Anadolu Ajansı 98. yılını kutluyor. 98. yılında bile Türkiye’deki gazete ve televizyonlardan Anadolu Ajansı haberlerini çekince ortaya çıkacak büyük boşluk, hem Türkiye’deki medyanın durumu hem de Anadolu Ajansı’nın gücü hakkında herkese bir fikir verebilirdi.
Tabii ki bu 98 yıl boyunca yaşanan bütün tarihi kırılmalar ve siyasi çalkantılar da Anadolu Ajansı’nı doğrudan etkiledi, yayınlarını ve tarafsızlığını tartışmaya açtı.
Ama herhalde ajans için en sıkıntılı zamanlar Türkiye’nin tarafsız olduğu İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı.
Hem müttefik hem de mihver cephesi Türkiye’yi yanına çekmeye çalışıyor, ülkedeki basını kendi lehine kullanmak istiyordu, çıkan her aleyhte haber için elçilikler bakanları arayıp protesto ediyordu. Bu dengeyi korumak isteyen hükümet çareyi üst üste gazeteleri kapatmakta bulmuştu.
Ama o haber sonrası bunu yapmak mümkün değildi. Çünkü haberi geçen devletin ajansı, sayfalarında kullanan ise devletin gazetesi Ulus’tu.
11 Mart 1942 günü Anadolu Ajansı abonelerine Kudüs mahreçli bir haber geçmişti:
“Palestine Post Gazetesi, 27 Şubat tarihli sayısında yazıyor. Dün, Filistin Yahudileri, Struma mültecilerinin hatırasını anmak üzere 12 saat yas tutmuşlardır. Öğle üzere bütün dükkanlar kapanmıştır. Yahudiler sokağa çıkmamış ve saat 13’ten 19’a kadar evlerinde kalmışlardır. Yahudiler, Nazi cehenneminden kaçmağa çalışan erkek, kadın ve çocukların Filistin’e kabulünün reddedilmesini protesto için bulundukları yerlerde tam bir sükut muhafaza etmişlerdir.”
Haber aylarca İstanbul Boğaz’ında bekletildikten sonra, romörklerle çekildiği Karadeniz’de bir Sovyet denizaltısı tarafından batırılan, 103’ü çocuk 769 Romanyalı Yahudiyi taşıyan Struma gemisi faciası için Filistin’de yapılan bir anma ve protesto hakkındaydı.
Protesto edilen geminin Filistin’e gelmesine izin vermeyen Filistin’deki İngiliz yönetimiydi. Haberin diğer parçasında yer verilen bir Yahudi örgütünün protesto telgrafında ise Hitler rejimi yerden yere vuruluyordu.
Ajansın geçtiği haberi ertesi gün yarı resmi Ulus gazetesi birinci sayfasında “Struma Hadisesi, Filistin Yahudileri 12 saat yas tuttular” başlığıyla kullanmıştı.
Sessizlik haberin üzerinden bir ay geçtikten sonra Meclis’te bozuldu. 20 Nisan 1942 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde o sıralarda bağımsız bir şirket statüsünde olan Anadolu Ajansı’na 50 bin lira yardım yapılması görüşülüyordu.
Kürsüye, Mustafa Kemal’in Ankara’da kurduğu Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yaptıktan sonra, 1927’den beri Çanakkale Vekili olarak Meclis’te bulunan tecrübeli bir gazeteci-siyasetçi olan Ziya Gevher Etili çıktı. Bu yardıma itirazı vardı:
“...Anadolu Ajansı memleketin en temiz unsurlarından teşekkül etmiştir. Bu kadar millî olan bir teşekkül söylemek istemiyorum, maalesef son zamanlarda beynelmilel bir uzuv olmağa başlamıştır. Çünkü arkadaşlar, burada çalışanların yüzde hemen yarısını ırkımın haricinde görüyorum. Birtakım yabancı unsurlar hatta Yahudi, Rum kalmıyor da İspanyol, Portekiz belki Cenubi Amerika’dan da birçok insanlar böyle garip garip şahsiyetler türemiştir... Benim Memleketim, benim Partim, benim Meclisim, benim Devletim böyle insanları kabul etmez.
Arkadaşlar, size garip bir şey daha arz edeyim, isim söylemeye hacet yok. Ne kadar Yahudi ismi varsa, Hayım’dan tut da Salamon’una kadar, orada. Oraya başmuharrir, tercüman olurlar...Merak eder sorarsınız, bunları kim yazmış, altına bakarsınız mütercimi Yahudilerden biridir. Size bir şey daha arz edeyim, Struma vapuru hâdisesini hep bilirsiniz. Bir Yahudi vapuru geldi, yalancıktan bozuldu, aylarca İstanbul’da kaldı. Bu devlet o adamları aylarca besledi. Ben kendi çocuğumdan 300 gram ekmeği esirgerken bu nankörlerin iaşesini Devlet temin etti. Bu vapura erzak verdi. Böyle oldu değil mi arkadaşlar? Devletin başına belâ oldu. Gittiler, belâlarını da kendileri buldular. Arkadaşlar, Siyonistler bunları bu devlet aleyhinde, bu lütufkârlıkları silâh olarak kullandılar ve bu Anadolu Ajansı vasıtasıyla gazetelerimize geçti. İşte Anadolu Ajansının telgrafı, okuyayım mı? (Oku dinleyelim sesleri, biliyoruz sesleri). 12 Mart tarihli Ulus Gazetesi’nde Kudüs’ten gelen telgraf. Ağlama duvarı altında Yahudilerin yaptığı matem merasiminden bahsediyor. Tabii mütercimi vesairesi Yahudi olursa böyle neşriyat yapılır.
Demek ki arkadaşlar biz kendi elimizle o Yahudileri yetiştiriyoruz. Devlet bu nankörleri besledi... Yakışır mı arkadaşlar bu hal? Benim böyle senelerce en yakından tanıdığım, en kutsi cidal arkadaşım olarak tanıdığım bu kıymetli arkadaşlar üçüncü plâna insinler. Soysuzlar onların yerini alsınlar. Bunlar birtakım Levantenlerdir. Bu milletin çocukları bunların hepsini 20 defa okutacak kadar lisan bilir. Politik sahada daha iyi, onların 40 mislini yaparlar... Bunun için bu 50 bin lira fazladır. Bir dakika bile verilmesi caiz değildir. Bu parayı bütçeden çıkardığımız gün bu adamlar tasfiye edilir, bu para millete kalır. Onun için bağrım yanık olarak ve büyük bir saffeti kalple söylüyorum. Başvekilimiz bu Anadolu Ajansı’nı kendi ellerine alsın ve ıslah etsin.
Bu lütfunu burada dinlemek istiyorum (Alkışlar).”
Cevap vermek için kürsüye CHP’li Başbakan Dr. Refik Saydam çıktı:
“Arkadaşlar; Anadolu Ajansı ıslaha muhtaç olabilir, içerisinde şu veya bu şekilde bazı insanlar bulunabilir. Bunların kâffesi ıslah olunur. Kudüs’ten gelen telgraf üzerinde beyanatta bulundular. Heyeti umumiyesiyle okumuş olsalardı göreceklerdi ki, telgraf tamamen bizim lehimizde ve kabul etmeyenlerin aleyhlerindedir... Esasen bunların batması faciası üzerinde, Hükümetin neşretmiş olduğu komünike hepinizin hatırındadır. Biz bu hususta elimizden gelen her şeyi yaptık. Maddi, manevi en ufak mesuliyetimiz yoktur. Türkiye, başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlara melce olamaz. Türkiye başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlar için vatan hizmeti göremez. Bizim tuttuğumuz yol budur. Kendilerini bu sebepten İstanbul’da alıkoyamadık. Çok yazık ki bir kazaya kurban gittiler. Şunu da arz edeyim, bu bizim nokta-i hareketimizi gösteren bir misaldir. Bunu tashih etmek isterim.”
Oylama sonunda Anadolu Ajansı’na 50 bin liralık ek ödeme kabul edildi.
Ama rejime en yakın gazetecilerden biri olan Ziya Gevher Etili’nin konuşması kısa sürede sonuç verdi. Önce Anadolu Ajansı Başbakanlığa bağlandı.
4 Mayıs 1942 günü ise Başbakan Refik Saydam, Anadolu Ajansı Genel Müdürü Muvaffak Menmencioğlu’nu çağırıp “Ajans meselesinin halledileceğini” bildirdi, Türk olmayan bütün memurların işine son vermek gerektiğini söyledi ve bizzat bir liste verdi. Bu listeyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı aralarında Musevi, Ermeni ve “dönme” (Sabetaycı) olduğu tespit edilen 26 ajans çalışanının işine son verilmişti.
Karar, Alman yanlısı Başbakanlık Basın Dairesi Genel Müdürü Selim Sarper’in Almanya karşıtı Anadolu Ajansı müdürü Muvaffak Menemencioğlu’na bir uyarısıydı da. Aynı zamanda Moskova’ya doğru yürüyen Almanya’ya çakılmış bir selamdı bu.
Johannes Glasneck’in, Alman Faşizminin Türkiye’deki Propaganda Faaliyetleri kitabında yer verdiği 1942 yılında Ankara’daki Alman Büyükelçiliği’nden Berlin’deki Nazi iktidarına geçilen telgraflarda, Türkiye medyasından ve özellikle Anadolu Ajansı’nın Almanya karşıtı haberlerinden şikâyet edilmekteydi. Glasneck’in kitabına göre, 26 Musevi ajans çalışanının işten çıkarılması haberi için telgraflarda şöyle denmişti:
“Anadolu Ajansı’nın çoğunlukla düşman tarafına karşı yakınlık duyan Yahudi öğelerden temizlenmesinin haber dağıtımı üzerinde de olumlu etkiler yapacağını umut ediyoruz.”
Ziya Gevher Etili, 1943 yılına kadar CHP vekilliği yaptı. 1946’da Anadolu Ajansı İstanbul Müdürlüğü’ne, 1948’de ise Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü’ne atandı.
Ajansın işine son verdiği Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Musevi, Ermeni ya da “dönme” çalışanların 13’ünün isimlerini de hatırlayarak bitirelim: Jean Benda, Ferda İlkgelen, Etval Akşiyote, Dinah Tadıhan, Eugenie Naon, Esther Karbel, Vitalis, Benda, Sarah Nahmiyas, Raşel, Silvia, Mahcubyan ve Rozet Avigdor...
(Kudüs’teki anma haberini geçen Anadolu Ajansı muhabirinin adı Rozet Avigdor’du. Onun hikayesini merak edenler önümüzdeki hafta çıkacak Alternatif Türkiye Tarihi-1 kitabıma bakabilirler. Buradan da duyurmuş olalım...)