yaklaşabilenlere açar kendi sırlarını. Kalbimize iyice yerleşmesi için parça parça indirildi, tane tane okundu bize bildirilen vahiy, hayatımızın anlamını bize anlatmak için.
Ülkemizde ilk kez bir kadının tefsir çalışması yayınlandı 2014 itibarıyla. Daha önce bir Mısır ziyaretimde İhvanı Müslimin’in önde gelen kadın üyelerinden Zeynep Gazali’yi evinde ziyaret etmek nasip olmuştu. Kendisi seksenli yaşlarındaydı ve kaleme aldığı on ciltlik tefsir serisinin sonuna yaklaşmıştı. Yayınlanan ciltlere bazı erkek alimlerin itiraz etmesi, bir kadının tefsirine itibar edilmez demeleri çok üzmüştü onu. Semra Çekmegil’in çalışmasının örnek olmasını, bu konuda ilim irfan sahibi kadınlarımızın emeklerini bu denize katmalarını diliyorum. Ayşe Hediyetullah, Lale Bahtiyar gibi müfessirlerin sayıları artarsa vahiy ile akıl birbirine tekrar yaklaşır, yeryüzünde insaf, merhamet, paylaşma ve başkasını anlama duygusu artar belki. Elimizdeki paha biçilmez kaynaklar günümüz gerçeklerini de içeren tevillerle zenginleşir, güncellenir. Eserin sade, efradını cami, ağdalı olmayan, fakat Kur’an ıstılahını en güzel biçimde kullanan dili de ayrı bir zenginlik ve kazanım.
(Ülkemizde ve dünyada çok acı olaylar yaşıyoruz. Her seferinde yazmakta olduğum meseleyi değiştirmem gerekir mi diye arafta kalıyorum. Fakat bu bir tuzak ve bizi kötülüğe hapsetmek, teslim almak istiyor bütün terör eylemleri.)