Problemler ve problem alanı haline getirilecek hususlar her memlekette vardır. Yeni dünyada, etnik kimliklerin üste çıkmasına yol açan çok yönlü meseleler en çok yaşananlardır. Kolay kullanılacak, vesayet ve vekâlete imkân açan, yeni tip kabile devletlerinin kurulmasına yol açabilecek faktörler arasında ilk sıradadır.
Oturmuş devlet ve rejimlerde üst kimlikle ilgili tartışmalar varsa bile detaylardadır ve ilim konusudur. Bunlar doğrudan kamuoyunun meselesi değildir. Kalabalıklar önünde ve onlar tarafından tartışılmaz. Çünkü o artık temel kabuldür. Mesela Amerika gibi çok parçalı bir devlette Amerikan kimliğinin tartışıldığını görmezsiniz. Diyeceğim o ki bizde Türklüğü tartıştırma şeklinde işleyen ve yıllardır sürdürülen işler, orta boy bir memlekette bile olmaz.
Aslında, alt kimlikleri ve özellikle etnik olanları, gücünüz yerindeyse kimse kaşıyamaz. Yine o örneği verelim: Amerika’ya bakın etnisitelere dayalı egemenlik iddiası akıllardan bile geçirilemez. Elbette problemsiz devlet yoktur, güçlü ve güçsüzler vardır. Meselenin bir tarafı budur. Zayıflık halinde problem çıkarsa gösterilecek tepkiler önem kazanır. Bu da devlet aklına ve vatandaşlık bilincine ihtiyaç gösterir. Kabul edelim ki biz bu konuda da zayıf düştük.
ADINI SİZ KOYACAKSINIZ
Bir kere, sizden doğan bir problemin adını siz koyacak ve siz tarif edeceksiniz. Yoksa başkaları adını istediği gibi koyar ve sizi de o dille ve yükledikleri anlama göre konuşmaya mecbur ederler. Bizdeki Dem’li-Pkk’lı ayrılıkçı dil böyle gelişti. Bilim dünyası, medya, siyaset, okumuşlar, herkesin bu dile koşulması Türkiye gibi büyük bir devlette anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir durum değildir.
Bu, adını koyma ve kavramlaştırma konusunu İbrahim Kiras Karar’da peş peşe yazılarla gayet güzel anlattı. Biri tam da bu kullanılan ifadeler üzerinedir.
Bilelim ki yaşadığımız sıkıntıları büyüten kavramlaştırmalardır. Geçen hafta Esenyurt Belediyesi’ne kayyım atanınca gördük. Demliler, temcid pilavı gibi her durumu Kürtlüğe bağlıyorlar. Mağduriyet algısını ve bölücü-ayrımcı ezberi tekrarlıyorlar. Güya Ahmet Özer Kürt olduğu için kayyım atanmış. Bu söze yeterince tepki gösterilmedi. Zerrece doğruluğu yoktur. Yılmaz Özdil bu papağanlığın temelden yanlışlığını şu videosunda çok güzel anlattı.
Her konuda bölücü dile mahkûm olmanın, devleti -savunmada bile değil- mağlup göstereceği üzerinde düşünen olmadığını görmek acıdır.
ALT VE ÜST KİMLİKLER
Alt kimlikler elbette önemlidir. İnkârını geçtik, küçümsenmesi bile düşünülemez. Etnik aidiyetler de, meslekî ve cinsî mensubiyetler de böyledir. Övünülür, el üstünde tutulur. Fakat hiçbiri hepimiz için ortak üst kimlikle bir tutulamaz ve yarıştırılamaz.
Üst kimliğin ortağı yoktur. Şehirliyi-köylüyü, kadını erkeği, mimarı mühendisi, işçiyi memuru, şu veya bu etnik kökenden geleni birleştirir. Toplumun harcıdır, tutkalıdır. Kimse ona dokunmaz, tartışmaz. Oraya hücum ancak dışardan gelir. Evet, normal şartlarda içerden bir hareket olamaz. Bu topraklarda yaşayan herkes, vatandaş ise Türktür. Fransa’da her vatandaşın Fransız, Almanya’da Alman, İtalya’da İtalyan olduğu gibi. Hatta 50 devletli Amerika’da Amerikan olduğu gibi. Milyonlarca Alman, İtalyan veya İspanyol çıkıp da ben Amerikan değilim diyemez.
MOZAYİKÇİLİK KİMLİKSİZLİĞİ
Kim ki alt kimlikler üzerinden konuşuyor, gafilse uyandırılmalıdır. Uyanmıyorsa Türkiye’nin hayrına çalışan biri olmadığına kesinlikle hükmedebilirsiniz. Kim ki yerli yersiz , “Bu ülkede şunlar.. şunlar yaşıyor...” diyorsa ya cahildir, ya gafildir, ya da bilerek bilmeyerek düşmana çalışan bir köstebek veya yancısıdır.
“Türkiye bir mozayiktir.. 36 etnik grup var..” diyene iyi bakmak lazımdır. Kimlik krizini tetikleyen onlardır. Ayrıştıran onlardır. Bölenler onlardır. Asla Türkiye’ye çalışmıyorlar. Unvanları ne olursa olsun, Türk’ten ve Türkiye’den yana değillerdir. İster Cumhurbaşkanı, Başbakan olsunlar, ister her ağız açışta milliyetçiyiz desinler.
Bu memlekette bunlar hiç olmadığı kadar oldu, oluyor. Ayrıştırıcı dil bazı fikir gruplarının ve yönlendirdiklerinin işiydi. Kabul edilmiş kurallar çerçevesinde bunlarla mücadele etmek devletin temel göreviydi. Ortak kimliğin zedelenmesine imkân vermemeye çalışmak temel ilkelerdendi.
Eskide kalmış bir anlayış gibi söylemem yaşadığımız durumdan dolayıdır. Yoksa devlet denen organizasyon, kimliğin ve egemenliğin tartışılması karşısında sessiz kalamaz. Fikir hürriyetini aştığı yerde karşı koymak nefis müdafaasıdır. Hücumları gerekirse güç kullanarak önler. Ayrımcı dilin tedavülüne, güvensizlik doğurmasına ve devlet anlayışını sulandırmasına müsaade etmez.
Orayı geçtik diyenleri duyar gibiyim. Devam edeceğim.