Ülkemiz pazartesilerinin değişmez ağırlıklı gündemi futbol, geçen haftanın son karşılaşması olan Ankaragücü-Rizespor maçının hemen sonrasında yerini “futbolda şiddete” hatta daha da geniş bir ifade ile “toplumda şiddete” bıraktı.
Zira maçın bitiş düdüğü ile birlikte, ev sahibi ekibin başkanı, sahanın ortasına kadar girerek maçın hakemine okkalı bir yumruk attı ve ardından da başkanın yanında bulunan birkaç kişi ,yumruğun etkisi ile yere düşen hakeme bu kez tekmelerle saldırdılar.
Milyonların gözü önünde hakem “iş göremeyecek bir şekilde” hastanelik olurken, olay hemen hemen ülkenin tüm kişi ve kurumlarının anlık tepkisi ile bir anda ülkenin gündemine oturdu ve halen daha da konuşulup, tartışılmakta.
————-
Peki ne olmuştu da altı üstü bir oyun olan futbolda,
üstelik daha önce vekillik de yapmış, ülkenin yüz yıllık,köklü ve bir başkent kulübünün başkanı, bütün kamuoyunun gözü önünde ve aynı zamanda “bir kamu görevi de ifa eden” hakeme bu denli öfke ve şiddetle saldırmıştı?
Toplumsal şiddetin bütün dünyada ve dolayısı ile ülkemizde de sıkça gündem olduğu bir gerçek. Bu kadar çok gündeme geliyor oluşunun dünyada çok sayıda sebepten dolayı yükselen bir trend olmakla birlikte, son 20 yılda çıldırtıcı bir hızla ilerleyen iletişim teknolojisinin, adeta hücresel lokasyonlardan bile anlık veri üretimine imkan verecek şekilde gelişmesinin ve daha önce kamuoyu gündemine taşınamayan çok sayıda şiddet olayının artık “naklen izlenebiliniyor “ olması da bizce etkili.
Tıpkı başkan ile hakem arasında olan gibi. Bu kez şiddet “canlı yayında” yakalandı.
Türk futbolu, aslında bu olayda kamuoyunun gösterdiği “ülkeye uzaylılar saldırmış” tepkisinin uyandırdığı sanının aksine “şiddete aşina” dense abartı sayılamayacak kadar şiddetle haşır-neşirdir, hem de çok uzun yıllardan beri.
Tarihte unutulmuş Kayseri-Sivas maçı faciasından tutunda alt liglerde ve hele de amatör liglerde şiddet deplasman takımına,hakeme, teknik ekibe, futbolcuya vs. adeta alışılagelmiştir. Hatta hatta kanıksanmıştır ve maalesef çoğu kez haber değeri bile yoktur.
Zannedilebilenden farklı olarak şiddet çoğu zaman taşradan daha ziyade büyük şehirlerde ve çokça da İstanbul’da da gözlemlenebilmektedir.
HAKEMLER MUTLAKA AMA MUTLAKA GÜVEN VERMELİ
Peki oynaması ve izlemesi oldukça zevkli olan ve bu konuda dünyada da açık ara önde olan futbolda, şiddet özellikle bizim ülkemizde neden bu durumda?
Bu çirkin olay, neden üstelik en favori hakemimizin başına geldi?
Tüm olayların ve en son yaşanan bu çirkin olayın birçok nedeni var kuşkusuz.
Birçok kişinin yaptığı gibi yapmayacağız. Takip edip okuyanlar bilir; bu sayfada eyyam yapılmaz.
Bize göre en önde gelen
sebeplerden biri de hakemlik müessesemiz.
Geleneğinde, anılarında, tarihinde “adilce yönetilmiş ve hak edenin kazandığı” maç hikayelerinden ziyade “filanca takımı yakan,filanca takımı düşüren,filanca teknik adamı ya da futbolcuyu bitiren, filanca başkanı indiren,filanca takıma “uğurlu” gelen vs. “ yakıştırmalar bulunan hakemliğimiz.
Faal hakemler bir yana, gelmiş geçmiş anlı şanlı MHK başkanlarının dahi hemen hiçbirinin toplum nezdinde hiçbir zaman futbol paydaşlarının tam güvenini kazanmayı başaramadığı bir mecra bizimkisi.
Oysa hakem oyunun başı. Hakem oyunun bir numaralı faktörü.
Hakem bir nevi hakim gibi. Kamu adına görev yapıyor.
Hakem şartlar uygun değilse bir maçı durdurabilir, iptal edebilir hatta hiç başlatmayabilir.
Sahadaki oyuncular, seyirciler, top toplayıcılar, teknik ekipler, sağlık ekipleri vs. kısaca herkes öncelikle “hakeme emanettir”.
Hakem saha içinde kamu görevlilerine direktif dahi verebilir, bu şekilde asayişi ve oyunun hukukunu koruyabilir.
Peki bu kadar kişi ve kurumun kendisine emanet edildiği hakem, emanete hıyanet ederse ne olur?
Çok basit, insanlar kendi hukukunu aramaya kalkar ve “şiddet” olur.
Bize göre, kendisine güvenilmediği açıkça deklere edilen bir hakem bunu “onur meselesi” yapmalıdır.
Eğer bir başkan, hoca ya da futbolcu hakeme güvenmediğini aleni beyan ederse, adil yönetim gösterdiğine ve tarafsız maç yönettiğine emin olan bir hakem bundan şiddetle rahatsızlık duymalıdır.
Hemen herkesin bir birini gayet iyi tanıdığı bir ortamda hakem kendisinden şikayetçi olan kurum ya da kişiyi kolayca ikna edebilir.
Eğer o kişi ya da takıma karşı hata yapmışsa pekala bunu kabullenebilir hatta özür bile dileyebilir. Eğer kendisine isnat edilen bir durum varsa bunu da hele de günümüz teknoloji koşullarında pekala izah edebilir.
Güven, kitlesel tüm ortak eylemlerde olmazsa olmaz bir duygudur.
Ve güven emek ister.
Bir makam ya da mevkiyi hasbelkader ele geçirmiş olmanız “size güvenildiği” anlamına gelmez.
Unutmadan “burada ofsaytımsı bir şeyler olabilir” ifşası üzerinden daha bir yıl bile geçmedi.
Ve daha önce yine şaibeler üzerine ihraç edilen ve bir şekilde geri dönen,son derbilerin birinde tekrar ceza alan bir hakemin bırakın bundan gocunmayı, alt liglerde görev alarak eski konumunu sağlamaya çaba göstermesi de daha yeni , bu çirkin olay ile aynı haftada.
Güven duygusu bizzat hakemlik müessesesince tesis edilemediği sürece , cezai yaptırımlar ne kadar ağır olursa olsun şiddet riski olabilirliğini korumaya devam edecektir, ne yazıkki..
ASIL SORUMLU KİM?
Bütün bu kakafoninin ilk ve en önemli sebebi ise bize göre büyük kulüplerin bazı başkan ve bazı yöneticileri.
Ticari hayatında oldukça başarılı olan ve çok para kazanan bazı iş insanlarının, toplumun bu başarılarının ödülünü yeterince vermediğini düşündüklerinden olsa gerek, ne kadar başarılı ve zeki olduklarını tüm kamuoyuna deklere etmek için avam nezdinde en popüler ve en çok bilinirlik barındıran futbola heves göstermesi ile başlayan bir problem bu.
Profesyonel futbol işinde, bir futbol takımının “insan” unsurundan teşekkül ettiğini ve performansının binlerce değişkene bağlı olduğunu hiç düşünmeyen bir tutumla ve çok büyük bir iddia ile yapılan bir meydan okuma, aynı zamanda.
Bazıları için hayat-memat meselesi bile olabilir.
Başkanlığı kaybettikten ya da bırakma durumunda kaldıktan sonra, bırakın kulübü stadyuma dahi uğramayan kulüp başkanı ve yöneticilerle doludur Türk Futbolu.
Çünkü onlar kaybedemez. Olamaz yani. Eğer olmuşsa da o hariç herkes suçludur ya da.
“Kaybetmenin de” bu işin bir parçası olduğunu bilmeyen, söylense bile kibirinden kabul edemeyen bu profil, işe transfer yaparak yani para harcayarak başladığı için hakemlik müessesesine de çok farklı bakamazlar.
Konu para değilse bile “ederi neysedir.”
Yani teşvik, tehdit,korkutma, taraftarı üstüne salma,sosyal medya,tribün vs. ne varsa onunla saldırılmalı, ikide bir TFF ya da MHK basılmalı ve bir şekilde hakem “yola getirilmelidir”.
Olmuyorsa gece yarısı askeri muhtıra gibi” bu ligi bitirtmeyiz” beyanatı son dakika altyazısı olarak ekranlarda gezdirilmelidir.
Çünkü çok para harcanmış yani yatırım yapılmıştır.
“Hakem kim oluyorda bizim yatırımı batırıyordur”.
————
İşin bu tarafı şüphesiz sadece azmettiren değil , birinci sorumludur.
Zira hakemlerin yaptığı “bazı hataların” bu tür mecralarda yüksek tirajlı alıcıları vardır.
Hata, hele hele kulüpleri ve kitleleri karşısına alacak kadar hata kakara-kikiri olsun diye yapılmaz kuşkusuz.
Dolayısı ile şiddet sonucunun bir çok müsebbibi ve unsuru olmakla birlikte öne çıkan unsur liyakatsiz yönetici ve hakemlerdir, bize göre.
Hakemler ve hakemlik müessesesi ”tüm koşullarda” mutlaka ve mutlaka adil olmak zorundadır.
Şiddeti durdurmanın ilk ve olmazsa olmaz yolu budur.