Öyle kurgulamışlar dünyanın efendileri. Kürtler yatışmaz bir öfkenin kurbanı olacak şekilde sistematik bir mağduriyete mahkum edilecekler ve hep şiddete bulaşacaklar. Onlar da bu sayede merkezi hükümetleri istedikleri çizgide tutmaya devam edecekler. Bu şeytani dengenin ilanihaye devam etmesi için de Kürt öfkesi kendisi için değil hep başkaları için bir iktidar, bir hakimiyet aracı olacaktır. Eğer Kürt şiddetten ve öfkeden uzak durur da makul davranmaya başlarsa bu şeytani denge çalışamaz hale gelecektir. Şeytanın aklına gelir miydi bu hinlik, bilinmez, ama dünyanın efendilerinin kimi nerede hangi amaç için kullanacaklarını çok iyi bilen şeytanlar oldukları muhakkak. Bu yüzden öfkeli Kürt ayağa kalktığında hep kendisine zarar verir, ama İngilizinden, baaasından tutun Kemalistine kadar başkalarına da bu sayede hakimiyet alanı, iktidar imkanı sunar.
Bu sistemin mucitleri, yani Kürtleri öfkelendirip ellerine silah almalarını sağlayanlar İngilizlerdir. Irak’ta bütün Araplar İngilizlerle anlaşıp yeni devleti kabullenirken Kürtler Süleymaniye ve başka kentlerde isyan ettiler ve sonunda İngilizin, dolayısıyla onların şakirtleri Baasçıların hakimiyet kurmalarını sağladılar. Kürtlerin payına ise hep yıkım, hep sürgün, hep katliam düştü. Şu anda Irak Kürdistanında görece bir huzura kavuşmuş görünmüş olmalarına bakmayın. Kürdün barışçı ortam sayesinde elde ettiği kazanımları içine sindiremeyen düşmanların bu durumun değişime uğraması için çabalayan nice değişim/Goran (Kürtçenin Sorani lehçesinde değişim goran demektir, biz Kurmanclar guheran deriz) odakları yapıcı bir değişim değil ama bir yıkım şebekesi gibi hareket ediyorlar.
İngiliz üstadlarından Kürtlerin bu fevri karakterlerini öğrenen Kemalistler de Kürdün öfkesini hep diri tutacak adımlar attılar. Şeyh Said gibi geleneksel bir lideri öfkelendirip şiddetin içine çektiler ve iktidarlarını pekiştirecek ortamı buldular. Öfkeyle kalkan Kürt her seferinde zarar görürken Kemalistler doksan sene boyunca sağlam bir iktidar imkanına kavuştular. Öfkeli Kürt eline silah aldıkça onlar iktidarlarını sağlamlaştırdılar. Özellikle yirminci yüzyılın ellili yıllarından sonra barışçı bir mücadele tarzına evrilme ihtimali belirince de silahlı bir mücadele tarzının önünü açacak uygulamaları da gerçekleştirdiler. Artık öfkeli Kürt gençlerinin deşarj olacakları bir yapılanma doğmuştu. Yani dağlarda silah sesleri geldikçe Kemalistler açısından asayiş berkemal olacaktı. Kürt ölür Kemalistler iktidar olur denklemi saat gibi işledi geçen yüzyılın son çeyreğine kadar.
Son yirmi yıldır Kürtlerin öfkesinden, ölümlerinden iktidar devşiren bir kesim de kuşkusuz marjinal Türk soludur. Kürt siyasal hareketi Kürtleri belli bir kıvama getirdikten ve bundan sağlam bir siyasal zemin çıktığı netleştikten sonra ölen Kürt gençlerinin kanı üzerinden marjinal Türk soluna siyasal iktidar imkanı altın tepside sunuldu. Mecliste, basında birer devrim lideri edasıyla konuştuklarını görünce insan Yoldaş Lenin’in mozolesinden fırladığını sanıyor. Bunların aklıyla hareket eden Kürt siyasal hareketi de bütün Kürt müktesebatını “devrimci halk savaşı” hendeklerine gömdü. Nasılsa Kürt öfkesini yenmedikçe elli bin evladımı kimin iktidarı için dağlarda heba ettin diye sormayacak!
Baasçılara, Kemalistlere iktidar bahşeden Kürt öfkesi bu seferde başarısız, çapsız Türk soluna devrim imkanını sunuyordu. Bütün bu karelerin tümünde Kürdün payına ise sadece ölüm düşüyordu.
Son günlerde Kürdün ölümünün sağladığı iktidar alanından nemalanmak isteyen bir kesim daha çıktı. Türk akademyası. Kürtler ölmesin diye bildiri yayınlamışlar. Tanımasam bunları gözlerim yaşaracak! Parası olduğu için batıda üretilen lüks aracına binip gariban mahallesinde hava atan magandanın okumuşundan öte bir etkinlikleri yok bunların. Batıda üretilen kavramlarla buralarda bilimcilik taslayan bu adamlar bildiğimiz anlamda akademisyen falan değildirler. Kavramlar, düşünceler, tavırlar batı mamulü.
Bilimsel çalışmalar alanında dünya çapında sınıfta kalan, bilimde sadece tüketici konumunda olan ve hiçbir şekilde gündeme gelemeyen, eski ayrıcalıklı konumunu da yitirmek üzere olan iş bu seçkin akademya Türk solunu örnek alarak Kürtlere oynamaya başladı. Kürt çocuklarının ölmesine timsah gözyaşları döküyor. Sormazlar mı adama, sen bu güne kadar Kürt sorunun çözümüne dair hangi bilimsel çalışmayı yaptın? Bu çocukların ölmemesi için iktidarlara hangi perspektifleri sundun? Daha önce Kürtler ölürken niye sesin çıkmıyordu? O zaman iktidarını pekiştiriyordu Kürt ölümleri değil mi? Şırnak’ın bir köyünde Kemalistler Kürtlere dışkı yedirirken neredeydi demokratlığın? Jivkov Bulgaristanına rahmet okutacak şekilde Kürt kimliği kıyıma uğrarken neden dur demediniz?
Ben bunların ciğerini bilirim. Üniversitede öğrenciyken bir arkadaşıma mezuniyet tezi olarak “Van gölü çevresinin Osmanlıya katılması” üzerine bir bitirme tezini vermişti Üniversitede özgürlükçü, liberal olarak tanınan bir hoca. Arkadaşım farsça kaynakları bana getirdi, çevirdik ilgili bölümleri. Doğal olarak “Kürdistan” “Kürt beyleri” “Kürtler” gibi ifadeler bolca geçiyordu metinlerde. Hoca tezi görünce cin görmüş gibi, bu ne? Bunların tümünü değiştir!diye bağırmıştı. Arkadaşım, nasıl değiştireyim diye sorunca da “yerel halk” “bölge beyleri” vs.şeklinde değiştir demişti. Arkadaşım dediğini yapmadı o başka! Başka bir tez hazırladı. İşte cibilliyetleri bundan ibaret bir kısım akademisyen şimdi Kürdün ölümüne ağlıyorlar! Onlar avuçlarından kaçan eski mutlu, putlu günlerine ağlıyorlar, Kürdün ölümüne değil.
Kürtler şiddetle aralarına mesafe koymadıkları sürece ölümlerinden iktidar devşirecek daha çok odak ortaya çıkar. Şöyle bir kenara çekilelim görelim bunların kahramanlıkları kaç zamanlıktır. Emin olun biz daha çok kazançlı çıkacağız. Öfkenin, şiddetin bize bir şey kazandırmadığı kesin.