Dün Karar TV’nin liderlerle ekonomi başlıklı röportajlar serisine konuk olan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, kamuda etik meselesinden bahsederken çarpıcı bir olay anlattı.
Davutoğlu’nun anlattığı olayın merkezindeki isim mart ayında bir gece yarısı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle “görevine son verilmiştir” denerek görevden alınan eski Ulaştırma Bakanı Cahit Turhan. Neden görevden alındığı hala meçhul.
Turhan, 2005-2015 yılları arasında 10 yıl boyunca AK Parti iktidarında Karayolları Genel Müdürü olarak görev yapmıştı.
Sonra yine sebebi açıklanmayan bir gerekçeyle Davutoğlu’nun Başbakanlığı sırasında önce görevden alındığı açıklandı, sonra emekli edildi.
Kariyerinin daha sonraki aşamalarını hala Ulaştırma Bakanlığı sayfasında olan CV’sinden okuyalım:
“Bu görevinden emekli olduktan sonra Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı, ardından Danıştay Üyesi olarak vazife yürütmüştür. Danıştay Üyeliğinden emekliliğinin ardından, Kuzey Marmara Otoyolu inşaatını üstlenen konsorsiyumun CEO'luğuna getirilmiştir.”
Yani kendi Karayolları Genel Müdürlüğü sırasında ihalesi yapılmış, hatta projesi revize edilmiş bir otoyolu yapan konsorsiyumun CEO’su olmuştu.
Daha sonra Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi ve Cumhurbaşkanı tarafından Ulaştırma Bakanlığı’na getirildi.
Davutoğlu “Bir tarafta o konsorsiyumun devlet tarafında oturuyorsunuz, kısa bir süre sonra konsorsiyum tarafında oturuyorsunuz. Sonra Ulaştırma Bakanı olarak tekrar devlet tarafına oturuyorsunuz. Burada artık ilişkileri kontrol etme şansınız yok” diyerek bu ilginç kariyeri sorguluyor ve Kamu Etik Yasası’nın neden önemli olduğuna örnek olarak gösteriyor.
Aslında bu örneği ilk olarak TV5’de, ardından kendisiyle Karar TV’de yaptığımız röportajda da anlatmıştı. Bu üçüncü oluyor.
Ama nedense yine çok büyük bir şaşkınlığa neden olmadı.
Demek ki Türkiye’de kamuda etik konusunda kamuoyunun tahammül çıtası epey yukarılarda.
‘Anavatan’ Türkiye’de işler böylesine olağan hale gelmişken, ‘yavruvatan’ KKTC’de ise bir torpil iddiası hükümeti sarsıyor.
Her şey geçen Cuma akşamı saat 22.00’de Antalya’dan havalanan Ada Havacılık’a ait özel bir jetin Lefkoşa Ercan Havaalimanı’na inmesiyle başladı.
Beş erkek ve dört kadını taşıyan özel jetin yolcuları ve üç mürettebatı bir rivayete göre VİP kapısından başka bir rivayete göre itfaiye kapısından çıkarak, herhangi bir kontrolden geçmeden, gümrüğe dahi uğramadan, daha da önemlisi pandemi nedeniyle KKTC’ye gelen herkesin girmek zorunda olduğu 14 günlük karantina uygulamasından muaf tutularak havalimanı dışında kendilerini bekleyen özel araçlara binip, kumarhanesiyle ünlü bir otele yerleştiler.
Skandalı Yeni Düzen gazetesi manşetinden duyurdu: “Ercan’a karantinasız özel yolcu: Biz özel izinliyiz.”
Pandemi sürecinde KKTC’ye yurtdışından gelen herkes 14 gün boyunca belirlenen otel ve rezidanslarda karantinada kalmak zorunda.
Aralarında İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinden dönen Kıbrıslı öğrencilerin de olduğu 780 kişi hala karantinada. Sıkı uygulanan bu karantina şartları nedeniyle Güney Kıbrıs’ta çalışan Kıbrıslı Türkler işlerine gidemiyor.
Bu sıkı karantina uygulamaları ve alınan tedbirler işe de yaramış. KKTC’de mayıs ayından itibaren hiç koronavirüs vakasına rastlanmamış.
O yüzden toplum da bu kuralların sıkı uygulanması konusunda hassas.
Peki kimdi karantinaya sokulmadan ülkeye girişine izin verilen bu özel jetin yolcuları?
KKTC Turizm Bakanı Ünal Üstel, tepkiler üzerine bir basın toplantısı düzenledi ve gelen dokuz kişinin Türkiye’nin en büyük turizm acentelerinden, her yıl Rusya ve Ukrayna’dan Türkiye’ye 2 Milyon, KKTC’ye 500 bine yakın turist getiren ANEX Turizm’in sahibi Neşet Koçkar ve ekibi olduğunu açıkladı.
Turizm Bakanı’na göre Türk turizmci ve yanındakiler KKTC’ye Lapta Marina Projesi için gelmişlerdi.
İçinde yat limanı ve iki otelin olduğu projenin ihalesinde Koçkar’ın şirketi ikinci olmuş ama ihaleyi alan firma pandemi yüzünden şartları henüz yerine getirmediği için ihaleyi düzenleyen Lapta Belediyesi birinci ve ikinci olan firmalara birer mektup yazmıştı.
Turizm Bakanı’na göre Türk turizmci ve ekibi de belediyenin bu daveti üzerine KKTC’ye gelmek istemiş, kendisi de Bakanlar Kurulu’ndan şifahi izin alarak ülkeye yatırım çekmek için karantina şartı olmadan ülkeye girmelerine izin vermişti.
Bakan biraz daha ileri gidip, bu kararı eleştiren muhalifleri zaten zor bela KKTC’ye gelen yatırımları engellemeye çalışmakla suçladı.
Ama onun anlattığı bu hikaye ertesi gün yine Yeni Düzen gazetesine konuşan Lapta Belediye Başkanı tarafından yalanlandı.
Projenin sahibi olan belediye başkanı, böyle bir davet yapmadıklarını, heyetin geleceğinden haberdar olmadıklarını, zaten gelenlerden hiçbirinin de marina bölgesine uğramadığını açıkladı.
Bu açıklama ortalığı iyice karıştırdı.
Bütün gazeteler ve muhalefet hükümeti kumarhaneye gelen hatırlı kişilere torpil yaparak Kıbrıslıların sağlığını riske atmakla suçladı.
Konuyla ilgili Kıbrıs Meclis’inde hararetli bir oturum oldu. Skandal koalisyon ortaklarını da karşı karşıya getirdi. Küçük ortak Halkın Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Kudret Özersay muhalefetin eleştirilerinin haklı olduğunu söyledi.
Skandal iktidarın büyük ortağı UBP’yi de karıştırdı. Turizm Bakanı’nı savunanlar ve görevde alınmasını isteyenler arasında tartışmalar yaşandı.
Ve nihayet baskılar üzerine dün UBP lideri ve KKTC Başbakanı Ersin Tatar, Turizm Bakanı’nı görevden aldı.
Fakat bu sefer de başka bir kriz ortaya çıktı. Başbakan’ın Turizm Bakanı ile birlikte başka bir nedenle görevden aldığı Sosyal Güvenlik Bakanı yerine yaptığı atama, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya takıldı. Akıncı, Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na atanmak istenen ismi hakkında devam eden bir yolsuzluk soruşturması olduğu için veto etti.
Bu arada haberin çıkmasından hemen sonra turizmci Neşet Koçkar ve beraberindekiler tekrar jetlerine binerek Türkiye’ye döndüler. Koçkar açıklama yaparak, kumarhane için değil, marina ihalesi için KKTC’ye geldiklerini iddia etti, rahatsızlık verdiği için Kıbrıslılardan özür diledi ve ihaleden de çekildiklerini açıkladı.
Fakat Kıbrıs medyası ve muhalefet partileri bu skandalın peşini bırakmıyor. Uçağın gelişinden haberdar olduğu ortaya çıkan Başbakan, Ulaştırma Bakanı, Dışişleri Bakanı da hedefte.
Bu arada olaya el koyan polis, dokuz kişinin kaldığı otelin güvenlik kayıtlarını incelemeye aldı.
Gazetelerde türlü iddialar var. Bir iddiaya göre bu heyet, Kıbrıs harekatının yıldönümünde açılışı yapılacak bir açık hava müzesinin hazırlıkları için adaya gelmişti, giriş izinleri Ankara’dan verilmiş, o yüzden hükümet sessizce skandalı kabul etmişti.
1 Temmuz’da bitecek karantina uygulamasının kaldırılmasına bir hafta kala ihlali, üstelik ekonomisi Türkiye’ye bağımlı, yalıtılmış adaya en çok turist getiren bir turizm acentesinin sahibine yapılmış bir torpil ‘yavruvatanda’ hükümeti yıkabilir.
Aynı şartlarda yatırım için gelecek bir yabancıya böyle bir torpil yapılması herhalde Türkiye’de haber bile olmazdı.
Kıbrıslılar ise bu skandalla ilgili gelişmeleri epey öfkelenerek takip ediyor.
O yüzden Türkiye’den bu haberi okurken insan ister istemez bir miktar imreniyor.
Evet KKTC’de Türkiye’nin vesayetinde bir demokrasi var. Ülkedeki Türkiye Büyükelçisi, Türk askeri birliğine bağlı olan güvenlik teşkilatı her şeyin üzerinde bir güce sahip.
Ama yine de karşımızda çalışan parlamenter sistemi, özgür medyası olan bir ülke var.
Toplum, siyaset, medya ülkeye yatırım yapan, turist getiren büyük bir turizm şirketinin sahibine bile ayrıcalık yapılmasına tahammül göstermiyor.
Muhalefetin ve medyanın baskısıyla bakan görevden alınabiliyor. Gazeteler ve televizyonlar, en sert ifadelerle hükümeti yerden yere vuruyor ama hiçbir gazeteci gözaltına alınmıyor, hakaret davaları açılmıyor.
Hükümetin atamak istediği bakan, Cumhurbaşkanı tarafından hakkındaki iddialar nedeniyle veto edilebiliyor.
Bütün bunlar artık bize o kadar uzak ki.
Kıbrıslılar bu skandalı ülkedeki kokmuş siteme, Türkiye’nin vesayetindeki demokrasiye bağlıyor ve öfkeleniyor.
Halbuki bir de gelip bu skandala ve ardından yaşananlara Anavatan’dan baksalar, ellerindekinin kıymetinin farkına varacaklar...