ABD Başkanı Donald Trump İsrail’e elleri hediyelerle müjdelerle dolu gitti. İlk yurt dışı ziyaretini Suudi Arabistan’a yaptı ve bütün Müslüman ülke temsilcilerini buraya toplayıp radikalizmle mücadeleyi başlattı. Bir yanında çok iyi anlaşıyoruz deyip yanından bir an bile ayırmadığı Mısır’ın zalimi darbeci General Sisi, öte yanında İslam dünyasının en tuhaf zalim rejimlerinden birinin kralı Selman bin Abdulaziz’le ışıklı bir küre önünde başımıza gelecekleri konuşarak, kılıç dansı yaparak. Bir yetkili gülerek açıklıyor bu savaş dansıdır diye, gülerek evet farkındayım diyor büyük patron. Yüz binlerce kardeşimizin kanını dökenlerden İran strateji gereği hedefte ama Esed ve Sisi mesela kötücül radikaller arasında değil. Eli kanlı İran ve Daeş işaret edilirken aslında işgallere karşı varoluş mücadelesi veren bütün mazlumları da hedefleyen topyekûn bir savaş öngörüldüğü çok açık. Suudi Maliye bakanı Muhammed el Cadan anlaşmanın hepsi satın alma değil karşılıklı teknoloji transferi de var, diyor insanı güldürerek.
***
Trump’a göre mücadele melekle şeytan arasında olacakmış, melek tarafı Sisi, Selman ve Trump belli ki. Cehennemin kapılarını açacak olan bu zirvelerden sonra satın alınan silahlar depolarda çürümek için değil, elbette Müslüman halkların başında patlamak için.
Hikayelerimizi ortaklaştırarak karşı koyabiliriz bu gidişata. Sizlere Ankara’da ziyaretine gittiğimiz Türkistanlı bir aile büyüğümüzden söz edeceğim. Özbekistan’ın Hokand şehrinde doğdu, bir İslam alimi olan babası Nasrullah Efendi, Bolşevik ihtilalinin muhaliflerinden olduğu için Sibirya’da hapsedildiğinde beş yaşındaydı. Soljenitsin’ın dünyayı sarsan Gulag Takım Adaları kitabında anlattığı o korkunç hapishanede beş yıl süren, buz ve taş kırma işleriyle geçen tutsaklıktan sonra çocuklarını alıp Afganistan’a geçti. Hindistan Lahor’da üniversitede aldığı ilahiyat eğitiminden sonra öz vatanında Ruslardan gördüğü mezalim onu hicrete zorlamıştı.
Ailesiyle çıktığı yolculukta önce eşi Selamet hanımı Afganistan’da kaybetmiş. Sonra Bağdat ve Kerkük’te geçen yılların ardından Türkiye’ye vasıl olunca annesi Amber hanım vefat etmiş. Kardeşleriyle birlikte annesiz ve babaannesiz kalan büyüğümüz 1938’de 16 yaşında geldiği Adana’da öğretmen okulunu bitirmiş, babası Ceyhan’ın bir köyünde imamlık yaparken kendisi de Urfa Bozova’da öğretmenliğe başlamış. Birçok insan bir iki sene görevden sonra tayinini batı illerine çıkarırken kendisi siyasi bağlantıları, Anadolu deyimiyle arkası olmadığından yıllarca Doğu illerinde hizmet vermiş. 1954-60 arası Muş ve Ağrı’da milli eğitim müfettişliği yaparken askerliğini çavuş olarak yapan ilkokul mezunlarının okullara eğitmen olarak atanmasına şahit olmuş. Topraktan evlere, çatısız, üstü öylesine örtülmüş yağmur damlayan rutubetli yerlere okul denilen bir zaman. Aynı ilçede gezici başöğretmen olan, yıllar önce Konya’dan buralara katip olarak atanmış bir dedenin torunları, Kâtipzadeler ailesinin Kürt evladına yönelik küçümseyici ve dışlayıcı yaklaşımlara karşı durmuş Türkistanlı müfettiş. Aradaki muhabbet ve dostluk sayesinde ailenin güzel kızı olan yengemizi almış eş olarak.
***
Zamanın nahiye müdürü ve karakol komutanının halkı nasıl aşağıladığını, sömürdüğünü anlattı uzun uzun. O zamanlar bölgede rüşvet ve irtikap hat safhadaydı diyor 90’ lı yaşlardaki büyüğümüz. Bozova’da da başka bir Kürt maliye memuru Ahmet Rıdvanoğlu ona sahip çıkmış. Şu dünyada tanıdığım en kıymetli insanlardan biriydi, hatır gönül incelik insanlık onda gördüm diyor. Şartlar hiç kolay değildi, kendimizi biraz yabancı hissederdik oralarda ama o alışmamız için dostluğunu gösterir, ihtiyaçlarımıza yardımcı olur elinden gelen insanlığı esirgemezdi diyerek hatırlıyor iyiliği. Hâzâ insan kim derseniz Ahmet efendi derim diye ekliyor bu görmüş geçirmiş büyüğümüz.
Savaşlarla bizi birbirimize kırdırmak isteyenlere karşı engin tecrübesiyle söylediği şudur: hepimizin istikbali birlikte yazılmış, necat, eşitlik içinde bir arada yaşamakta.
Bizi zehirlemek için yola çıkanlara karşı biricik panzehir, uzun yollar katedip bizi birleştiren ortak tarihe, değerlere, inançlara dayanan hikayelerimizin ortaklığına, zenginliğine güvenmek inanmak, teröre şiddete kıyıma karşı insani gövdemizi ortaya koymak.