7 Kasım 1935 günü Başvekil İsmet İnönü imzasıyla Meclis’e bir kanun teklifi gönderildi. Kanunun adı “Munzur vilayeti teşkilat ve idaresi hakkında kanun”du.
Kanunda, Erzincan vilayetinin Pülümür kazasıyla, Elaziz vilayetinin Nazimiye, Hozat, Mazgirt, Ovacık, Pertek, Çemişgezek kazaları birleştirilerek Munzur adında yeni bir vilayet kurulması teklif ediliyordu.
Aynı günlerde Meclis’e Rize, Hakkari, Bingöl ve merkezi Artvin olan Çoruh illerinin kurulması için de kanun teklifleri gönderilmişti. Ama Munzur Kanunu diğerlerinden çok farklıydı.
Kanunla sadece Munzur adından yeni bir vilayet kurulmuyordu. Bu vilayette dört yıllık bir olağanüstü hal ilan ediliyor, savcılara ve hakimlere geniş yetkiler tanınıyor, vali olarak da bir komutanın atanması uygun görülüyordu.
Kanun teklifinin girişinde amaç şöyle açıklanmıştı:
“En iyi usul kanunu, tatbik edildiği muhitin hususiyet ve ihtiyaçlarına en iyi uyan olduğu şüphesizdir. İçtimai hayatları diğer vatan parçasındaki vatandaşlara göre dün bir seviyede olan vatandaşlarla meskun ve çevresi ilişik haritada gösterilen vatan topraklarında, gerek idari ve gerek adli bakımdan çok güzel semereler veren Cumhuriyet kanunlarımızın tecrübeler neticesinde arzu edilen faydaları temin etmediği görülmüştür. Kendilerini bir takım ağaların, mütegalibelerin nüfuz tesirlerinden korumağa muktedir olmayan hatta cehaletleri yüzünden bu gibi kimselerin içlerinde meydana gelmesine bilmeyerek istemeyerek, dolayısıyla sebep olan bu zavallı halkı hükümet daha yakından vesayeti altına almağı ve olgun vatandaşların kanunları anlayarak onlara mütekabilen riayet ederek kendi kendilerine koruyabildikleri haklarını buralarda Hükümet cihazlarıyla kesin, kati ve yakından koruyacak tedbirler almağa lüzum vardır.”
Kanun Meclis’in önce Milli Savunma ardından, Adalet Komisyonları’nda görüşülüp kabul edildi. Ardından Bütçe Komisyonu’nun önüne geldi.
20 Aralık 1935 günü kanunu kabul eden komisyon teklifte yapılan bir değişikliğe de kararında yer vermişti:
“Yeni vilayet ve kaza teşkiline dair olan layihada Dahiliye vekilinin teklifi üzerine bu vilayetin ismi Tunceli olarak değiştirilmiş olduğundan vilayetin ismi bu layihada Tunceli olarak yazılmıştır.”
Altında İnönü’nün imzası bulunan hükümetin kararına rağmen, komisyonda bir teklifle ilin adını Munzur’dan Tunceli’ye çevirten Dahiliye Vekili yani İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ydı.
Kaya, 1931 yılında Dersim’e bir gezi yapmış, yazdığı rapor bu kanunun da çıkış sebebi olmuştu.
Kanun 25 Aralık 1935 günü Meclis gündemine geldi.
Fakat kanunun adı hala hükümet tasarısındaki gibi “Munzur vilayeti teşkilat ve idaresi hakkında kanun”du.
Kanunu anlatmak üzere kürsüye çıkan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, meclis zabıtlarına göre konuşmasında yeni vilayete Tunçeli demişti ama kanun teklifinde bu Tunceli olarak yazılmıştı.
Yeni bir vilayet kuruluyordu ama her şey ayak üstü hallediliyordu.
Kaya’nın konuşması Selçukluların öncesi tarihlerden itibaren Dersim olarak bilinen bölgenin adının niye, bir meydan okumayla o güne kadar kimsenin duymadığı Tunçeli olarak değiştirildiğini ve şehrin neden olağanüstü bir yönetimle yönetilmek istendiğini net olarak açıklamaktaydı:
“Tunçeli adı ile şimdi teşkil edilecek vilayetin ve bölgenin eski ismi Dersim’dir... Bu bölgenin ilk Türk tarihinde resmi olarak teması Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selimin muharebeleri zamanına tesadüf ediyor. Ondan sonra memleketin bir çok kısımlarındaki usul-ı idari gibi o da yerli ağalara ve beylere verilerek idare olunuyordu. Tanzimat’ta vilayet teşkilatı yapıldığı zaman burada da vilayet teşkil ediliyor. Fakat her nasılsa, ihmal, Dersimi olduğu gibi bırakıyor. Bu gün oranın içtimai teşkilatı ortaçağdan kalma bir teşkilattır. Yani bir takım parçalara ayrılmıştır. Bunlar, hususisati medeniye, hukukiye ve hatta cezaiyelerini kendi aralarında görürler. Bugün burası 91 aşirete münkasemdir. 1876 dan bu güne kadar muhtelif zamanlarda Dersim üzerine 11 harekatı askeriye yapılmıştır. Halkı cahil, biraz da toprağın fakirliği dolayısıyla halkı fakir olur ve eli de silahlı bulunursa tabii böyle bir yerde vukuat eksik olmaz.... Cumhuriyet devrinin şiarı memleketin esaslı ihtiyaçlarını esasından tedavi etmek ve asil hastalığı tedavi eylemek olduğu için burada da medeni usullerle bir tedbir düşündü ve bu program ile memleketin her yerinde olduğu gibi buraların da Cumhuriyetin feyizlerinden istifade etmesini temin edecektir. Şimdi müzakere edilecek kanun bu kanundur. Orada anormal bir şey yoktur. Efkari umumiyeye arzetmek isterim ki, memleketimizde anormal bir vaziyet yoktur.”
Kanunla ilgili itiraz bildirmek üzere kürsüye sadece İstiklal madalyalı Trabzon Milletvekili Raif Karadeniz çıktı. Eğer Dersim’de anormal bir durum yoksa neden olağanüstü şartlarda bir yönetim teklif edildiğini sordu. Cevap alamadı.
O sorgulamayı bir kaç yıl sonra da Dersimliler yaptılar.
Bin yıldır merkezi otoritelerin karışmadığı, bir çeşit bir otonomi tanıdığı bir toplum, bu hızlı “medenileştirme” ve “merkezi otoriteye tabi kılma” politikalarına ama daha çok bu politikaları uygulamak için elinde sopadan başka bir araç olmayan Vali General Abdullah Alpdoğan’ın yaptıklarına karşı isyan başlattılar.
1937 ve 1938’de, iki kez düzenlenen askeri “tedip ve tenkil” operasyonlarında binlerce kişi hayatını kaybetti. Dersim havadan uçaklarla bombalandı. Jandarma’nın daha sonra ortaya çıkan askeri operasyon raporlarında mağaralara sığınanların nasıl açlığa terkedileceği, mağara önlerinde ateş yakılıp dumanıyla zehirleneceği, köylerin nasıl basılacağı büyük bir soğukkanlıkla anlatılmaktaydı.
Resmi rakam 13.806 ölüydü.
Bu resmi rakamı, Türkiye 2011 yılında resmi belgelerden Başbakan duymuştu.
Meclis’te konuşan Başbakan Erdoğan “Devlet adına özür dilemek gerekiyorsa böyle bir literatür varsa, ben özür dilerim, diliyorum” demişti.
O gün bu özrün dilenmesinde, artık Dersimli bir CHP genel başkanı olması ve onu köşeye sıkıştırma motivasyonu da etkili olmuştu muhakkak.
Ama sadece buna yormak haksızlık olur.
O yıllar Türkiye’nin geçmişle yüzleştiği, demokratik açılımların üst üste geldiği zamanlardı.
Dönemin Tunceli Valisi Mustafa Taşkesen, ilk defa resmi bir belgede Dersim adını kullanmış, ilin spor kulübüne “Artık bu çağda yasaklar komik geliyor” diyerek Dersimspor adının verilmesine onay vermişti.
Üzerinden 10 yıl geçmedi.
Tunceli belediyesine sağdan soldan epey bir seveni ve hayranı olan Komünist bir başkan seçildi.
Komünist başkan, belediye Meclis’inden çıkan bir kararı uygulayarak Tunceli Belediyesi’nin tabelalarını Dersim Belediyesi olarak değiştirdi.
Bir anda tarlada nohut ekip, bal satıp komünistlik yaparken herkesin çok takdir ettiği sempatik başkan gitti, yerine neo-liberalizmin, emperyalizmin, Yetmez ama Evetçilerin, tuzağına düşmüş bölücü başkan geldi.
Dersim sözünü duyunca MHP ile İyi Parti tek partiye dönüştü, kutsallarına dokunulmuş Kemalistler “gereksiz” Maçoğlu’nu aday göstermiş TKP “yersiz” buldu.
En tutarlısı TKP olabilir. 27 Haziran 1937'de Komintern'e Dersim İsyanı başlıklı rapor sunan TKP'nin genel sekreteri İsmail Bilen de isyana “feodal unsurların irtica hareketi” demişti.
8 yıl önce Dersim için özür dilemiş AK Parti ile Dersimli bir genel başkanı olan CHP, Dersim kelimesini duyunca kırmızı görmüş boğaya dönen ittifak ortaklarını kenardan sessizce izlemeyi tercih ediyorlar.
Devlet ise eski kodlarına dönmüş durumda.
10 yıl önce şehrin futbol takımına Dersimspor adını veren vali artık merkez valisi. Tabelayı kaldırmak için idare mahkemesine başvuran yeni vali ise zamanın yükselen değerlerini temsil ediyor.
Bir zamanlar Dersim Katliamı’nda CHP’nin, İnönü’nün rolü üzerine haberler yapmaya bayılan Anadolu Ajansı, hükümete yakın gazeteler artık Dersim Belediye tabelası asan başkanı durduran Vali’nin ve mahkemenin yanından bildiriyor.
Yani ülkemizde mevsimler yine değişti.
Geçmişle hesaplaşma yerine geçmişi yüceltme, özür yerine övünme, özgürlük yerine güvenlik yükselişte. Aksi hep emperyalizm, liberalizm, bölücülük.
Dersimliler, bir süre daha şehirlerinin 1000 yıllık adını, 1935 yılında Meclis komisyonunda aklına esip değiştiren İçişleri Bakanı’nın bulduğu adla yaşamaya devam edecekler.
Çünkü öyle. Cumhuriyetin sünnet-i seniyyesine aykırı. Zamanın ittifaklarına ters. Yükselen hassasiyetlere uygun değil. Önümüz de zaten seçim. Ne gerek var şu anda bunlara...
Başkana komünistlik yapmak serbest ama liberallik yapıp Dersim tabelası asmak yasak...