Artık Mısır’daki o meşhur ve maruf sağır sultan bile duydu ki bu düzen değişecek.
Rahmetli Ecevit de duysa ne sevinirdi kimbilir...
Burası muhakkak da asıl sual, yeni düzenin kim, pardon ne menem bir düzen olacağı?
İkinci sual ise Türkiye bu düzenin hangi pozisyonunda yer alacak; aktif post mu yoksa pasif post mu?
Post derken tabii burada kelimenin alafranga anlamını kasdediyorum, yani „post“ anlamında olanını, „post“ anlamında olanını değil.
Alaturka bağlamda kullansam Türkiye’nin yeni bir pozisyonu elbetde ki söz konusu olamazdı, çünki Türkiye o zaman zaten eski pozisyonunda „post-nişin“ olmaya devam ederdi.
Ancak işler bundan böyle köklü değişimlere uğrayacak gibi.
Bunu pek çok uzman kısaca „Ortadoğu’nun haritası değişecek“ anlamına gelen sözcüklerle ifade ediyor.
O hususda herkes mutabık da nasıl değişecek?
Çincede „kriz“ kelimesi aynı zamanda „fırsat“ anlamına da gelirmiş.
Biz aynı zamanda hem bir Balkan hem Kafkasya hem Akdeniz ve hem de Ortadoğu devleti olduğumuzdan, bu geniş coğrafyada olup biten hiçbir kayda değer gelişmenin bizi ıskalaması mümkin değil. Biz yüksek sesle „İstemem, eksik olsun!“ desek de bu kimsenin umurunda olmuyor.
Bu durumda da yine aynı kural geçerli olacak; her türlü bahse girebilirsiniz.
Peki, değişiklik nasıl olacak?
İşte size bir milyon avroluk bir soru...
Değişiklik nasıl olacak?
İzleyebildiğim kadarıyla bu konuda kalem oynatan kimselerden ekseriyeti, yakın bir gelecekden itibaren artık Irak, Suriye ve Lübnan gibi (zaten başından beri sun’i!) devletlerin ortadan kalkarak o bölgenin bütünüyle tekrar şekillen(diril)eceğini ileri sürüyor. Bu iş 1918’den sonra da, yani Osmanlı İmparatorluğu helak edilip bütün o devasa alan yağma ve çapula uğrarken de başka türlü olmamışdı.
O bakımdan asıl mesele şimdi, yani üç beş sene sonra, bütün Ortadoğu tekrar günün moda deyimiyle „dizayn“ edilirken asıl bölge sakinlerinin; Arabların, Kürdlerin ve Türklerin hangi ölçüde bu oyuna (evet, oyuna!) medhaldar olacakları, olabilecekleri...
Hiç şübhem yok ki bu problemleri oturup Ankara’da da enine boyuna ve derinlemesine düşünenler vardır.
Bundan, Besmele duymuş Şeytan gibi ödü patlayanlar, hiç boş yere panikleyip tansiyonlarını roketleyerek sıhhatlerini tehlikeye atmasınlar; zira korkunun ecele faydası yokdur. Onlar ne kadar yırtınarak mezbuhane bir gayretle Türkiye’nin içini karıştırmaya uğraşırlarsa uğraşsınlar, Ankara rahatlıkla hem bir yandan bunları tepeleyip hem de kudretli bir tarzda güneyindeki yeni oluşumlarla gereğince meşgul olmayı başaracakdır.
Arada olan kandırılmış binlerce Kürd genci ile şehadet mertebesine eren Mehmedciklere oluyor.
Yazıkdan, günahdan anlar mısınız?