3 Eylül 2019'da HDP Diyarbakır İl başkanlığı önünde çocukları PKK ‘da olan ailelerin başlattığı “evlat nöbeti” 1000. gününe girdi.
Bu 3 yılda 301 aile oturma eylemine katıldı, 35 aile ise çocuklarına kavuştu.
Siirtli Sedat Dağtekin’in ailesi de o 301 aileden biriydi.
2015 yılında Siirt'te lise son sınıfta okurken PKK katılmış ya da ailesine göre kaçırılmıştı.
2020 yılında oğulları için Diyarbakır’daki nöbete katılan aile, bu iki yıl boyunca Anadolu Ajansı, Sabah, Yeni Şafak’ın aralarında olduğu onlarca medya kuruluşuna konuştu, televizyonlara röportajlar verdi.
Baba Aydın Dağtekin, arkasında Türk bayrağı yerleştirilmiş fotoğrafını elinde tutarak oğlunun HDP tarafından kaçırılarak, Suriye'ye götürüldüğünü anlattı:
“Belediyede staj görüyordu, kaçırdılar onu. Öğrendiğimize göre Suriye'ye götürmüşler. O günden bu yana bir haber alamadık. Ölü müdür sağ mıdır, bilmiyoruz. Tek isteğim evine, anne ve babasının yanına gelsin. Sedat; neredeysen gel teslim ol, devlete sığın. Herhangi bir ceza yok, kimse seni tutuklamayacak. Eylemimi sonuna kadar devam ettireceğim. 10 yıl da olsa, 20 yıl da olsa Sedat gelene kadar bu eylemi sürdüreceğim. HDP binasının önünden oğlumu almadan ayrılmayacağım. Ben Siirt'ten kefenimle geldim buraya, oğlumu almadan buradan ayrılmıyorum."
Bu röportajdan 25 gün sonra gazetelerde başka bir haber çıktı:
“Zap’ta PKK’ya ağır darbe: Biri suikastçı, ikisi bombacı üç terörist öldürüldü”
“Pençe Kilit operasyonunda PKK’ya ağır darbe vuruldu. Terör örgütünün “Hezen Taybet” adlı sözde özel güç yapılanması içinde yer alan suikast ve sabotajcı üç terörist öldürüldü. Metina Vadisi'nde terör örgütünün kamp alanı olarak kullandığı 4 üslenme alanı Mehmetçiğin kontrolüne geçti.”
Haberin altında öldürülen üç suikastçı ve sabotajcı PKK’lının kimlik bilgileri ve fotoğrafları vardı. Onlardan biri:
“Hüseyin Dağ” kod adlı Siirt doğumlu Sedat Dağtekin…”di.
Diyarbakır’da toplanan aileler daha önce de böyle haberler aldılar.
https://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/peki-siz-bu-meseleyi-nasil-cozeceksiniz-1588791
Eğer Sedat Dağtekin, bu operasyondan bir süre önce örgütten ayrılsaydı, diğer 35 kişi gibi onun ailesine kavuştuğunu İçişleri Bakanı açıklayacak, Vali’nin huzurunda ailesine kavuşacak, ona iş sözü verilecek ve bütün bu anlar da TRT ve Anadolu Ajansı tarafından yayınlanacak, ertesi gün bütün gazetelerde de “evladına kavuşan anne” başlıklı haberler çıkacaktı.
Ama bu kez o “evlatlar”dan biri operasyonda öldürülen tehlikeli bir terörist olarak haber oldu.
Bu olay bir kere daha karşı karşıya olduğumuz meselenin klişelerle, sloganlarla anlaşılmayacak kadar karmaşık olduğunu söylüyor.
Kod adlı tehlikeli bir terörist ile ailesinin beklediği bir evlat arasında ince bir çizgi var. O çizgi muğlak, devlet istediği an çizginin yerini değiştirebiliyor.
2013 çözüm sürecinde iktidarla müttefikken, 2015 7 Haziran’ında, 2019 Mart’ında muhalefete seçim kazandırırken PKK’lı olmayan HDP ona ihtiyaç kalmadığı hissedildiğinde bir anda tekrar PKK’lı ilan edilebiliyor.
O yüzden 2016’da PYD’lileri ağırladığı için PKK’ya destekle suçlanan İsveç, 2014’de Türkiye’nin Salih Müslim’i Ankara’da ağırladığını hatırlatıyor.
2013’de TRT’nin canlı yayınladığı Nevruz’da Öcalan resim önünde konser verirken barış için şarkılar söylediği yazılan Niyazi Koyuncu, 2022 yılında bu yüzden konser iptali yaşıyor.
10 yıl önceki fotoğrafları yüzünden, 10 yıl önce seçme hakkı olmayan sınırlı bir Kürt dinleyici grubuna seslenen, siyasi bir derdi olmayan, PKK’nın fazla etliye sütlüye karışmaz bulduğu dünya çapında bir sanatçı olan Aynur Doğan’ın konserleri 10 yıl önceki Türkiye atmosferi hesaba katılmadan iptal edilebiliyor.
40 yıldır Türkiye Kürt meselesinin her şeyini konuştu ama bugün sanki bütün bunlar hiç bilinmiyor, hiç yaşanmamış gibi bir cehalet perdesi arkasından konuşuluyor.
Abartılı bir üslupla da olsa barış için İmralı’yla görüşülmesini isteyen bir HDP yöneticisi, muhalifler tarafından bunu söyleyerek iktidara hizmet etmekle suçlanıyor.
Halbuki bundan altı yıl öncesine kadar o HDP yöneticisinin söylediği devletin resmi politikasıydı.
Bir HDP’linin barış için Öcalan’la görüşülmesini istemesi bile artık muhalefetin kaldıramayacağı bir yük.
O yüzden kim olduklarını 1991’den beri herkesin bildiği HDP’den takiyye yapması isteniyor.
Kürt meselesinde Türkiye’nin aştığı zannedilen eşikler siyasette o kadar aşağıya düşmüş durumdaki kayyumlar, HDP’lilere yönelik tutuklamalarla Kürtlerin desteğini kaybetmiş AK Parti, çözüm süreci, Andımız, kamuda Kürtçe kullanımı gibi tartışmalı konularda hala Millet İttifakı’nın iki büyük aktörü CHP ve İYİ Parti’nin önünde.
CHP, Kürt masasına bile ancak Doğu Masası diyebildi. İYİ Parti’den henüz Kürt kelimesini duymak nasip olmadı.
Yıllarca çözüm süreci karşıtlığı yapmış, Kürt meselesinin varlığını inkar etmiş, en büyük iktidar hayalleri TC’leri, Andımız’ı geri getirmek olan muhalif kitleler için ise Kürt meselesinde hayat 2010’larda durmuş durumda.
Aynur Doğan’ın konserine gidip onunla fotoğraf çektirdiği için Sezgin Tanrıkulu, Dersim’de Fazıl Say Konseri’nden “Dersim dört dağ içinde” diye fotoğraf paylaştığı için İsmail Küçükkaya çoğunluğu muhalif olan kesimler tarafından sosyal medyada linç edildi.
Anketlerde en önde çıkan Mansur Yavaş, partisi CHP’nin genel başkanı açıkça Demirtaş’ın özgürlüğünü savunurken, Van’da kendisinden Demirtaş’ı isteyen bir vatandaşa “İnşallah” demediğini anlatmaya çalışıyor günlerdir.
Meğer Demirtaş konusu mahkemelerin ve hukuk devletinin işiymiş!
Hatta Yavaş’ın danışmanı milliyetçi çevrelerden Yavaş’ın “İnşallah”ına gelen eleştirilere cevap için uzun bir ironik ‘suç listesi’ yaptı:
“Çözüm süreci adı altında ülkeyi uçuruma sürüklüyordu da zor kurtulmuştuk. Çözüm sürecini halka benimsetmek için 'Akil adamlar' heyetini o kurmuştu. İçine sözde aydın, demokrat, sanatçılarla birlikte, ipten kazıktan kurtulmuş radikalleri ve bölücüleri doldurmuştu”
Çözüm sürecini, Akil İnsanları, Aynur Doğan’a destek vermeyi ve Tunceli’ye Dersim demeyi, Demirtaş hakkındaki AİHM kararının uygulanmasını savunmayı bile kaldıramayan bu muhalif insanlar HDP’ye oy vermiş yüzde 10’un ağzını açmadan muhalefetin adayına oy vermesini bekliyorlar.
Ama bunun için kendi mutlak doğrularından bir Dersimlik taviz bile vermeye hazır değiller.
Muhalefetin Kürt sorunu konusunda hassas olan sol ve liberal kanadı da her akşam televizyonlardan konuştukları muhalif kitleleri dönüştürmek, bu mutlak hakikatlerini zorlamak gibi riskli işlere pek girmiyor.
Bunun en azından bir matematiksel zorunluluk olduğunu muhalif kitlelere anlatmak yerine, bu iktidardan kurtulmak isteyen, zaten ekonomik sorunlarla da beli bükülmüş Kürt seçmenlerin sessizce bir kenarda bekleyip seçim günü zorunlu olarak oylarını muhalefetin adayına vereceğinden çok eminler.
Hatta Kürtlerin oyunu o kadar cepte görüyorlar ki ittifaktaki muhafazakar partilere bile arada “size ihtiyacımız yok” diye parmak sallıyorlar.
Bu aşırı özgüven, “hep bana hep bana” anlayışı, kendi ezberlerine tutkuyla bağlılık seçime bir yıl kala muhalefetin başına büyük bela olabilir.
HDP, muhalefeti belki sıkıştırmıyor, ülkedeki mevcut iktidara tepki öncelik sırasını çok değiştirmiş durumda ama altılı masa herhalde seçimlere kadar bir bildirisinde bir kere Kürt demeyi düşünüyordur?
Kimseden Erdoğan gibi Kürt sorunu benim sorunumdur demesi, Dersim için özür dilemesi, barış görüşmeleri için plan açıklaması beklenmiyor da en azından 1991’de DYP-SHP iktidarının Başbakan’ı Demirel’in Kürt realitesini kabul etmesi gibi matematiksel olarak bile olsa bir Kürt realitesini kabul ettiklerini küçük bir işaretle de olsa göstermeleri herhalde beklenebilir.