Trabzonspor- Fenerbahçe derbisi ve hakemi O.Çakır

Veysel Taşkın

Dün akşam Akyazı’da yine bir “Türkiye Klasiği; Trabzonspor-Fenerbahçe derbisi” yaşandı.

Tabi her zamanki gibi bol aksiyonlu, bol atraksiyonlu, bol heyecanlı, çekişmeli, tartışmalı ve gürültülü bir karşılaşma oldu. Fenerbahçe’nin son dakika golü ile kazanıp zirve yarışına tutunmayı başardığı, Trabzonspor başkanının maç yönetimine isyan derecesinde tepki gösterdiği maçı, öncekilerden farklı olarak bu kez kişi ve kurumlar üzerinden irdelemeye çalışacağız.

OĞUZHAN ÇAKIR;

26 yaşında genç bir hakem olarak, böylesine kritik bir maça atanan O. Çakır, maç öncesi birçok futbolsever gibi bizde de bazı ümit şimşekleri çaktırmıştı açıkçası. Öyle ya Türk Hakemliğinin hal-i pür melali ortada zaten.

Ülkemizde hakemlik mesleğinin saygınlığı ayaklar altında maalesef. Hatta hakem tabiri, adeta bazı sinkaflar ile birlikte kullanılmakta bazı sokak jargonlarında. Kimsenin “nasıl hakem olunur” sorusunun cevabını bilmediği, bir yerlerde genellikle babadan oğula devredilerek araya pek “yabancı” sokulmayan, örgüt yapısının nasıl şekillendiği çok bilinmeyen esrarengiz duvarcı ustalığıdır adeta.

Ama teşekkülünde epeyce bir bilinmeyen olan bu işin bilinen ve görünen tarafı ise maalesef tam bir fecaattır. Hemen her MHK, bir “hakem skandalı” ile göreve gelir ya da görevden alınır ülkemizde.

Hemen hemen hiçbir futbolseverin güveni yoktur hakemlerimize. Sağlayamamışlardır çünkü.

Genç hakem Oğuzhan Çakır bu döngüyü kırabilir, büyüklerinin yapamadığını yapabilir di pekala.

Renk ayrımı yapmadan, A takımı B takımı diye düşünmeden gördüğünü çalabilir “adaleti sağlamaya çalışabilirdi”.

Ama olmadı.

Genç hakem O.Ç. büyüklerini bile mumla arattı. Maç 0-0 devam ederken Trabzonspor’un nizami golünü iptal etti. Üstelik golü iptal ederken çaldığı düdük esnasında top henüz oyunda bile değildi. Yani kurallara göre o esnada faul çalamaz, ya topun oyuna girmesini bekler ya da oyunu durdurup oyuncuları uyararak korner atışını tekrarlatabilirdi.

Bu iptalle de yetinmedi. Trabzonspor’un iki net penaltısını da çalmadı. Bu penaltıları VAR hakemi gördü ve kendisini uyardı. O.Ç. , eğer VAR olmasaydı Trabzonspor’un iptal ettiği golle birlikte, iki penaltı golü de dahil toplam 3 golünü silmiş olacaktı.

Ve bu maç bir “Türkiye Klasiği; Trabzonspor- Fenerbahçe “ derbisi idi.

Maçı izleyen herkes gibi merak edip genç hakemin şeceresine bakınca sevgili babasının da hakemlik yaptığını öğrendik. Yine bir baba-oğul hikayesi ve yine ve yeniden katledilen zavallı Türk Futbolu kaldı geriye.

Bu hakeme “uymadığı için” Trabzonspor tribünleri de ayrıca takdir edilesi.

Sayın Çakır’a ;

Güzel kardeşim, yaşın daha genç. Yol yakınken bu işi bırak. Doktor ol, avukat ol, tüccar ol, zengin ol, fakir ol ya da ne olursan ol ama asla hakem olma. Bu işten gün gelir başın ağrır, hem insanları üzersin, hem de sen mutsuz olursun. Hakemlik senin işin değil.

MHK;

Bu çocuğu bu maça neden atadığınızı kamuoyuna izah etmek zorundasınız. Yoksa Trabzonspor cephesinin “ eskiler, A. K. örneğinde olduğu gibi harcanmak istenmediği için bu maça çaylak olarak tembihli gönderildi, işini yapacak ve fişi çekilecek” iddiası Demokles’in Kılıcı gibi kafanızın üzerinde sallanıp duracak.

Yaptığınız iş, her zamankinden çok daha fazla izaha muhtaçtır.

ŞENOL GÜNEŞ;

Bizim kuşağın çocukluk kahramanısınız.Çok sayıda çocuğun ismi sizden dolayı “Şenol” konmuştur.

Ama keşke hep orada kalsaydınız hocam. Teknik adam olarak Trabzonspor camiasını hemen hemen hiç mutlu edemediniz. Ama çok fazla üzdünüz. Yıllar önce o kadar üzdünüz ki insanlar canına kıydı, maalesef.

Dün yine 96 daki maçı anımsattınız. Yine baştan çullandınız, son 20 dakikada da çuvalladınız. Fenerbahçenin oyuna soktuğu 3 oyuncuya karşı tedbir alamadınız ve maçın bitimine sadece 15 dakika kala 2-1 galipken maçı 3-2 kaybettiniz. Ve yine 90 dakikanın tamamını planlayamadınız. Maçın ilk 20 dakikasındaki Trabzonspor ile son 20 dakikasındaki Trabzonspor arasında siyahla beyaz kadar fark vardı.

Lütfen size olan saygıyı daha fazla tüketmeyin.

Trabzonspor Akademisinin başına geçebilirsiniz mesela. Aslında 30 yıldır olmayan, doğru dürüst sporcu yetiştiremeyen altyapı da Trabzonspor’a ve Türk Futboluna, bugün ki birçok örnek gibi önceliği “cip, konken, manken” olmayan, gerçek futbolcular yetiştirebilirsiniz.

A takımlar artık size göre değil, kabul edin. Oyun anlayışınız artık demode, transfer portföyünüzün olmayışı yönetimlere kolaylık ama takımlara zarar, ayrıca sizin kuşağınızın profesyonel çalışmaktan daha çok “birikimlerini aktarma ve yönetme” zamanı geldi artık.

Mevcut durumda ısrar, hem size hem de Trabzonspor’a zarar vermeye çok ama çok meyilli.

JOSE MORİNHO;

Tarihte, Ruhbani Cizvit Papazları ve sömürgecilik ile bilinen, günümüzün küçük ülkelerinden biri olan Portekiz vatandaşlığına mensup olan Jose Morinho, gerçekten etkileyici bir teknik direktör kariyerine sahip.

Ancak artık o büyük kariyeri düşüş eğiliminde, çünkü Türkiye’ye geldi. Kendisi bundan haberi yokmuş gibi davransa da, bu ülkedeki en küçük Fenerbahçeli futbolsever çocuk dahi, bir oyuncu ya da teknik adam eğer Türkiye’de çalışmaya başlamışsa “ya kariyerinin sonuna gelmiştir ya da kariyeri düşmeye başlamıştır” diye gayet iyi bilir.

Bunun haricinde Avrupa’da bahis, doping vs. cezası alıp, boş durmayıp bu süreyi Türkiye’de geçirmek isteyenler de olmuştur Schumacher,Sturridge, Robinho gibi.

Sezon başından beri Türk Futbolu ve rakipleri hakkında sürekli “ alaycı konuşmaları ile gündem oluşturmaya çalışan J.M. , daha önce de Kadıköy’de 3-1 yenildiği Galatasaray’ın maçlarını “yatakta ve yapacak işi olmadığı için” izlediğini söylemiş ama kaybettiği maçtan sonra onlarca gazeteciye hakaret edercesine basın toplantısından kaçmıştı.

J.M. dün akşam da aynı moddaydı. Hakemin ürkekliğini farkedip 4. hakeme yüklendi de yüklendi. Çoktan atılması gerekirdi ama orta hakem korkak bir çocuktu zaten. Resmen yine atılmaya çalıştı. Maçtan sonra Trabzonsporlu futbolculara küfretti. Stadyumdan çıkarken tribünlere el-kol hareketleri yaptı.

Maçtan sonra yine maçla pek alakası olmayan sözler söyledi. “Bilseydim gelmezdim” dedi ve kimsenin nerede ve kim olduğunu bilmediği bir “ yapıdan” bahsetti.

Henüz Acun Ilıcalı ve kendisinden başka kimsenin ne olduğunu bilmediği “yapı ” ile mücadelesini sürdüreceğini, bu mücadelenin dünyada başka ülkede olmadığını, mücadeleyi duyurmak için 5 milyon takipçili hesabı olan oğluna bir video gönderip, Türkiye’de ki yapıyı ve tu kaka işleri dünyaya anlatacağını filan anlattı.

Ben ve oğlum o kadar şöhretiz ve o kadar etkiliyiz ki “ durun, bakın size neler edeceğim” demeye getirdi.

Sevgili J.M.;

Bu ülkeye Fenerbahçe’yi, Türkiye’yi ya da Türkleri sevdiğin için gelmedin.

Sen bir profesyonelsin ve bu ülkeye para kazanmaya geldin. Yani senin kadar takipçisi olmasa da bu ülkede senden çok var aslında.

Bizim çarpıklıklarımızı anlatmak, ortaya sermeye çalışmak senin işin değil. Bırak ta onu medya yapsın, hatta tasvip edilmese de yöneticiler yapsın. Bu senin üstüne vazife değil.

Takımınla ilgilen. Fenerbahçe’yi şampiyon yap, Avrupa’dan kupa getir. Ve hiç olmazsa “gariban” İsmail Kartal’dan fazla puan topla. İsmail hoca yapamadı diye seni getirdiler zaten.

Normalde bu ülke Batılı yabancılar için cennet gibidir, hele hele senin konumundakiler için cennet-i ala sayılır.

Ama bu ülkenin bir huyu vardır ki şımarık insanları hiç sevmez hele hele işi küstahlığa vardıranları kolay kolay affetmez. İtalya’da çok görev yaptın, oralarda yaygın olan “ çizmeyi aşma” tabiri bizde de aynen tedavüldedir.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (25)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.