Ahmet Güneştekin’in yüzleşme temalı sergilerinden sonuncusu olan “Gâvur Mahallesi” İzmir Kültürpark’ta açıldı.
En son Diyarbakır surlarında açtığı Hafıza Odası sergisi Duran Kalkan ile Süleyman Soylu’nun aynı anda tepkisini çekmeyi başarmış, sergideki eserlerden biri “uygunsuz” bulunup siyasi vandallar tarafından Sur’dan aşağıya atılmış, sergi galasında çekilen halay bitmeyen polemiklere konu olmuştu.
İzmir’deki sergide de Diyarbakır’daki sergideki sert eserlerin bir kısmı yer alıyor.
Bir zamanlar HDP konvoylarına genç kızların taş attığı, balkonlardan yılın bütün günleri Atatürklü Türk bayrakları sallanan ulusalcılığın başkenti İzmir’de İzmirlilerin sergide yer alan faili meçhullerin adlarını taşıyan tabela duvarının önünden geçerken, Kürtçe dil yasaklarını anlatan esere bakarken, Sur’daki çatışmalardan kalan enkazı izlerken ne düşüneceğini göreceğiz.
Ama serginin ev sahibinin CHPli İzmir Belediyesi olması artık bir liman şehrinde sakil duran, onu dünyadan koparan ideolojik duvarda delikler açıldığını söylüyor.
Çünkü sergide sadece uzaktaki Kürt meselesi ile ilgili eserler yok.
Sergiye adını veren Gavur Mahallesi de her ne kadar adını Migirdiç Margosyanın ünlü kitabından ve o kitapla var olduğu keşfedilen Diyarbakır’ın meşhur Gavur Mahallesinden alsa da aslında sergide anlatılan mübadillerin ve göçün şehri İzmir.
Gavur kelimesinin İzmir ile kötü hatıraları var.
Çünkü İzmir’in kozmopolit, seküler ve Batılı yapısına karşı yıllarca pejoratif bir sıfat olarak kullanıldı.
O yüzden İzmir’de açılmış bir sergiye içinde Gavur geçen bir ad vermek bile cesurca.
Ama şehrin her yerine asılmış serginin billboardlarının İzmirlilerin artık bu karalamayı umursamadıklarını anlıyoruz.
Zaten serginin adını ilk kez duyduğunda bazı bürokratlar tedirgin olsa da Tunç Soyer “Harika bir ad” demiş.
Gavur Mahallesi adının tercihi serginin tanıtım yazısında şöyle anlatılmış
“Ege’nin her iki yakasında yerinden yurdundan edilen, coğrafi kökenlerini kimliklerinin bir işareti olarak gören insanlar için Yunancayı Ortodoks olmakla ve Türkçeyi Müslüman olmakla eşitleyen düşünce deneyimleriyle örtüşmez. Yine de yüzyıllardır iç içe geçmiş, karmaşıklaşmış dillerin ve inançların yer aldığı bu coğrafi ve kültürel alanın bütünüyle ayrıştırılabileceği tahayyül edilir. Mıgırdiç Margosyan’ın Gâvur Mahallesi adlı kitabıyla aynı adı taşıyan sergi bu düşünceleri izleyerek kültürel çeşitliliği vurgularken aynı coğrafyadan insanların, yirminci yüzyılın uluslararası düzeninde etnik sınırları tanımlayan dinden daha derin bağları paylaştığını söylüyor.”
Ama İzmir tarih boyu kozmopolit bir liman şehri olduğu için hiçbir zaman “Gavurlar” tek bir mahallede ve “Gavur” denerek yaşamamış.
Şimdi geriye sahipsiz evler, cemaati kalmamış kiliseler ve sinagoglar, boyoz gibi lezzetler, asansör gibi hala günlük hayatta hala kullanılan pratik ve şık çözümler kalmış.
Ama çoğunluğun göçmen olduğu ama herkesin Karamandan göç etmiş gibi etnik saflık iddiasında olduğu İzmir hala bu “gavur” geçmişle barışamamış bir şehir.
Serginin açılışında herhalde kimse bitmek bilmez yeni bir tarih kavgası açmamak için mevzusunu etmek etmese de İzmir’in “vavur” mahallerinden bazıları tam da serginin içinde yapıldığı Kültürpark’taydı.
1922’deki meşum ve faili meçhul yangından önce.
Fasula, Agios Nikolas ve Demetrius, Agia Katerina, Mortakya gibi Rum mahalleleri ve Ermenilerin Haynots mahallesi 1922 yangınında yok oldu.
Uzun yıllar “Yangın yeri” adını alıp, harabe olarak kalan mahalle 1937 yılında devrin Belediye Başkanı Behçet Uz tarafından bugünkü Kültürpark ve fuar alanına dönüştürüldü.
Serbest Cumhuriyet Fırka’nın epey şaibeli bir seçimle az farkla belediye başkanlığını kaybettiği bir şehirdi İzmir.
CHPli başkan Behçet Uz, fuar alanının açılışındaki konuşmasında bu tatsız hafızadan hiç bahsetmemişti:
''Harabeler içinde medeni bir eser yaratmak kolay değildir. Herkes bilir ki herhangi bir kaderin fena bir cilvesi olarak harabe haline gelen İzmir Şehrinde, 360.000 metre kare bir sahada, 14.500 evin enkazı üzerinde yükselen Kültürpark ve İzmir Fuarı, yalnız bir şehrin yarattığı eser değildir. Dünkü harabenin üzerinde bugün yükselen medeniyet mamuresi yalnız Türkler için, bir şehrin sakinleri için değil, medeniyeti ve insaniyeti seven herkes için alkışlanacak ve gıpta edilecek bir eserdir. Bu eser, Cumhuriyetin imar sahasındaki başarısının bir numunesidir, bir delilidir...''
Şehrin en acı hatıralarının “yangın yeri” yıllarca fuar olarak Türkiye eğlence hayatının yıldızı oldu.
Şimdi bu fuar alanında adı Gavur Mahallesi olan ve mübadele ve göçü anlatan bir sergi yapılıyor.
Güneştekin, açılıştaki konuşmasında Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Diyarbakır’daki sergiye gösterilen tepkilere rağmen sergiye ev sahipliğinde ısrar ettiğini anlattı:
“Bu serginin açılması iki yıl önce gündeme geldi. Yer aramaya başladık çünkü bu coğrafya Türkiye tarihinin en önemli coğrafyalarından biri ve bir mübadele coğrafyasıdır. Bu açıdan benim için son derece mühimdi. İstediğimiz mekanı bulamadık ve araya Diyarbakır’daki ‘Hafıza Odası’ sergisi girdi. Diyarbakır’daki sergi dünya sanat gündemine girdi, çok konuşuldu, tartışıldı, eleştirilen tarafı oldu. Diyarbakır’daki sergiden sonra başkan Tunç Soyer bu sergiyi istediklerini ve emin olduklarını söyledi.”
Türkiye mevsim ortalamasının üstünde, daha çok bir Avrupalı sosyal demokrat siyasetçiye benzeyen Soyer de açılışta “hafıza” kavramı üzerinde durdu:
“Gerçekten de öyle bir hız çağında yaşıyoruz ki hayat bizimle başlayıp bitiyormuş gibi yaşıyoruz. Oysa arkadaki hafızayı tazelemezsek, yaptığımız hataları tekrar etme riski var. Onun için hafıza çok kıymetli bir şey. Hele ki hafızayı sanatla hatırlıyorsanız, tazeliyorsanız o zaman çok daha kalıcı izler bırakıyorsunuz.”
Serginin açılışı için düzenlenen gala yemeğinde sahne alan Mübadele Korosu Türkçe ve Rumca şarkılar söyledi.
Koroyu alkışlayanlar arasında kısa bir zaman önce Türkiye’nin maliyesini yöneten Güneştekin’in hemşerisi, Türkçeyi ilkokulda öğrenmiş Batmanlı Kürt Mehmet Şimşek oturuyordu.
Yanına yaklaşan İzmirli CHP’lilerin bile sizin zamanınızda ekonomi çok iyiydi diyerek iltifat ettikleri ülkenin en parlak ekonomistlerinden biri artık Londra’daki bir fonda yönetici ve ıskartada.
Şarkıları dinlerken İzmir Belediyesi’nin yetkililerinden biri kulağıma eğilip “Bir gün Kürtçe de şarkılar da dinler miyiz İzmir’de” diye sordu.
Buna biraz daha var ama Türkiye’nin her kesiminde yavaş da olsa bir değişme, kendini sorgulama olduğu açık.
İzmir’de yıl sonunda kadar açık kalacak Gavur Mahallesi’nde dolaşacaklar bu değişime tanıklık edecekler.