Game of Thrones dizisindeki şehirlilerle, dışlanmış yabanileri ayıran buzdan duvara benzeyen dev bir taş dağının üzerine bundan 3000 yıl önce inşa edilmiş Van Kalesi karşımızdaki.
Urartuların başkenti Tuşpa’nın merkezi olan kalenin dibinde kamp kurmuş İstanbul Üniversitesi’nden arkeologlar yıllardır Urartuların izlerini arıyor.
Geçen yaz 12-13 yaşlarında bir Urartulu genç çocuğun ayak izini buldular. Genç çocuğun muhtemelen evleri yapılırken ıslak kerpice 36 numara ayağıyla basıp yaptığı küçük yaramazlık, en az 2500 yıl sonra bozulmamış halde onu bulan arkeologları bile güldürüp, heyecanlandırmış.
O ayak izinin de aralarında olduğu Urartu eserleri kalenin hemen dibinde nihayet bitmek üzere olan Van Müzesi’nde sergilenecek. Nihayet çünkü 2012 yılında inşaatına başlanan müzenin açılma sözü verilen 2013 yılından beş yıl sonra hala kapıları kapalı.
Koruma kurulunun izin verdiği, tasarlayan mimarlarının kalenin siluetini gösterdiğini iddia ettikleri camekan müze binası ilk bakışta etrafıyla uyumsuz bir alışveriş merkezini andırıyor.
Ama müzenin bir an önce açılması ve adında muhakkak Urartu geçmesi için uğraşan Van Valisi ve aynı zamanda kayyım Belediye Başkanı Murat Zorluoğlu, müzenin içinin dışından daha cazip olacağını söylüyor.
Yeni yapılan patika yoldan, her adımda fotoğraf çektirmeye çalışan meraklı yerli turist kafilelerinin arasından 3000 yıllık kalenin tepesine çıkılıyor.
Biraz Türkçelerine kulak kesilince onların bir kısmının yerli turist değil, bir saat uzaklıktaki İran’dan Van’a gelen İranlı Azerbaycan Türkleri olduğunu keşfediyorsunuz.
Van ekonomisini, Türkiye’deki ekonomik sorunlara karşı bir miktar korunaklı yapan da bu İranlı Turistler.
2017 yılında 500 bin İranlı turist Van’a gelmiş. Yazın yeni açılan oteller, Van Gölü kenarındaki devletin meşhur dinlenme tesisleri de yetmeyince turistler boş olan öğrenci yurtlarına dahi yerleşmişler. Bu yıl İran yurtdışı çıkış harçlarını astronomik rakamlara çıkardığı için gelen turist sayısı azalmış ama hala ve ısrarla, ekonomik sorunlara rağmen Van’a geliyorlar.
Onları buraya çeken Van’ın tarihi ve coğrafi güzelliklerinden çok, biraz nefes alma ihtiyacı.
Sınırı geçip Van’a gelen İranlı kadın turistler zorunlu kıyafetlerini çıkarıp Van caddelerine atıyorlar kendini. İranlı turistlerin favori mekanı alışveriş merkezleri. Bazıları akşamları İranlı müzisyenlerin dans etmenin serbest olduğu konserlerinde eğleniyor. Bazıları da ruhsat almada sorunlar yaşayan içkili mekanlara gidiyor.
Aslında muhafazakar bir şehir olan Van’ın en seküler hayatını İranlı turistler yaşıyorlar. Van aslında İranlılara seküler ve kapitalist Türkiye’yi satıyor.
Eskiden birkaç dilde kalenin tarihini ezbere bilen çocuk rehberlerin tırmandırdığı, aşağısı uçurum olan patika yolunun yerine, dokuyla uyumlu olarak yapılmış yeni yoldan Van Kalesi’nin tepesine çıkılıyor.
Van Gölü’nün ya da Vanlıların deyimiyle denizinin etrafını sarmış Süphan, Artos Erek dağlarına kar inmiş.
Kalenin ve şimdiki Van şehrinin güneyinde, şimdi yürüyerek İran sınırından Van’a gelen Afganların çobanlık yaptığı sürülerin dolaştığı büyük yeşil ova aslında bundan 100 yıl önceki Van şehriydi.
Artık sonradan restore edilmiş iki cami dışında tek bir taşın dahi ayakta kalmadığı eski Van’da 1914 nüfus sayımına göre 180 bin Müslüman ve 68 bin Ermeni yaşıyordu. Şehir merkezinin yarısını oluşturan Ermeni nüfusu, şehirdeki zanaat ve ticarete hakimdi. Gelişen şehirde bir işçi sınıfı bile oluşmuş, grevler yaşanmıştı.
Şimdi bir kayyım belediye başkanının oturduğu belediye başkanlığı koltuğunda ise 1909 yılında hem Ermenilerin hem de Müslümanların oylarını alarak seçilmiş şehrin sevilen ve saygı duyulan manifaturacısı Bedros Kapamacıyan oturmaktaydı.
Şehrin valisi olan ittihatçı Tahsin Bey de liberal ve her kesimin sevdiği bir isimdi.
Fakat Van aynı zamanda silahlı Ermeni milliyetçisi Taşnakların da en güçlü olduğu şehirdi. 19. Yüzyılın sonlarından itibaren çıkmış isyanlarla oluşan milliyetçi hava şehrin Ermeni gençlerini avucunun içinde almıştı.
O Taşnak mensubu Ermeni gençlerden ikisi “devletin adamı” olmakla suçladıkları 65 yaşındaki Bedros Kapamacıyan’ı 1912 yılında bir suikastla öldürdüler. Şehrin dengesi alt üst oldu. Ve Nisan 1915’de de Van’da Taşnak milisler, Ermeni mahallelerinin etrafına hendek kazarak Van Ayaklanması’nı başlattılar. Ayaklanma 1915 tehcir kararının da gerekçesi oldu.
Tehcir, Rus işgali, karşılıklı katliamlardan geriye bugün üzerinde hayvanların gezdiği dümdüz edilmiş bir şehir kaldı. O tarihten sonra Van eski ihtişamlı günlerine bir türlü kavuşamadı.
Son dönemde başarısız bir AK Partili belediye tecrübesinden sonra, 2009 ve 2014’de HDP belediyeciliği de şehre beklediğini veremedi. Üzerine yaşanan deprem, 6-7 Ekim olayları ve terörle şehrin sakinlerinin göçü, dışardan yine hendek olayları, işsizlik yüzünden şehre akan göçlerle büyüdükçe sorunları artan, altyapısı bu nüfusa yetmeyen bir Van ortaya çıktı.
HDP’li belediyelerin, milliyetçiliğini yaptıkları bir Kürt şehrine hizmet etmekten daha mühim ideolojik ve örgütsel işleri olduğu için halk gözünde belediyecilik puanları düşük. Enerjilerini kadınları belediye şoförü yapmak gibi jakoben icraatlarla harcamışlar. Kayyım işbaşına gelince şoför kadınlar, epey zorluk çektikleri, laf işittikleri bu sembolik işten ayrılmak için dilekçe vermişler.
Kayyım olarak atanan Trabzonlu Vali’nin, şehrin merkez ilçesi İpekyolu’na kayyım belediye başkanı olarak atanan 1980 doğumlu Kaymakam’ın bile kısa süreli belediyecilikleri daha çok takdir toplamış.
O kadar ki şehrin turistlere sunduğu en meşhur lezzet olan Van Kahvaltısı salonlarının olduğu sokağı oturulacak hale getirmek bile kayyım belediye başkanlarına kalmış.
Ama para akıtılan ve gücün tek elde toplanmasının avantajını yaşayan kayyımların belediyecilik hizmetleriyle puan toplayan devlet, belediyenin mehteran takımı kurması gibi şehrin renklerine yabancı ideolojik icraatlar, kolluk gücünün sert biçimde kullanılması ve işten çıkarmalar yüzünden tepki çekmiş.
FETÖ soruşturmalarında şehrin bilinen esnafları gözaltına alınmış. Mahkemede katılmakla suçlandıkları toplantılara, bazı iktidar vekillerinin de katıldığını söylemeleri de onları kurtarmamış.
Şehirde görev yapan bir mühendis sadece çocuğu cemaat kolejine gittiği için sürgün edilmiş. Halbuki aynı sınıfta hala görevde olan eski bir valinin çocuğu da okumaktaymış.
Yine HDP’li belediye döneminde işe alınan işçiler, memurlar güvenlik soruşturması raporlarıyla işten çıkarılmış. 2013 yılında bir Nevruz kutlamasına katılmış olmak, kardeşinin örgütle bağı bile işten atılma gerekçesi olmuş.
Kurduğu mahkemelerle insanları yargılayan, esnafları haraca kesmiş, belediye işçilerinden bile zorla bağış toplayan PKK’nın hakimiyet kurduğu günlerin bitmesinden memnun olanlar çok.
Ama bugün de şehrin bütün kararlarının iktidara yakın bir kaç ailenin etrafında dönmesinden, yolsuzluklardan şikayet edenler de çok.
Yaklaşan yerel seçimlerde ise bu şikayetlerin pek etkili olacağı söylenemez.
HDP’li başkan Bekir Kaya’nın tutuklu olması, hizmetlerinden memnun olunsa da kayyım uygulaması ve Cumhurbaşkanı’nın “yine kayyım atarız” açıklamasına tepki olarak seçimlerde yine oylar belediyecilik için değil kimlikler için verilecek gibi görünüyor.
Rawest araştırmanın son anketlerine göre son Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 30 oy olan AK Parti’nin oyları yerel seçimler öncesinde yükselişte, HDP’nin oyları ise son seçimde aldığı oyun altına doğru düşüşte.
Ama bu trendin seçimin sonucunu değiştirmesi zor.
İki arada kalmış Vanlılar, artık şehirlerinin kaderinin değişmesi için bir çıkış arıyor.
Şehirde ortak akıl ve kentin sorunlarına çözüm arayanların başında Van’ın yerel basını ve Ticaret Odası geliyor.
Vanlı gazeteci Baki Karaca’nın düzenlediği panele ev sahipliği yapan Van Ticaret Odası’nın salonunu dolduranlar, artık tadı kaçmış siyasi kavgalardan, AK Parti ve HDP’nin yerel siyasetinden, aday tercihlerinden, gerilimden, yükselen milliyetçilikten şikayetçiydi.
Ama 3000 yıllık Van şehri, önümüzdeki beş yılın yöneticilerini seçmeye doğru giderken, bu şikayetleri giderecek bir ışık da ufukta görünmüyor.
Ama Van Kalesi’nde görünen şehrin ışığı çok parlak...