2003’te başlayan Afganistan ve Irak felaketlerini iliklerimize kadar idrak ettik. Sonra Suriye felaketini yaşadık ve milyonlarca insanla birlikte insanlığımız onulmaz yara aldı. Öyle korkunç insanlık ihlalleri yaşanıyor ki üniversite yıllarımızdan beri gündemimizde olan Doğu Türkistan’ı unutturdu bize.
İnsanın insana yaptıklarının sonu gelmiyor. Çin Müslüman Uygur çocuklar için “sevgi dolu kalp” kampları açmış. Tam zamanlı okul diye tanımlansa da bildiğimiz okullara pek benzemiyor. Anne babaların elinden alınmış, bir üç beş onbeş yaşında binlerce çocuk kilit altında. Yoğun güvenlik önlemleri, duvarlar, beton bariyerler, tel örgüler, gözetleme kuleleri, güvenlik kameralarıyla sıkı bir denetim ve gözetleme, zorla domuz eti yedirme ve tek tip kıyafet. Kamptaki çocuklar öğretmenlerine soruyorlar burası neresi, cezaevi mi? Hayır çocuğum, burası Sevgi Dolu Kalp Kampı. Peki anne babalarımız? Onlar da başka kamplarda tutuluyorlar, çünkü “dinde aşırı gitme” suçunu işlediler. Öğretmenler çocukların ağladıklarını, kendilerine zarar vermek için çamaşır suyu içmeye kalkıştıklarını, kılçık yutup ölmek istediklerini söylüyorlar. Bazı Çinli öğretmenler de burada kendi iradeleri dışında çalıştırıldıklarını ve itiraz ettikleri anda saf kan Çinli olmalarına rağmen “süresiz eğitim kamplarına” alındıklarını anlatmışlar. Çocukların görevlilerin nezaretinde ayda bir defa ebeveynleriyle görüntülü konuşmasına izin verildiği, fakat bu görüşmeden sonra uzun süre ağladıkları ve kendilerine gelemedikleri söyleniyor. Bu gerçekliği ortaya çıkaranlardan biri de kamplara girmeyi başarıp gizlice kayıt alan, İtalyan Bitter Vinter dergisinin muhabiri. Haberi yapansa Euronews Türkçe. Doğu Türkistan genelinde, Uygurcanın yasaklandığı, Çinceden başka dilin konuşulmasına izin verilmeyen bu beyin yıkama ve asimilasyon merkezlerinden çok sayıda var ve ‘ben bir Çinliyim ve ülkemi çok seviyorum’ dersleri veriliyor.
Görüntülenen Doğu Türkistan’ın Kazak vilayetindeki Çapcal kasabasında bulunan tesis sayısız kuruma bir örnek. Çin komünist partisine sadakatli Uygur çocuklarının yetiştirildiği yerlerden biri. Tesisin girişinde toplumsal olaylara müdahale için kullanılan kask kalkan gibi teçhizat olduğunu ve kamuflaj giymiş askerlerin ders yaptığını, ayrıca küçük çocuklara askeri eğitim verildiğini anlatıyor muhabir. Dışarıda kalanların durumu da iç açıcı değil. İki yaşındaki Rahmatullah Şirbaki’nin başına gelenler ne yazık ki kitlesel bir felaketi simgeliyor. Hoten vilayeti Karakaş ilçesinde yaşayan babası toplama kampındayken annesi Çin’in iç taraflarına “çalışmaya” götürülmüş. Yaşlı dedesinin baktığı Rahmatullah evden çıkıp kaybolmuş, birkaç gün sonra evin yakınlarındaki bir sulama kanalında donmuş olarak bulunmuştu, buzlar içinde.
Yetişkinlere gelince, Çin’de 2016’dan bu yana “dini aşırıcılık, önleyici polisiye tedbir veya yeniden eğitim” gibi suçlama ve gerekçelerle toplama kamplarında veya keyfi tutuklamalar sonucu hapishanelerde alıkonulan Uygur Türklerinin sayısının bir milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor.Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde akıbeti bilinmeyen çok sayıda aydın ve akademisyen var.
AA muhabirinin Avrupa Parlamentosu (AP), Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) verilerinden derlediği bilgilere göre, kendilerinden uzun zamandır haber alınamadığı için Çin yönetimi tarafından hapishane ya da toplama kamplarında tutulduğu düşünülen Uygur akademisyenler, sanatçılar, profesyonel sporcular, bilim adamlarına ne olduğu dan bilim insanlarına kadar tanınmış pek çok isim var. Kıymetli din alimi ve kanaat önderi Muhammad Salih Hajim, akademisyenler Abdulnehed Mehsum ve Ayhan Memet kamplarda tutulduğu sırada hayatını kaybetmişti. Avrupa Parlamentosu 4 Ekim 2018 tarihli kararında bu ölümlerden duyulan büyük rahatsızlığı ifade etmişti. AP raporunda da isimleri geçen Eli Mamut, Hailaite Niyazi, Memetjan Abdulla, Abduhelil Zunun ve Abdukerim Abduwel gibi akademisyenler keyfi suç isnatlarıyla alıkonuluyor. Eski Uygur Kültür ve Medeniyet Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Dr. Rahile Davut’tan da haber alınamıyor. Anadolu Ajansının bildirdiğine göre Uygur diasporası ve derneklerinin, kamplarda tutulduğundan şüphelendiği ve iletişim kuramadığı diğer bazı tanınmış isimler, Eski Sincan Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Gulpina Taşmemet, tarihçi Prof. Dr. Abdulkadir Celalettin, eski Kaşgar Üniversitesi Müdürü Ekber Omar, eski Sincan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Taşpolat Teyip, yazar Prof. Abdurrahman Bey, klasik edebiyatçı Prof. Gayretcan Osman, teknoloji firması Uygursoft’un kurucusu bilim insanı Alim Ahat. Kamplarda bir milyonu aşkın Uygur olduğu düşünülüyor.
Dışişleri Bakanlığının açıklaması ise sistematik zulmü bütünüyle gözler önüne sermiş. Özellikle Ekim 2017’de “Tüm Dinlerin ve İnançların Çinlileştirilmesi” siyasetinin resmen ilan edilmesi, Uygur Türklerinin ve bölgedeki diğer Müslüman toplulukların etnik, dini ve kültürel kimliklerinin tasfiye edilmesi hedeflenmektedir denilerek kampların derhal kapatılması talep edilmiş. Resmi ya da sivil bu talebin arkasında durmak, unutmamak unutturmamak insanlık görevimiz.