“Şunu biliniz ki, bu konuşma için çok düşündüm. Sizlere, kendimi ifade edecek cümleleri bulabilmek için, oldukça zorlandığımı itiraf etmeliyim. Günün birinde, böyle ağır bir yükün altına gireceğim, aklıma bile gelmezdi. Evet, özgürlüğümle ilgili olarak, beni birilerinin anlaması, ilk kez böylesine önemli oluyor. Bu nedenle, Sayın Mahkemenize, kendimi anlatmayı başarabilmeliyim... Burada, siz Sayın Hakimlerin beni anlamasını sağlayamazsam, bunu çok pahalı bir bedelle, gençliğimle ödemek zorunda kalacağım.
Sayın Hakimler, sizler de ; geleceğim hakkında bir karar verdikten sonra, yani gençliğim ve hayatım hakkında bir yargıda bulunurken, umutlarım ve hayallerim konusunda konuştuktan sonra, geriye dönüp baktığınızda, bence bunu hak ettiğimi düşünmelisiniz. Hak ettiğim her ne ise, yargınız o çerçevede olsun. Bunu yapmalısınız bence. Çünkü yargılanmamı, bana verilen değerin bir göstergesi olarak görmek istiyorum ben. Tüm önyargılarınızı unutarak yapmalısınız bunu...
Eğer sizce ben, ceza almalı isem, bunun gerekçesini anlamak istiyorum. Cezalandırılmamın, hak ettiğim bir şey olduğu konusunda ikna olmak istiyorum. Bu konuda lütfen içtenliğime inanmanızı rica ederim. Bir genç için, kendisine haksızlık yapıldığını düşünmenin ne kadar zor olduğunu düşünün. Gençliğim bana, karşılaştığım haksızlıklara karşı, kayıtsız kalmamamı telkin ediyor çünkü.
Bu salondan, kendisine haksızlık yapıldığını düşünen biri olarak ayrılmanın, benim için ne kadar zor olabileceğini düşünün lütfen. Çünkü o zaman, sizlere haksızlık yaptıran şey her ne ise, tüm zayıflığıma rağmen, ona karşı kayıtsız kalmamak benim için bir zorunluluk olacak.
Şimdi sarf edeceğim şu cümleleri, söyleyip söylememeyi çok düşündüm. Ama sizlerin karşısında, içten olacağım konusunda kendime verdiğim söz, bu sözleri de zorunlu kılıyor.
Sayın Mahkeme, bu yargılamanın adil olmadığını, siyasal bir dava olduğunu söyleyenler de var. Savcının suçlamalarını, oldukça siyasal bulanlar da var. Ben bu işlerden o kadar anlamıyorum. Böyle bir ön yargıyla yaklaşamıyorum, beni yargılayacak olan sizlere. Sizler vicdanlarınıza hesap verdikten sonra, diğer insanları da ikna etmek zorunda olduğunuzu da düşünmelisiniz bence. Belki ben bu gün, Sayın Mahkemenizden farklı düşüncelere sahibim, belki sizden ayrı bir duruşla bulunuyorum hayatın karşısında.Ama adalet başka düşünenlere, yani ötekilere de adil olmalı bence. Değil mi ki o, birlikte paylaştığımız bir payda. Çünkü böyle bir zaaf gösterirse Sayın Mahkemeniz - ki bunu düşünmek bile istemiyorum inanın - birlikte inanarak, güçlendirip çoğaltabileceğimiz, yeryüzünde pek az şey kalmış demektir. Çünkü, birlikte sahip olduğumuz bir şey üzerinde tasarrufta bulunmuş olacaksınız, bu gün bana adaleti uygularken. Sizden beklenen, herkesin zenginleşerek bu salondan ayrıldığı bir uygulama. Çünkü, bu provası olmayan, tanrısal işin sorumluluğunu üstlenmiş hakimler olarak, adaleti siz temsil ediyorsunuz tarihin bu gününde. Evet bu konuşmamla, " dürüstçe bir kapıyı vurmak " benim yaptığım.Adaletin canlı geleneğiyle, o kapının bana da aralanacağı konusunda güvenmek istiyorum mahkemenize. Bu bağlamda, Albert Camus ' nün güzel bir sözünü hatırlatmak istiyorum sizlere ; "Düzen adına, haksızlık yapılmamalı dünyada " diyor Camus. Bizleri,"düzene sokmak için " haksızlık yapmamanızı talep ediyorum ben de.”
Bu etkileyici ve samimi savunma bundan 19 yıl önce İstanbul 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin soğuk salonlarında yankılanmıştı.
Savunmayı yapan, başörtüsü yüzünden İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden son sınıfta atılmış genç bir öğrenci olan Nilüfer Pehlivan’dı.
“Halkı kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmekten” üç yıl hapis talebiyle tutuksuz yargılanan Pehlivan ve 29 sanığın suçu, 11 Ekim 1998 günü İstanbul’dan Ankara’ya kadar yüzbinlerce insanın elele tutuşarak başörtüsü yasağını protesto ettiği “İnanca Saygı, Düşünceye Özgürlük İçin Elele” eylemini organize etmekti.
Tarihi eylemden bir gün sonra Pehlivan ve öğrenci arkadaşları, aralarında gazeteciler, sivil toplum örgütlerinin başkanlarının olduğu 300’e yakın kişiyle birlikte gözaltına alındılar. Yurtları ve evleri basıldı, günlerce emniyette sorgulandılar. Neyse ki tutuksuz yargılanmak üzere üç gün sonra serbest bırakıldılar.
Aralarında Pehlivan’ın da olduğu 30 kişi hakkında Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde toplamda 90 yıl hapis istenen bir dava açıldı.
İşte Nilüfer Pehlivan 19 yıl önce üç yıl hapsini isteyen biri asker olan Devlet Güvenlik Mahkemesi heyeti önünde bu savunmayı yaptı.
Ertesi gün Yeni Şafak gazetesinde “Ağlatan Savunma” olarak tam metni yayınlanan savunmanın üzerinden 19 yıl, 28 Şubat’ın üzerinden ise 21 yıl geçti.
Bu 19 yılda Türkiye çok değişti. Artık sadece üniversitelerde değil kamuda da başörtüsü serbest. Avukatları duruşmalarına başörtülü girdiği için mahkeme heyetinin salonu terk ettiği günlerden, başörtülü hakimlerin olduğu günlere geldik. 28 Şubat atmosferini yaratan generaller bugün müebbetle yargılanıyor. 28 Şubatçıların iktidardan düşürdüğü daha sonra da kapattığı partinin devamı olan parti iktidarda.
Ama bazı şeyler hiç değişmedi.
O yüzden de 19 yıl sonra Nilüfer Pehlivan’ın savunması güncelliğini koruyor.
Bugün Türkiye’nin herhangi bir ilindeki bir ağır ceza mahkemesinde görülen bir davada, fikirleri, attığı bir tweet ya da katıldığı barışçıl eylemler için “halkı kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek” suçlamasıyla yargılanan bir üniversite öğrencisi, mahkemede bu savunmanın aynısını yapabilir.
Mahkeme heyetinden, farklı fikirleri olsa da önyargısız olarak yargılanmayı, suçluysa bile suçunu bilmeyi, düzeni korumak için kendisine haksızlık yapılmamasını isteyebilir.
Muhtemelen tutuklu yargılandığı için tahliye edilmeyi de.
28 Şubatçıları çok kızdıran eylemi organize eden Nilüfer Pehlivan ve arkadaşları, daha sonra DGM’lerin yerine kurulan Ağır Ceza Mahkemesi’ne taşınan davadan delil yetersizliği ve zaman aşımı sebebiyle beraat etmişti.
Ama bugün bu suçtan yargılanan bir öğrenci hakkında bu kararın çıkması kolay değil.
Bugün artık, çok daha çeşitli bir medya olmasına rağmen, ertesi gün savunmasını tam sayfa yayınlayacak, onun haklılığını savunacak bir gazete bulabilmesi de...
19 yıl önce Nilüfer Pehlivan’ın bu tarihi savunmayı yaptığı mahkeme salonunda sanık sandalyesinde yanında oturan, onunla birlikte, aynı suçtan yargılanan gazetecilerden biri Ahmet Taşgetiren’di.
28 Şubatçıların Refah Partisi’ne açtığı kapatma davasında partisini savunan Necmettin Erbakan için yazdığı “Seni Seviyoruz Savunan Adam” yazısı slogana dönüşmüş ünlü yazar da evi basılarak gözaltına alınmıştı.
Onun da suçu “Özgürlük için Elele” eylemine destek vererek “halkı kin ve nefrete tahrik”ti.
Elele zincirine halkı çağırmak için Türkiye’yi dolaşmış, konuşmalar yapmıştı. Malatya’da yaptığı bir konuşmada söylediği “Ankara'yı özgürlükler açısından yeniden inşa etmek lazım” sözünü polis “Ankara'yı özgürlükler açısından yeniden imha etmek lazım” diye kaydedince hakkında Malatya DGM’sinde bir dava daha açılmış, avukatının ve kendisini “Kayıt incelensin” itirazlarını dikkate almayan mahkeme başkanı, “inşa edebilmek için önce imha etmek gerek”diyerek hakkında bir yıl hapis cezası vermişti. Neyse ki o ve Abdurrahman Dilipak hakkında verilen hapis cezası da Yargıtay’dan döndü.
Yıllar önce “Ankara'yı özgürlükler açısından yeniden inşa etmek lazım” dediği için DGM’den hapis cezası almış, 28 Şubatçıların partisini kapatmaya çalıştığı Erbakan için “Seni Seviyoruz Savunan Adam” yazısını kaleme almış, başörtüsü için mücadele eden öğrencilerle birlikte DGM’de yargılanmış Taşgetiren, bugün de başka adaletsizlikleri eleştirdiği, Ankara’yı özgürlükler için yeniden inşa etmeyi savunmaya devam ettiği için 28 Şubat günlerinde bile yazabildiği gazetelerde yazamıyor.
28 Şubat’ın 21. yıldönümünde pek çok söz söylenecek. Geçmiş haklı olarak eleştirilecek, kazanımlar övülecek. “28 Şubat 1000 yıl sürecek” sözü hatırlatılacak.
Ama bütün bunlara rağmen Türkiye hala 19 yıl önce bir 28 Şubat mahkemesinde yapılan savunmanın güncel olduğu bir ülke. Hala düzen için haksızlık yapmak meşru, hala mahkemelerden adalet dileniliyor, hala inanca saygı ve düşünceye özgürlük için elele verilemedi, hala Ankara özgürlükler için yeniden inşa edilemedi. Ve hala bunları söyleyenlere pek hoş bakılmıyor.
O yüzden 28 Şubat’ın 21. yıldönümünde, 19 yıl önce Nilüfer Pehlivan’ın savunmasını tam sayfa yayınlamış gazetenin yöneticilerinin büyük zorluklarla çıkardığı bu gazetenin sayfalarından, 28 Şubat günlerinde savunan adamları ve savunan kadınları savunmuş Ahmet Taşgetiren’e bir selam gönderelim.
Bir selam da genç bir kadın öğrenci olarak 19 yıl önce bir Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin karşısına geçip sadece kendisi için değil herkes için adalet istemiş Nilüfer Hanım’a.
Ve sadece bilenmek için değil, esas gücün haklı olmaktan geldiğini yeniden hissetmek için de o günleri hatırlayalım.