Ligimizin 16. haftasında, Seyrantepe’de, G.Saray ve Trabzonspor yaklaşık 50 yıllık rekabetin 140 . maçında karşı karşıya geldi. Maçın galibi, son saniyede Ali Şahin’in kendi kalesine attığı gol ile 4-3 kazanan sarı-kırmızılı G.Saray oldu.
Öncelikle Sezar’ın hakkı Sezar’a; G.Saray takımı özellikle son 3 sezondur gerek kendi evinde, gerek deplasmanda ve hatta Avrupa Liginde, farklı bir teknik adam profili ortaya koyan Okan Buruk yönetiminde ligimizin en tempolu, en komplike ve en önemlisi en efektif futbolunu ortaya koymakta. Zaten son iki sezonun şampiyonu ve bu sezonu da lider götürmekte sarı-kırmızılılar.
Ancak dün akşam G.Saray, geçen sezondan beri ciddi sorunlar yaşayan ve maç öncesi de kadrosundaki 6 stoperden sadece birisini, o da iğne ile oynatabilen rakibi Trabzonspor’u 4-3 yenerken, bu sezon hemen her Trabzonspor maçında olduğu gibi ön plana yine maçın hakemi çıkıverdi.
Maçın hakemi K.S. gösterdiği rezil yönetim ve sahadaki kişiliksiz,rezil ve zavallı duruşu ile G.Saray’ın “alın teri ile kazanabileceği bir büyük maç” galibiyetine de gölge düşürdü.
Trabzonspor ile daha önce de sorunlu olan epeyce fazla sayıdaki hakemlerden biri olan K.S. daha ilk dakikalarda faul bile olmayan bir pozisyonda Serdar’a çıkardığı sarı kart ile , Trabzonspor’un sahadaki stoper orjinli tek savunma oyuncusunu tabiri caizse oyundan tecrit edip, temassız oynama cezasına çarptırdı. Nitekim Serdar 90 dakika boyunca ikinci sarıdan atılmamak için G.Saraylı forvetlere müdahelede hep tedirgin davrandı ve açıkçası G.Saraylı forvetler de bu durumdan gayet iyi istifade ettiler.
Hakem K.S. oyun 1-1 berabere iken, Banza’nın Sara’nın ayağından nizami bir şekilde aldığı ve G.Saray savunmasını dörde-bir durumda yakaladığı bir pozisyonda, olmayan bir faul üfledi ve o faul atışı bu kez pozisyonun tam tersi olarak Yunus’un ayağından ikinci G.Saray golü olarak Trabzonspor ağlarına gitti.
Oysa Yunus, olmayan bir faulle alıp attığı bu golü atmadan hemen önce , çizgide ve özellikle 4. hakemin gözü önünde M.Cham’ın yüzüne savurduğu dirsek nedeni ile oyundan ihraç edilmiş yani kırmızı kart görmüş olmalıydı.
Bu arada G.Saray takımından G.Sara, Abdülkerim, Muslera ve Barış Alper’in görmesi gereken net ve tartışmasız sarı kartlar, korkak,titrek ve zavallı elden çıkmadı daha doğrusu çıkamadı ki Barış Alper’in sonradan gördüğü sarı kart nedeni ile o kart ilave olarak kırmızıya dönüşecekti.
Oyun 3-2 Trabzonspor lehine devam ederken G.Saray’ın bu kez “hakemin görmediği” yine çalınmayan bir faulle kazandığı ve ceza sahasında ortada kalan bir topta G.Saraylı Martens, ayağını topu uzaklaştırmaya çalışan Pedro’nun önüne uzattı ve aynı anda kendisini yere bıraktı. Daha önce de birçok maçta aynı numarayı yaparak takımına penaltı kazandırmayı başaran Martens’in , bu kez müdahaleyi yaparken Pedro’ya yaptığı faul açıkça ortada iken hakem bu faulü de çalmadı ve pozisyonda autu gösterdi.
Ancak bu kez de VAR hakemi O.Ö. devreye girdi.
Maçın başından sonuna kadar saklamaya çalıştığı ama beceremediği suçluluk ifadesi, her karede aleni göze çarpan K.S., muhtemelen “yok artık bunu da çalamam” diye düşünürken,
çağrı üzerine birden koşarak VAR a gitti ve fazlaca düşünmeden birkaç saniye de yine koşarak penaltı noktasına yürüdü.
Oysa VAR hakemi O.Ö. geçen yıl VAR da görevli olduğu Trabzonspor-Başakşehir maçında, Başakşehirli oyuncunun ceza sahasında, 2.01 lik P. Onuachu’nun omuzuna kadar uzanan ve kolunun kırılmasına neden olan ve milyonlarca kişinin gördüğü tekmesini görememişti.
Onuachu boyutunda bir oyuncunun ayakta iken kolunu kırabilen tekmeyi göremeyen ama Martens’in Pedro’ya yaptığı faulden tam tersi GS lehine bir penaltı görebilen O. Ö. ,bu penaltıdan 20 dakika kadar sonra Muslera’nın çıktığı hava topunu ıskalayarak iki eli ile S. Banza’nın kafasının ense köküne attığı tokatı da göremedi tabi. Pozisyon sonrasında her ne kadar S.Banza’nın ensesi yediği tokattan kızarmış ve tedavi görmüş olsa da bu pozisyonda çalınması gereken faul düdüğü “penaltı atışı” gerektirdiğinden midir bilinmez “oyna devam” dendi.
Hem K.S hem de O.Ö tarafından dendi, üstelik.
Trabzonspor kadrosunda kesinlikle olmaması gereken, altyapı numarası adı altında yıllardır Trabzonspor’un kanını emen ve Trabzonspor’a musallat olmuş yapının Trabzonspor’a adeta zorla itelediği yeni bir yerli oyuncu skandalı Ali Şahin’in, uzatmanın 8. dakikasında aptalca duruşu ile kendi kalesine attığı ve “her şeye rağmen” Trabzonspor’un bir büyük maçı en azından kaybetmeden tamamlamasına engel olan golden önce de yine “net bir ofsayt” çalınmadı.
Ofsayt çalınmaması sonucu topa sahip olan G.Saray,
yine Martens’in “ kendine has stili ile” kazandırdığı duran toptan,
Ali Şahin’in “futbolu bilmemesi, bir futbol eğitiminden geçmemiş olması ve giydiği formayı sırf Trabzon doğumlu olmak ve kulüp içi bazı ilişkilerden dolayı elde etmiş olması” nedeni ile kendi kalesine attığı golle 4-3 kazandı. Zira bir savunma oyuncusuna duran top pozisyonunda “kendi kalesine dönük olarak durmayacağı ve asla topu kendi kalesine doğru oynamayacağı” 10-12 yaşlarında öğretilir. 14-16 yaş grubunda hâla bu hatayı yapan futbolcu varsa ona şansını başka bir meslekte araması söylenir.
Tabi bu “normal” futbol okulları ve altyapılar için geçerli.
Futbol da tıpkı hayat gibi acımasız.
Tam da bu kadar zor ve rakibin açık ara favori olduğu, gerek VAR ın gerekse K.S. nin “favori takım puan kaybedecek diye elinin ayağının dolaştığı ve ödünün koptuğu bir maçı kazanacakken “yaptığınız liyakatsizlik ve torpil” bir tokat gibi yüzünüze çarpar, hem rakibi hem hakemi yenecekken yaptığınız liyakatsizliğe yani kendinize mağlup olursunuz.
Gerçi sayın Şenol Güneş göreve geldiğinden beri son yıllarda artık alışkanlık haline getirdiği “sürekli maç kaybetme “ ritüeli , Trabzon doğumlu olduğu için kulüpte oynasa da oynamasa da sürekli sözleşmesi yenilenen, hangi özelliğinden dolayı Trabzonspor A takımına alındığını kimsenin bilmediği “altyapı palavrası ürünleri” gibi sorunların bu sezon önüne geçti.
Şenol hocanın maçların son bölümlerini oynayamama, yönetememe ve maçları genellikle son 10-20 dakika gibi sürelerde kaybetmesi ve bunun 30 yıldır devam edegeliyor oluşu da cabası.
Yeni bir şey yok yine yani.
Hocanın ekibinde bu durumu ortaya koyacak biri de yok muhtemelen.
Gerçi böyle bir durumu ortaya koyan bir objektiflik hocanın kadrosunda barınabiliyor olsaydı bu kronik, vahim ve muhtemelen hocanın kariyerini “büyük kupalar yerine futbol felaketleri “ ile kaydeden bir biyografi de olmayacaktı bize göre.
Ah şu enaniyet.
TFF
Evet MHK değil, özellikle TFF.
Göreve geleli 5 ay olan ve 5 aydır aralıksız “Trabzonspor’u silindir gibi ezen” bu TFF nin görevden uzaklaşması Trabzonspor’un öncelikli hedefi olmalıdır.
Trabzonspor başkanı sayın Ertuğrul Doğan ve yönetimi bu TFF yi destekleyerek çok büyük bir hata yapmıştır.
Ancak hatanın neresinden dönerseniz kârdır.
Zira mevcut TFF nin , göreve bir öncekinin alternatifi olarak gelirken aslında amacın adalet kamuflajlı “ayrıcalık savaşları “ olduğu ortadaydı. Bazı eski amigoların da yönetiminde etkili olduğu bir TFF nin günümüzün “devasa hukuk kakafonisi” içerisinde “adalet arayışında olabileceği ve sağlayabileceği” konusunda sayın başkanı kim nasıl ikna etti, merak konusu.
Gerçi sayın başkan Ertuğrul Doğan’ın “ yanılmaları ve yanıltılmalarının” sayısı ve tahribatı giderek düşeceğine maalesef giderek artmakta.
Tamamlanamayan, yani başarısız olan yeni bir 3 yıllık dönemin sonucu çıkan faturayı sadece sayın başkan değil, Trabzonspor’da ödeyecektir doğal olarak.
Ve şu an yönetimin camiadaki kredisi kağıt üzerinde olan 3 yıldan epeyce bir kısa.
Yani zor zamanlar bitti, “ çok zor zamanlar” başlıyor.
Uyarması bizden.