Birçok futbol otoritesi ve 40 yaş üstü futbolseverlerin neredeyse tamamına göre dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu kabul edilen Diego Armando Maradona, oldukça sansasyonel ve problemli geçen Barcelona macerası sürpriz bir şekilde sona erince çok daha büyük bir sürprize imza atarak İtalya’nın mütevazi bir kulübü olan Napoli forması giymişti. Sürprizdi zira dünyanın en popüler oyuncusu, daha önce hiç şampiyonluğu olmayan ve İtalyan’ın zengin kuzey bölgesince ve aristokrat başkent çevrelerince hor görülen ve alenen aşağılanan bir bölgenin, Güney İtalya’nın bir takımıydı Napoli. Ve tabi o bölge insanı da İtalya’nın kuzey ağırlıklı zengin, aristokrat ve kendilerine tepeden bakan sosyolojisine karşı kendi statüsünü bir anlamda Napoli kulübü ile ifade ediyordu.
Ediyordu etmesine ama Napoli kulübü kurulduğu 1926 yılından beri zengin başkent ve kuzey takımlarına karşı pek bir varlık gösteremiyordu. Şampiyonluk ise bir rüyadan fazlasıydı. Ta ki Maradona transferine kadar. Sonradan 1986 dünya kupasının da yıldızı olacak Maradona liderliğinde mavi-beyazlı Napoli takımı,1986-87 sezonunda yani tam 61 yıl sonra bir mucizeyi gerçekleştiriyordu.
Şahit olanlara göre daha önce eşi benzeri olmayan bir şampiyonluk kutlaması yaşanan şehirde, gece vakti bir taraftar, şehir mezarlığının duvarlarına mezarlara hitaben şöyle yazmıştı; “NELER KAÇIRDIĞINIZI BİR BİLSENİZ”
Ertesi gün mezarlık civarı sakinleri, gece mezarlığa yazılmış yazının hemen altında kocaman harflerle yazılmış cevabı görünce kelimenin tam anlamıyla bir şok yaşıyordu;” KAÇIRDIĞIMIZI KİM SÖYLEDİ?!!”
…
Trabzonspor 30 Nisan 2022 akşamı şampiyon oldu.
Ancak bu şampiyonluk Türkiye’nin sosyoekonomik başkenti sayılan İstanbul’un üç takımının elde ettiği klasik şampiyonluklardan çok farklıydı. Akyazı merkezli olarak Trabzon, Türkiye, Avrupa ve dünyanın birçok yerinde öyle bir şampiyonluk yaşandı ki; yaşanan duygu ne bir sevinç, ne bir heyecan, ne bir hüzün, ne bir coşku, ne bir vuslat, ne bir patlama, ne de bir kazanma duygusuydu. Hiçbiri değildi zira bunların hepsi ve hepsinden çok daha fazlasıydı. Sahiplerince tam olarak “anlatılmaz, yaşanır” diye izah ediliyordu. Koca koca insanlar birbirlerine sarılıp çocuklar gibi hüngür hüngür ağlıyordu. Bazıları boş boş etrafa bakıyordu. Bazıları sol elinde tuttuğu cep telefonunu, bazıları koltuğunun altındaki montunu arıyordu. Şaşkınlık, hayret, inanamamak, şok, idrak zorluğu iç içeydi.
Şampiyonluk tam da Ramazan Bayramı arifesine denk gelmişti. Bir kesim, bir süre duraladıktan sonra sabah yapacağı mezarlık ziyaretlerini anımsayıp, bu geceyi görmek nasip olmayan yakınlarını düşünerek tekrar ağlamaya başlıyordu. Yıllar boyunca bu kupayı görmek için yollarda, kazalarda can verenler vardı. Bu kupayı görmeyi çok ama çok istediği halde çeşitli nedenlerle ebediyete göçenler vardı. Daha önceki yıllarda özellikle 2011 yılında yaşanan maratonlarda çok büyük haksızlıklara uğranıldığına inananlar vardı. Bunlardan da yine ebediyete göçen çok sayıda insan vardı. Bütün bu duygular ve mutlu son birbiri ile adeta bir çatışma yaşıyordu. Bir karışık ruh halinden çok daha karışık bir ruh haline savrulup duruluyordu.
Kalabalık bir grup ne pahasına olursa olsun maç bitimi sahaya fırlamaya kararlıydı. Öyle ki o grup maçın bitmesini iki dakika daha bekleyemeden sahaya hücum ediyordu. Neyse ki güç bela dışarı çıkartılıp maçın kalan iki dakikası tamamlanıyordu. Ve o iki dakika tamamlanır tamamlanmaz Akyazı’da kızılca kıyamet kopuyordu.
Artık hiç kimse hiç kimseyi duymuyordu. Sinerji, çığlık ve tuhaf seslerin oluşturduğu, tarifi oldukça zor ve akıl almaz bir uğultu eşliğinde Akyazı’dan bütün yeryüzüne bir tsunami misali yayılıyordu.
Bu, yıllardır sözü edilen o büyük rüyaydı. Ve bütün bunlar birkaç dakika içinde oluyordu. Sinerji aynı anda Trabzon meydanda süpersonik bir patlama yaparak oradan İstanbul, Ankara, İzmir ve bütün Türkiye’ye, Avrupa’ya ve dünyanın birçok yerine yayılıyordu.
Sahaya girenler, uzun saatler ikna edilip takım şampiyonluk turu için güç bela tekrar sahaya dönünce yüzlerce güvenlik görevlisine rağmen taraftarlar bu güvenlik görevlilerini aşarak tekrar futbolculara saldırdılar(!) Her grup bir futbolcuyu adeta kaparak omuzlara alıyor, sarılıyor, hatıralık bir şey almaya çalışıyordu. Güvenlik görevlilerinin kontrolü sağlamsı mümkün değildi zira güvenlik görevlileri de işin içindeydi. Hemen hepsi fanatik taraftardı. Bu durumda da sahada insan dalgalarından oluşan girdaplar futbolcuları yutarken güvenlik görevlileri ile illegal bir iş birliği yapıyordu.
Trabzon Meydan bir tarih yazıyordu. Aradan dört gün geçmesine rağmen kutlama dünya medyasının manşetlerinden inmiyor, kutlama görüntüleri yüz milyonlarca kez şaşkınlıkla izleniyordu.
Trabzonspor, tıpkı 1976 yılında olduğu gibi bütün dünyayı şaşkına çeviriyordu.
New York’tan Paris’e, Berlin’den Londra’ya, Toronto’dan Utrecht’e insanlar sokaklara dökülüp horonlarla, konvoylarla kutlamalar yapıyordu. Yine bir devrim yaşanıyordu.
40 yaş altı milyonlarca Trabzonsporlu artık şampiyonluğu dinlemiyor, bizzat yaşıyordu.
Şampiyonluk bayrağını çok uzun zaman sonra büyüklerinden nihayet devralıyorlardı. Artık sorumluluk daha çok onlardaydı.
Velhasılıkelam bir devir bitiyor, yeni bir devir başlıyordu.
Ramazan Bayramı arifesi de olan ertesi gün, kaybettikleri yakınlarının mezarlarına giden Trabzonsporlular bu kez gözyaşlarının arkasına özenle gizlenmiş tebessümler sakladılar. Şüphesiz yine ağladılar. Fakat bu kez gözyaşlarına biraz vuslat biraz da gurur karıştı.
Tıpkı Napolililer gibi.
Belki “neler kaçırdığınızı bir bilseniz” diye düşündüler, belki de “kaçırdıklarını kim söyledi” diye birileri kulaklarına fısıldadı.