Türkiye Futbol Federasyonu ya da kısa adı ile TFF yönetiminde, 1959 yılında kurulan ve “Türkiye Birinci Ligi “adı ile oynanmaya başlanan ligimiz, tam 64 yıldır aralıksız olarak devam etmekte. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un genellikle domino ettiği ligimizde Başakşehir FK ve Bursaspor’un da birer şampiyonluğu bulunmakta. Ligimiz halen bu takımların ilk sıraları paylaştığı pozisyonda 64. sezonun 20. Haftasını geride bıraktı.
Rekabet yine had safhada tabi…
Bizim ligimizin kurulduğu ellili ve altmışlı yıllarda, futbol ve bir ülkenin futbol iklimini oluşturan en önemli figür olan futbol kulüpleri daha çok temsil, tanıtım, sportif rekabet vs. içeriği ihtiva etmekte ve bu amaçla varlıklı kişi ve kurumlarca birazda amatör bir ruhla kurulmakta ve yönetilmekteydi. Ancak kapitalizmin akıl almaz hızı, seksenli yılların hemen başında Diego Maradona transferinde milyon dolarların ilk kez telaffuz ve tahsil edilmesi ile malum “futbol endüstrisini” resmen patlattı. Çığ gibi büyüyen futbol endüstrisi futbolcu, teknik adam, sponsorluk, şirketleşme ve şirketleşen kulüplerin akıl almaz el değiştirme fiyatları neticesinde günümüzün tartışılmaz ölçü birimi olan “marka değeri” projektörünün altına girmiş oldu.
MARKA DEĞERİ
Daha çok teknoloji, otomobil ve beyaz eşya gibi alanlarda duymaya alıştığımız” marka değeri” uzunca bir süredir artık futbol kulüpleri ve futbol ligleri için de rakamlarla ifade edilen net ve somut bir ifade.
Örneğin Spor Toto Süper ligine; ligin içinde mücadele eden kulüpler, bu kulüplerin kadrolarındaki yıldız futbolcular ve bu futbolcuların kulüplerinin rekabetinde oluşan kalite üzerinden değer biçiliyor. Stadyum, zemin, seyirci bilet satışı vs. gibi faktörler de dikkate alınmakta bu değerlemede. Bu faktörler birbiri ile çarpılarak toplam bir fiyat oluşturulmakta ve bu marka değeri üzerinden, yayıncı kuruluşlar fiyat teklifi vererek rekabet etmekte. Buraya kadar her şey normal. Ancak, numune olarak bahsettiğimiz ST Süper lig için oldukça anormal bir durum söz konusu. Çünkü ligin fiyatı son yıllarda 500 milyon dolarlardan 125 milyon dolarlara inmiş durumda.
Peki neden?
TÜRK HAKEMLİĞİ
Yukarıda saydığımız marka değeri faktörlerinin tamamının değerini bir çırpıda yerle bir edebilen ya da tam tersine değerlerine değer katan çok önemli bir faktör daha var şüphesiz; hakem. Hakem, bir futbol maçının kurallara uygun cereyan etmesini ve neticelenmesini sağlayacak olan kişi. Oyunun kaydını tutan, arşive kaydedilen sonucu yazan adam.
Stadyum kalitelerinin artık birçok Avrupa ülkesini geride bıraktığı, kulüplerin kötü bilançolara rağmen popüler yıldızları yine de kadrolarında barındırdığı, pazartesi günü hemen her mekânında en çok ve ilk konuşulan konunun maç sonuçları olduğu bir ülkede, ligin marka değeri neden tam %75 değer kaybeder?
Rekabete, tarafsız olmayan bir müdahale olabilir mi?
Hakemlik müessesi, 1959 yılından beri bırakın futbol camiasını, koca ülkenin bir türlü sağlıklı bir şekilde oluşturamadığı bir müessese. Hiç kimsenin hiçbir zaman gerçek anlamda aslında tam olarak güvenmediği bir kurum. Sezon başlarında “Türk hakemlerine güveniyoruz” beyanı veren yöneticilerin birkaç maç sonra hakemlere en çok saldırdığı bir lig bizimkisi, ilave olarak. Hiyerarşik olarak TFF çatısı altında olan MHK tarafından yönetilen hakem müessesesi, gösterdikleri tartışmalı performanslarla
çoğu zaman Federasyon yönetimlerinin de görevlerinden istifa sebebi aynı zamanda. Peki bu kalitede iş yapan bir kurum içinde bulunduğu atmosferin” marka değerine” ne tür bir etki yapıyordur acep?
Tam da burada, son yayın ihalesinde, eski fiyatının dörtte birine kadar düşük olan teklifin de hatır-gönül verildiği durumunu da unutmamak lazım. Yani düşüş eğilimi devam etmekte.
VAR ÖNCESİ VE SONRASI
Konunun abartıldığını düşünenler olabilir şüphesiz. Ancak nasıl artık marka değeri somut rakamlarla ifade ediliyorsa, artık hakem kararları da rakamlarla ölçülebiliyor. Halen daha tartışması bitmeyen, 1966 Dünya Kupası finalinde İngiltere’nin Almanya’ya attığı ve Dünya şampiyonluğu getiren galibiyet golünün çizgiyi geçip geçmediği, bugün bizim alt ligimizde dahi kesin olarak bilinmekte ve o tür bir tartışma artık
yaşanmamakta örneğin. Çünkü artık VAR sistemi uygulanmakta ve bu tür ölçümler milimetrik olarak yapılabilmekte. Buna teknoloji deniyor ve VAR sistemi sahada görev yapan hakemlere özellikle gol çizgisi, ofsayt çizgisi, penaltı, kırmızı kart gibi hayati kararlarda ekran başından müthiş bir destek veriyor. Pozisyonları ileri-geri, ağır çekim defalarca izleyerek hakemlerin atladığı veya yanlış gördüğü kararlarını
düzeltmesini sağlıyor.
Konuya dönersek; marka değerini ilan ettikleri sonuçlarla ligi ambalajlayan ve son halini sunuma hazırlayan hakemlerin bunu ne kadar doğru yaptığını, VAR uygulama öncesi ve VAR uygulaması sonrası ilan ettikleri sonuçlarla irdeleyebiliriz pekâlâ. Örneğin dört büyüklerin, aşağı yukarı aynı hakemlerle
VAR sistemi gelmeden önce dört yıl boyunca aldığı puanlara ve VAR sistemi geldikten sonra aldığı puanlara ve yine VAR öncesi ve sonrası gördüğü kırmızı kart sayısına bakalım;
VAR ÖNCESİ 4 YIL TOPLAM PUAN:
BEŞİKTAŞ :296 PUAN
FENERBAHÇE :284 PUAN
GALATASARAY :267 PUAN
TRABZONSPOR :203 PUAN
VAR SONRASI 4 YIL TOPLAM PUAN:
TRABZONSPOR :280 PUAN
BEŞİKTAŞ :270 PUAN
GALATASARAY :261 PUAN
FENERBAHÇE :254 PUAN
-------------------------------------------------------------------------------------
VAR ÖNCESİ 4 YIL TOPLAM KIRMIZI KART:
TRABZONSPOR :24 KIRMIZI KART
GALATASARAY :14 KIRMIZI KART
BEŞİKTAŞ :14 KIRMIZI KART
FENERBAHÇE :14 KIRMIZI KART
VAR SONRASI 4 YIL TOPLAM KIRMIZI KART
FENERBAHÇE :31 KIRMIZI KART
BEŞİKTAŞ :23 KIRMIZI KART
GALATASARAY :21 KIRMIZI KART
TRABZONSPOR :16 KIRMIZI KART
Bu basit veriler, toplam 8 sezonda dört takım arasında ölçülmüş. VE MARKA DEĞERİ BU 8 SEZONDA 500 MİLYONDAN 125 MİLYONA İNMİŞ. Marka değerine teklif verecek kişi veya kurumlar, VAR öncesi ve VAR sonrasını böyle bizim kadar irdelemeden de rayiç belirleyebilecek kadar deneyimliler ayrıca.
HAKEM KEPAZELİĞİ
Geçen haftalarda öteden beri hep konuşulan ve artık bıktıran hakem güvensizliği, adeta kanalizasyon misali patlayıverdi. Çok uzun zamandır ligimizde görev yapan “tecrübeli” bir hakem Sivasspor Galatasaray maçında VAR hakemi olarak görev yapıyordu. Maç içerisinde durum 0-1 iken, Sivasspor’un çizgiyi geçen topu sonucu orta hakem VAR a çağırıldı ve tam beş buçuk dakika orada bekledi. Ve dönüşünde, Sivasspor teknik direktörü Rıza Çalımbay’ın ne olduğunu bugün hala bilmediğini söylediği ve
gerçekten tam anlaşılamayan bir gerekçe ile Sivasspor’un nizami golünü iptal etti. Galatasaray maçı 2-1 kazandı.
Birkaç gün sonra hakemi tayin eden ve normalde hakeme kamuoyunca “güvenilmesi gerekliliğini” deklere eden TFF, o beş buçuk dakikanın VAR kayıtlarını kamuoyuna açıkladı. Ligde tam 17 yıldır görev yapmış olan “TECRÜBELİ HAKEM” orta hakemi hiçbir somut bulgusu olmadan “BURADA OFSAYTIMSI BİRŞEYLER OLABİLİR“ diye VAR a çağırmış, tam beş buçuk dakika ileri- geri oynatarak “şu oyuncuya bak, şuna da bak vs. gibi cümlelerle kafa karıştırarak ve hakemin üzerinde hiyerarşik baskı da kurarak nizami golü iptal ettirmişti. Ve bunu TFF kurumu yayınlıyordu.
Bu durum çok daha tuhaftı zira VAR kayıtları yayınlanamazdı, UEFA izin vermezdi. TFF neden bunu yapmıştı, yoksa yapmaya mecbur mu kalmıştı?
Yoksa, yoksa hakemlere sözde mi geçmiyordu?
Hakemleri, onlara görev veren TFF de mi kontrol edemiyordu?
85 milyonun canlı yayında izlediği maçta bu vıcık vıcık gol iptalini gerçekleştiren” tecrübeli hakem” bu cesareti ve bu cüreti nereden alıyordu?
Bu tecrübeli arkadaş “tecrübeli” olarak bilinmekte olduğundan “hakem tecrübesi” neme nem bir şeydi?
VAR varken böyle oluyorsa VAR yokken acaba neler oluyordu?
Kaç takım ileri, kaç takım geri gönderiliyordu?
Hangi takım şampiyon yapılıyor ya da küme düşürülüyordu?
Bu “tecrübeli hakemler” kaç kişiydi?
Bu “tecrübeli hakemler” TFF yi ciddiye almıyorlarsa kimden talimat alıyorlardı?
Bu “tecrübeli hakemlerin “asıl amacı neydi?
Bu” tecrübeli hakemler” hakemlik gibi hak- hukuk gerektiren bir göreve nasıl geliyordu ya da getiriliyordu?
Geçen sezon hakemlikten kovulan ve tuhaf bir şekilde Tahkim Kurulu kararı ile geri dönen ve önce MHK, arkasından da TFF'nin istifasına sebep olan 13 hakem bu “tecrübeli arkadaş”
kategorisinde miydi?
Onlar şu an görev yaparken bu “tecrübelerinden” ne kadar ve nasıl yararlanıyordu?
Diğer maçlardaki VAR kayıtları da böyle miydi yoksa daha mı vahimdi?
TFF mecbur kaldığı düşünülebilecek bu ifşa ile aslında ne demeye çalışmıştı?
Bunu neden apaçık deklere edemiyordu?
Vs,vs.
Bu sorular Sayfalar dolusu olarak daha da çoğaltılıp sorulabilirdi…
ONURLU HAKMELERE ÇAĞRI
Marka değeri bir yana, bu ülkede güvenilmeyen her kurum ve olumlu her çaba onurlu, vatansever, çalışkan, güvenilir ve en önemlisi dürüst insanların omuzlarında yükselecektir. Hakemlik dahil.
Kişiliksiz, korkak, güvenilmez ve menfaatleri gereği her kaba giren bazı “tecrübeli” arkadaşların Türk futboluna, marka değerine ne kadar zarar verebildiğini ve nerede ise tüketmek üzere olduğunu yukarıda vurgulamaya çalıştık.
Şüphesiz onurlu ve dürüst hakemlerimiz mevcut. Bu dürüst arkadaşların klik ya da oluşumları ve hatta
bazı absürt hiyerarşileri bir yana bırakarak sendikalaşması, bir araya gelmesi ve organize olmasının zamanı geldi de geçiyor.
Herkes birbirini tanıyor.
Herkes birbirini biliyor.
Yeniçeri ağalığını andıran bu bozuk müessese artık güven ver-mi-yor. Dürüst hakemler bir araya gelmeli ve kendi otokontrollerini sağlayabilmeliler. Tertemiz bir sayfa açmalılar. Haksızlığa uğradıklarında “maçlara çıkmama” hakkına sahip olmalı ve kullanabilmeliler.
Dernek, sendika, oluşum adı her neyse…
Ama gücünü güvenilirlikten, adaletten ve haktan alan…
Yoksa tecrübeli hakem ağası arkadaşlar ileri geri ofsaytımsılarla Türk futbolunu bitirmeye, Süper lig oyuncularının dahi işsiz kalabileceği bir iflasa doğru sürüklemeye hızla devam
edeceklerdir. Eskilerin tabiri ile “zulmetmeye ahali kalmayacak”