Hazar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği 1993’te Ayla Kerimoğlu ve arkadaşları tarafından kuruldu. Toplumsal fayda ve dönüşümün aracı olarak insanın hak ve hukukundan yana bir politika izleyeceklerini deklare etmişlerdi. İnsana ve topluma dair “emaneti üstlenen” kadınların eğitimine ve bilinç yükselmesine katkı sunmayı misyon edinerek kolektif emeğe ve bilgiye yöneldiler.
Bugüne kadar dernekte felsefeden ilahiyata, sosyolojiden tarihe sayısız alternatif eğitim gerçekleşti ve birçok sözlü tarih çalışmasına ve sosyal faaliyete imza atıldı.
Türkiye’nin Örtülü Gerçeği (2007) başlıklı araştırma, başörtü yasaklarının etkileri, sonuçları, toplumda yayılma ve algılanma biçimlerine dair en kapsamlı çalışmalardan biri olarak değerini koruyor.
Avrupa Birliği ve Türkiye tarafından desteklenen Kadınlar için Kadınlar: Kadına Karşı Şiddet Araştırması çalışmasının proje raporu (2015) yayınlandı ve içinde kadına yönelik şiddetle ilgili çok değerli veriler var. Küçükçekmece ve Üsküdar ilçe sınırları içinde yaşayan kadınlarla yapılan çalışmada şiddet bütün boyutlarıyla ele alınmış.
BM verilerine göre, dünyada her üç kadından biri şiddet görüyor. Dünyada cinsel istismar ve şiddete maruz kalan kadınların yarısını 16 yaşından küçük savunmasız kız çocuklarının oluşturması hiç şaşırtıcı değil. Finlandiya’da %6, İtalya’da %12, Danimarka’da %20, Japonya’da %13 iken Türkiye’de neden Hindistan’ın %35 oranını bile geçip %39’a ulaştığımız üzerine düşünmemiz gerekmez mi? Bazı üniversite araştırmaları ve sosyal politikalar bakanlığı çalışmalarının dışında neden mütedeyyin erkek yazarların, kanaat önderlerinin gündeminde değil bu can yakıcı mesele?
***
Şiddetin fiziki, sözel, engelleme gibi her boyutuyla yaşamın merkezinde olduğu bireysel ve toplumsal hayatın yarattığı ağır travmanın gelecek kuşakları nasıl etkilediği, üzerinde durulması gereken bir mesele. Kendini değersiz hisseden, bunu çocuklarına en olumsuz biçimde aktaran kadın kadar erkek de kurban bu döngüde. Evdeki biricik eşi ve çocuğuyla ancak şiddet yoluyla iletişim kurabilen bir erkeğin acziyeti, erkekliğin kırılma noktalarının analizini zorunlu kılıyor. Şiddetin tarafları olarak biri kendini değersiz hissederken diğerinin kendini değerli hissetmesi düşünülemez. Evliliğe, cinsel beraberliğe, çalışmaya zorlanma, öte yandan çalışmak isteyen kadının kısıtlanması hakaret ve ağır ithamlar da şiddet olarak algılanıyor. Kadının ihtiyaçları için para vermeyen ya da gelirine el koyan, ailesiyle görüşmesini, evden dışarı çıkmasını engelleyen kişi ne kadar tolere edilebilir. Sözel şiddet, kötü sözler şiddet olarak görülmemiş kimi kadınlar tarafından sıra gelmediğinden.
Hukuki yollara başvurmadan önce psikolojik danışmanlık alma ve aile büyüklerinden yardım isteme hala revaçta. Zaten hukuki yollara nasıl başvuracaklarını bilenlerin oranı çok düşük. Konukevi ancak aciliyet durumunda ve geçici olarak çözüm olabilir. Katılımcıların sadece %56’sı şiddete maruz kalmadığını söylemiş. Kadını en zayıf halka olarak görüp şiddet uygulayanlar, oranlarına göre sırasıyla eş ile başlayıp anne, baba öğretmen, kayınvalide, abi, kayınpeder, görümce, eski eş, akrabalar olarak sürüp gidiyor. Eşin eğitim durumu ve hane halkı geliri yükseldikçe şiddetin azalması da ümit bahşeden bir veri. Şiddet gördükten sonra “Allah’a sığınırım günlük işlerime devam ederim” diyenler %50 civarında. Yaşadıklarını annesiyle, arkadaşıyla, kız kardeşiyle paylaşanlara karşılık, hiç kimseyle paylaşmayan bir %21 var.
***
Her 8 Mart’ta en yetkili kişilerin kadın ve erkeğin eşit olmadığına dair konuşmalarına maruz kalan bir toplumda bu konuya hakkaniyetle eğilmek ne kadar mümkün? İki erkek ya da iki kadın da eşit değildir zaten. Mesele herkesin insanlık tahtında eşit ve eşdeğerde olmasının sindirilmesi. Peygamberimizin hayatı baştan başa eşitsizlikleri yerle bir etmenin örnekliği. Farklılıklardan tahakküm ve ayrıcalıklar üreten dini yorumlar, şiddete destek sağlamaktan başka bir işe yaramıyor. Bu manevi destek kalktığında şiddetin, özgüveni eksik, konuşmayı bilmeyen insanın ilkel iletişim tarzından başka bir şey olmadığı ortaya çıkacak, çözümün önü açılacaktır. Ramazan böyle şeylere kafa yormak için en berrak ay.