24 Haziran seçimlerine doğru giderken masadaki en tartışmalı senaryolardan biri seçilecek Cumhurbaşkanı’nın partisinin ya da ittifakının Meclis’te çoğunluğu kazanamadığı senaryo.
16 Nisan 2017’de kabul edilen referandum seçmenlere böyle bir hak veriyor. Muhtemelen iktidar olma çıtasını yüzde 40’lardan yüzde 50’lere taşımak, seçimi zorunlu değilken iki turlu yapmak gibi, seçmenlere verilen bu iki seçim yapma hakkı da Ankara’da içinde pişmanlık geçen cümlelere konu oluyordur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da son konuşmalarında buna karşı mesajlar veriyor, cumhurbaşkanlığı seçiminde farklı milletvekili seçiminde farklı oy verilmesi halinde istikrarsızlık ve krizler yaşanabileceğini söylüyor.
Aslında önümüzde sadece kağıt üstünde planlanmış, nasıl çalışacağı, nerelerinin aksayacağı belirsiz bir Cumhurbaşkanlığı sistemi var.
Hızlı bir şekilde, kapalı kapılar ardında tartışılarak ve ülkenin anayasal hukuk birikiminden faydalanmadan hazırlandığı için sistemin arıza ve defoları pratikte ortaya çıkacak.
Bu arıza ve defolar sadece Meclis’in etkisiz hale gelmesi, yürütmenin güçlendirilmesinden kaynaklanan demokrasi sorunları da olmayabilir.
Tam tersine uygulamada bazı maddeler yazılış amacının tam tersine de çalışabilir.
Bunlardan en dikkat çekici olanı bütçe maddesi.
Bütçe hazırlamak bir parlamentonun alamet-i farikası ve en büyük gücü.
Parlamento tarihi aynı zamanda bütçe hazırlama yetkisi için verilmiş kavgaların ve savaşların da tarihi. Bir parlamentonun gücü bütçe üzerindeki etkisiyle ölçülür.
Parlamenter demokrasilerde, Meclis’in en uzun mesaili işi de bütçeyi görüşmektir. Uzun tartışmalar olur ama sonunda hükümeti kurmaya yeten Meclis çoğunluğu bütçeyi onaylamaya da yeter. Ya da tam tersi olur bütçeyi bile geçiremeyen bir hükümet, daha sonra bir güvensizlik oyuyla düşer ya da istifa eder.
Başkanlık rejimlerinin en ünlüsü ABD sisteminde ise Senato, başkanın bütçesini red hakkına sahip. “Hükümetin kapanması” adı verilen bu durumda, Başkan senatodaki çoğunluğu tekrar yakalayabilmek için tavizler vermek, senatörlerle müzakere etmek zorundadır. Uzun yıllar boyunca oluşmuş bir gelenek içinde başkanlar uzun süre direnemez ve senatodaki çoğunluk partisine tavizler vererek hükümeti tekrar açtırırlar.
16 Nisan 2017 referandumuyla değişen, Türkiye’nin artık eski olarak bahsedebileceğimiz parlamenter demokrasi modelinde de Meclis’te çoğunluğa sahip iktidarın bütçeyi geçirmesini kolaylaştıran düzenlemeler mevcuttu.
Diğer meclis komisyonlarından farklı olarak bütçenin görüşüleceği Plan ve Bütçe Komisyonu, ayrı bir anayasa maddesi ile kurulmuştu ve diğer komisyonlarına partiler Meclis’teki vekil sayılarına göre üye verirken, Anayasa’nın 162. Maddesine göre 40 üyesi olan Plan ve Bütçe Komisyonu’nun 25 üyesi iktidar partisine verilmekteydi.
Böylece hükümetin Meclis’e sunduğu bütçe Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan değişmeden çıkabiliyordu.
16 Nisan referandumunda bu madde kaldırıldı. Yani artık Plan ve Bütçe Komisyonu’nda partiler Meclis’teki vekil sayıları oranında sandalyeye sahip olacak.
Yani bu demektir ki eğer parlamentoda Cumhurbaşkanı’nın karşısında olan partiler çoğunluğa sahip olurlarsa, Cumhurbaşkanı’nın Meclis’e göndereceği bütçenin görüşüleceği komisyonda da muhalif partiler çoğunluğa sahip olacaktır.
Peki böyle bir durumda ne yapabilirler?
Sonuçta Cumhurbaşkanlığı sistemine göre eğer Meclis Cumhurbaşkanı’nın sunduğu bütçeyi onaylamazsa maddeye göre “geçici bütçe kanunu çıkarılır. Geçici bütçe kanununun da çıkarılamaması durumunda, yeni bütçe kanunu kabul edilinceye kadar bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranına göre artırılarak uygulanır.”
Şimdi 16 Nisan referandumunda kabul edilen bütçe ile ilgili maddenin bu kısmını bir kere daha okuyalım:
“Cumhurbaşkanı bütçe kanun teklifini, malî yılbaşından en az yetmişbeş gün önce, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar. Bütçe teklifi Bütçe Komisyonunda görüşülür. Komisyonun ellibeş gün içinde kabul edeceği metin Genel Kurul’da görüşülür ve malî yılbaşına kadar karara bağlanır.
Bütçe kanununun süresinde yürürlüğe konulamaması halinde, geçici bütçe kanunu çıkarılır. Geçici bütçe kanununun da çıkarılamaması durumunda, yeni bütçe kanunu kabul edilinceye kadar bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranına göre artırılarak uygulanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Genel Kurulda kamu idare bütçeleri hakkında düşüncelerini her bütçenin görüşülmesi sırasında açıklarlar, gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamazlar.
Genel Kurul’da kamu idare bütçeleri ile değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.”
Maddeye göre bütçe Meclis Kurulu’nda geçmezse, Cumhurbaşkanı’nın elinde geçici bütçe ve eski bütçenin enflasyon oranına göre artırılarak uygulanması gibi ABD başkanlarının dahi sahip olmadığı imkanlar var.
Peki ya bütçe Plan ve Bütçe Komisyonu’nda değiştirilirse ve değiştirilen bütçe Meclis genel kurulunda kabul edilirse?
Diyelim ki Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Cumhurbaşkanı’na muhalif partiler çoğunlukta ve önlerine Cumhurbaşkanı’nın bütçesi geldi. Bütçede Cumhurbaşkanı’nın harcamaları için olan kalemleri sıfıra indirdiler ve bu haliyle bütçeyi genel kurula gönderip onayladılar.
Bu durumda Cumhurbaşkanı ne yapabilir? Muhtemelen kendi cebinden makam arabasına benzin koyarak (çünkü harcayabileceği bir bütçesi yoktur artık) Meclis’e gidip, muhalefetle uzlaşma aramaktan başka hiçbirşey.
Bunun bilerek konmuş bir kontrol ve denge mekanizması olmadığı açık. Cumhurbaşkanı ve Meclis aynı partiden olacak alternatifi dışındaki alternatif senaryolar fazla düşünülmeden yazılmış olma ihtimali yüksek. Çünkü modelin tamamında Meclis’in sistemi böylesine tümüyle tıkayan başka bir kontrol ve denge gücü yok. Ayrıca bir çıkış imkanı olmadığı için de buna kontrol ve denge demek mümkün değil. Çünkü böyle bir seçenek, kontrolsüzlük, dengesizlik ve istikrarsızlıktan başka bir sonuç üretmez.
Ne derler, acele işe şeytan karışır ya da her ağacın kurdu özünden olur.
Cumhurbaşkanı ile Meclis’in farklı partilerden ya da ittifaklardan olduğu model şu an anketlere göre en güçlü ikinci alternatif. Ve seçime 22 gün kaldı...