Türkiye A Milli takımı Almanya’da gerçekleşen 2024 Avrupa Şampiyonasına çeyrek finalde veda etti.
TEŞEKKÜRLER MONTELLA, TEŞEKKÜRLER BİZİM ÇOCUKLAR!
Yaklaşık 100 yıldır gösterebildiği azami performans kriteri “Dünya Kupası ve Avrupa Kupası finallerine katılabilmek” olan ( çoğu turnuvada maalesef bunu başaramayan) A Milli Futbol Takımımız, Hollanda ile oynadığı çeyrek final maçında da ,turnuvanın başından itibaren “sürekli artan bir ivme” ile süregelen performansını devam ettirdi, bize göre.
İlk yarısını Samet’in attığı golle 1-0 önde kapattığı maçın, ikinci yarısında Hollanda takımının fizik-kondisyonuna tam olarak ayak uyduramadı A Milli Takım.
Bu duruma sebep olan en önemli faktör, milli takımın bu turnuvada parlayan genç yıldızlardan birçoğunun örneğin Orkun, Arda, Salih, Kenan gibi yıldızlarının oynadıkları Real Madrid, Dortmund, Juventus gibi takımlarda sürekli oynayamadıkları için yeterli olmayan fizik-kondisyon ve maç eksiklikleri idi kuşkusuz.
Maçın hemen başında maçın hakeminin, Xavi Simons’un Mert Müldür’ ün baldırına “sigara izmariti söndürürcesine bastığı ve dünyanın her yerinde net bir kırmızı kart gerektiren hareketini sarı kartla geçiştirmesi, bir önceki maçta Türk Milli Takımının iki golünü atan Merih Demiral’ın sevinç anında yaptığı ve “siyasi bir figür olarak kabul edilse dahi” Türklerin olduğu her yerde rahatlıkla görülebilecek bir harekete UEFA nın verdiği bize göre haksız olan “oynamama” cezası Hollanda maçını etkileyen negatif faktörlerdi.
Kuşkusuz başka sebeplerde eklenebilir. Ancak sahadaki ay-yıldızlı takımın, ikinci yarıda Hollanda’nın içinde ciddi miktarda sertlik de barındıran temaslı oyununa karşı üstünlük kuramayışı, yenilen gollerin ana sebebi olduğu gibi A Mili Takımın bundan sonraki turnuvalar için de gidermesi en elzem olan eksikliği.
Öte yandan milli takım, çok daha iddalı olduğu ve pandemi nedeni ile 2021 de oynanan 2020 Avrupa Şampiyonası finallerinde grubunun sonuncusu ve tabiri caizse “averaj takımı” olmuştu.
Sırf bu nedenle bile ve tabiki 101 yıllık performansa bakarak; “teşekkürler Montella ve teşekkürler bizim çocuklar”.
MİLLİ TAKIM ÜZERİNDEN HESAPLAR
Ülkemizde futbol sevgi ve ilgisi, genellikle ve çoğunlukla üç İstanbul kulübü üzerinden tevdi edilen garip, tuhaf, bitmeyen bir kısır döngü ve tepeden tırnağa her şeyin yanlış bilindiği ve yanlış yapıldığı bir kulüpçülük kakafonisine hapsedildiği için aslında bir milli takım kültürümüzün olduğu da pek söylenemez.
Zira ne zaman bir yetkili ve seçici ya da kısaca “teknik direktör” görev alırsa alsın istisnasız ilk tepki ve soru “hangi takımdan” sorusudur. Eğer “karşı taraftan ise velevki o an milli takım dünya şampiyonluğuna yaklaşıyor olsun, hocanın saç tarama biçimi ya da giydiği ceket bile “yerin dibine batırılması için” yeterli bir sebeptir.
Tabi aynı kriter futbolcular için de geçerlidir.
Beyaz takımdan gelen milli oyuncu Ahmet isterse her milli maçta gol atıyor olsun, kırmızı takımdan gelen Mehmet ondan iyidir. Ahmet ve onu seçen hoca futbol bir yana, haindir. Hoca Ahmet yerine Mehmet’i oynatsa ve Mehmet çuvallarsa yine Ahmet’i oynatan hocanın suçudur. Mehmet’i ilk önce oynatmayarak küstürmüştür vs.
Futbolla çok fazla ilgili olmayan ve hasbelkader bu satırları okuyan birisi “altı üstü bir oyun ve bu daha çok çocuklar için, e çocuklarda zaten böyle çocukça işler yaparlar” diye düşünebilir belki.
Hayır, öyle değil ne yazıkki.
Başta bu işin 4. kuvveti yazılı ve görsel medyanın genel yayın yönetmenleri, gazeteciler, yorumcular, federasyon başkanları, hakemler( ne yazıkki) ve istisnalar hariç bu işle ilgili anlı şanlı kim varsa milli takım yaklaşımı üç aşağı beş yukarı böyledir.
Böyle olduğu gayet iyi bilindiği için de, sezon içerisinde yine “kakafonik gelenekler gereği” İstanbul kulüplerince istifaya zorlanan mevcut TFF, baskısına dayanamadığı bu istifayı ve yerine “görevde kalma umudu ile gireceği seçimi” hemen turnuva arkasına sakladı.
A Milli Takım sanki Türkiye’nin değil de TFF nin takımı idi. Başarılı olursa TFF devam edecek, olmazsa belki aday bile olmayacaktı.
Tabi “TFF istifacılar” da aynı zeminde çalıştılar.
Kendilerine göre uyanıkça, sessizce.
TFF ile olan hesapları gereği daha turnuva başlamadan Montella’ya saldırdılar. Montella kötüydü çünkü onu bu TFF seçmişti. Montella istifa etmeliydi, hatta turnuvaya hiç başlamamalıydı. Takım bir gol bile atamazdı. Mehmet varken Ahmet, Tacettin varken Rüknettin nasıl milli takıma alınırdı?
Alınsa dahi nasıl oynatılırdı.
Bu arada mili takım mı, turnuva mı demiştiniz “hele şu TFF yi bi indirelim bi ara bakarızdı”.
——- ———
Dünya futbolunda güçlü bir yeri olan İtalya vatandaşı olan W. Montella muhtemelen şaşırıyor, muhtemelen ne olup bittiğini bile tam olarak anlamıyordu.
Bir ülke ve onun en üst seviye takımına, o ülkenin mensubu olan indanlarca hele de böyle bir turnuvada “fırsat bu fırsat” kafa, göz dalınır mıydı??
“Yok canım, olmaz öyle şey, o kadar da değildir” diye düşünüyordur muhtemelen.
Anlam veremiyordur.
Aslında biraz kafa yorsa, ülkenin 12.000 e yakın lisanslı teknik direktörü varken kendisinin nasıl görev yapabildiğine, bunların en anlı şanlıları daha iki ay önce Avrupa’nın vasat altı liglerinden Yunanistan’da bir kulüpten bir kaç ayda ve “yine” kovulduğuna, diğer binlercesinin uluslararası arenada yaklaşık yüz yıldır esamesinin bile okunmadığına, anlı şanlı kulüplerimizin devlet kapılarında himmet bekleyip ve tabi epeyce de toplayıp , enternasyonal alanda ise içeride yüz yıldır “uydurdukları mitomani büyüklüğün “ aslında olmadığına ve uluslararası arenada koca bir hiçlik ifade ettiğine baksa köfteyi çakacak amiyane tabirle.
Kim bilir, belki de köfteyi çakmıştır da çaktırmıyordur köftehor.
Basit ve doğruyu yaptığı sürece, bu kakafoninin içinde bile milli takımı bir yerlere taşıma şansı var nasıl olsa.
Teşekkürler Montella.
Ve Montella ile devam…