Sayıştay, 2017 yılı için denetimlerini tamamlandı ve kamu idareleri denetim raporlarını sitesinden açıkladı.
https://www.sayistay.gov.tr/tr/?p=2&CategoryId=103
Cumhurbaşkanlığı, bakanlıklar, Genelkurmay, MİT, Diyanet İşleri gibi başkanlıklar, genel müdürlükler, özerk düzenleyici kurumlar ve belediyelerin harcamalarının yerindeliğini inceleyen raporlar bu yıl her zamankinden daha fazla ilgi çekti.
Uzun süredir savcıların kamudaki usulsüzlük ve yolsuzluklarla ilgili hukuki soruşturmalardan uzak durduğu, medyada yolsuzluk ve usulsüzlük haberlerinin azaldığı, Meclis’in kontrol ve denetim imkanlarının zayıfladığı bir dönemde Sayıştay denetim raporları, etliye sütlüye karışan bir manşet haber okuma heyecanı yaratmış gibi görünüyor.
Görüşülmek üzere kurumlarına göre TBMM’ye, Cumhurbaşkanlığı’na, belediye meclislerine ve Anayasa Mahkemesi’ne gönderilen yüzlerce rapora göz gezdirince kamuda şeffaflık, kontrol ve denetlenmenin ne kadar hayati olduğu görülebiliyor. Tabii kurumların kamu parasını harcarken ki aşırı rahatlığı da...
Herhalde bu rahatlığın en somut örneği, Sayıştay raporlarında üzerinde en çok konuşulanı olan Ordu Belediyesi çalışanlarının Tayland’a “teknik” gezisi.
Çünkü, Ordu Belediyesi Toplu Taşıma Daire Başkanı, Zabıta Şube Müdürü, iki Belediye Meclis üyesi ve Özel Kalem’den bir yönetici asistanın 2017’de Tayland’a yaptıkları “teknik” gezinin Sayıştay denetmeninin radarına yakalanmasının sebebi gezinin belediyenin yaptığı bir ihalenin sözleşmesinde yer almış olması.
Ordu Belediyesi, “Muhtelif Mahalle Yollarında Toprak İşleri, Sanat Yapıları ve Üst Yapı İşleri”ni alan firma ile yaptığı ihale sözleşmesinde “İmalat süresi boyunca teknolojik gelişmelerin takip edilmesi, malzemelere yapılacak gerekli fabrika test ve kontrolleri için” teknik geziler yaptırmayı ve en fazla 10 personeli yurtdışına götürmeyi de şart koşmuş.
Ordu’daki mahalle yolları için belediye çalışanlarının müteahhit parasıyla Tayland’da hangi teknik gözlemler yaptığını sorgulayan Sayıştay denetmeni de bunu yakalamış ve raporuna yazmış.
Yani kamuda böyle bir maddeyi ihale sözleşmesine koyacak kadar bir rahatlık söz konusu. Ya ihale sözleşmesine bunları yazacak kadar tedbirsiz olmayanlar neler yapıyordur sorularını da sorduran bir tespit bu.
Sayıştay denetmenlerinin denetledikleri kurumların savunmalarıyla ince ince dalga geçtikleri satırlar da dikkat çekici.
Örneğin İstanbul Güngören Belediyesi’nin araçlarının personel tarafından güneyde yaz tatilinde kullanıldığını tespit eden denetmen, belediyenin “araçlar amacı doğrultusunda kullanılmıştır” savunmasıyla Güngören Belediyesi’nin sınırlarını hatırlatarak dalga geçmiş:
“Söz konusu kullanımların özellikle turizm ve tatil beldelerinde(Ege ve Akdeniz kıyıları) yoğunlaştığı tespit edilmiş dolayısıyla Güngören Belediyesinin mücavir alan sınırları düşünüldüğünde, İdarenin hizmet araçlarının işin icabı ve doğası gereği kullanılmasının doğru olduğu savunması yersizdir.”
Ama Sayıştay denetimlerinin her kurumda bu kadar titiz yapılıp yapılmadığı sorusunun cevabını bilmiyoruz.
Çünkü Güngören Belediyesi hakkındaki Sayıştay raporu 138 sayfa iken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi raporu 183, Ankara Büyükşehir Belediyesi raporu 77, Adana Büyükşehir Belediyesi raporu 39 sayfa.
Bu raporların en az ilk 10 sayfası da Sayıştay’ın o kurumla ilgili denetiminin hukuki çerçevesinin anlatıldığı standart bir bölüm.
Raporlarda daha sonra yine standart olarak .”...2017 yılına ilişkin yukarıda belirtilen ve ekte yer alan mali rapor ve tablolarının tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği kanaatine varılmıştır” tespiti yer alıyor.
Harcamalarda usulsüzlükler ise “Denetim görüşünü etkilemeyen tespit ve değerlendirmeler” başlığı altında sıralanmış.
Ama pek çok raporda, bir yıl boyunca o kurumun hiç bir harcamasında hiç bir problem bulunmamış olacak ki bu kısmın altı ya boş ya da neredeyse hiçbir şey yok.
Güngören Belediyesi’nden yüzlerce kat büyüklüğünde bütçeleri olan ve harcamalar yapan devlet kurumları, bakanlıklar, genel müdürlüklerin Sayıştay raporlarının Güngören Belediyesi’nin raporundan daha kısa olması o yüzden dikkat çekici.
Örneğin Cumhurbaşkanlığı 10 sayfa, Başbakanlık 14 sayfa, Diyanet İşleri 31 sayfa, MİT 13 sayfa, Jandarma 83 sayfa, Danıştay 19 sayfa, Adalet Bakanlığı 24 sayfa, Enerji Bakanlığı 47 sayfa, İçişleri Bakanlığı 60 sayfa, Dışişleri Bakanlığı 53 sayfa, Savunma Bakanlığı 88 sayfa, Gümrük Bakanlığı 89 sayfa Milli Eğitim Bakanlığı 123 sayfa.
Sayıştay’ın en uzun denetim raporları yazdığı bakanlıklar ise sırasıyla; Ulaştırma Bakanlığı 292 sayfa, Ekonomi Bakanlığı 205 sayfa, Orman Bakanlığı 126 sayfa.
Tabii ki bütün usulsüzlükler yolsuzluk demek değil. Mevzuata aykırı bütün harcamalar, tasarruflar, kamuyu zarara uğratma kusurları en küçüğünden en büyük meblağlı olanına kadar bu denetime takılabiliyor. Zaten bu yüzden de bu kadar büyük bütçeli kurumların bir yıllık harcamalarında, Güngören Belediyesi kadar bile bir yanlış olmamış mı sorusu akla geliyor.
Ama yine de Sayıştay raporlarına, belediye arabasıyla tatile giden, müteahhit parasıyla Tayland’a “teknik” gezi yapan belediye çalışanları dışında takılan büyük balıklar da yok değil.
Pek çoğu teknik bilgi, mevzuata hakimiyet isteyen o usulsüzlükleri hemen tespit etmek mümkün değil.
Ama o raporlardan birindeki bir usulsüzlüğü anlamak için o kadar teknik bilgiye dahi ihtiyaç duyulmuyor.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun 2017 Sayıştay raporunda yer alan bir usulsüzlük tespiti, dövizle mücadele ve OHAL KHK’larının nasıl devleti zarar uğratmak için bir fırsata çevrilebildiğini anlatıyor.
2016 yılının mart ayında TMSF, İzmir’de uzun yıllar ortada kalmış, Basmane Çukuru olarak bilinen 35 bin metrekarelik Ege Dünya Ticaret Merkezi arsasını 80 milyon dolara bir inşaat şirketine satıyor. 10 milyon doları peşinat olarak alınıyor.
Fakat, bu satışın ardından darbe oluyor, daha sonra dövizde çalkantılı dönem başlıyor ve dolarla mücadele için kampanyalar düzenleniyor. Kamu kurumlarında da bu mücadeleler kapsamında kamuda işlemlerin dövizle yapılmaması ile ilgili yönetmelikler yayınlanıyor, kararlar alınıyor.
İşte böyle bir dönemden geçerken (31 Mayıs 2017) bir yıl önce 80 milyon dolara İzmir’in merkezindeki dev arsayı alan firma TMSF’ye başvuruyor. Talep borcun TL’ye çevrilmesi.
TMSF de başvuruyu 08.06.2017 günü değerlendiriyor ve dövizle mücadele kapsamında 2016 yılının sonunda aldığı bir kararı gerekçe gösterip, “Kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak mal ve hizmet ile yapım ihalelerinin ‘TL’ bazında yapılması hakkında yönetmelik değişiklikleri paralelinde piyasalarda finansal istikrarın sürdürülmesi için alman önlemlere Kurum tarafından katkı sağlanması...” diyerek firmanın kalan 70 milyon dolarlık borcunu, bu kararın alındığı 1 Kasım 2016 günkü döviz kuru olan 3.1037’tle TL’ye çeviriyor. Bir de TL cinsinden takside bağlıyor.
Sayıştay bu karara raporda neredeyse isyan etmiş:
“Ne var ki, burada alınan temel kriter ile yapılan işlem arasında, izahı güç bir çelişki vardır. Gerçekten de, söz konusu karara konu kurum tasarrufu, yani yabancı para biriminden Türk lirasına dönüş ile bu dönüşe gerekçe kabul edilen ve arada paralellik kurulan uygulamanın, yani “kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak mal ve hizmet ile yapım ihalelerinin ‘TL’ bazında yapılması hakkında yönetmelik değişiklikleri”, aslında birbirine tam anlamıyla zıtlık teşkil etmektedir. Nitekim, söz konusu yönetmelikler mal, hizmet ve danışmanlık hizmet alımı gibi, devlete bir maliyet yükleyen ve gider olarak bütçeleşen ve bu haliyle de kurdaki artıştan devletin olumsuz etkileneceği satın almalardır. Oysaki bahse konu karara esas eylem bir satın alma değil, bir satıştır ve kurdaki yükselmenin burada ortaya çıkartacağı etki, Fon gelirindeki artış olacaktır. Bunu rakamsal olarak ifade etmek için, 13.04.2018 tarihli TCMB USD satış kuru olan 4,0859 TL ile TMSF’nin söz konusu alacağı 70 milyon USD’nin Türk lirasına dönüştürüldüğü kur olan 3,1037 TL arasındaki farka bakmak yeterli olacaktır. Aradaki fark, 68.754.000,00 Türk lirasıdır. Bu durum, Fon’un yukarıdaki kur hesabıyla, yaklaşık 69 milyon Türk lirası alacağından vazgeçmesi anlamına gelmektedir. Fon alacaklarında oluşan bu muazzam eksilme ve oluşan Fon zararının, piyasalardaki finansal istikrara katkı sağlayacağını iddia etmek, izahtan vareste bir yaklaşım olacaktır.”
TMSF, Sayıştay’ın bu usulsüzlük tespiti için istediği savunmasında Sayıştay’ın fonun uygulamalarıyla ilgili böyle bir denetim yetkisi olmadığından bahsetmiş, karara gerekçe olarak da 2017 Ocak ayında yayınlanan 683 sayılı KHK’daki kamunun borçlarını dolardan TL kuruna sabitlemesini göstermiş.
Ama Sayıştay bu cevapla da tatmin olmamış. TMSF’nin bu kararı alırken 683 nolu KHK’dan değil, kendi dövizle mücadele kararına atıf yaptığını, dövizi de o kura sabitlediğini hatırlatmış, bu arsayı dolarla alan firmanın bu riskleri alarak bu alımı yaptığını hatırlatmış, kamunun dövizle mücadelesinin kamunun böyle bir fedakarlık yapmasına gerekçe gösterilemeyeceğini söylemiş.
Bakalım Sayıştay’ın bu 69 milyonluk itirazı kararın bir yerlerden dönmesini sağlayabilecek mi?
Sayıştay raporları, devletin bu tırnak kontrolüne daha sık ihtiyacı olduğunu gösteriyor...