TRT KURDÎ adına “Hillijartin Taybet” (Seçim Özel) adlı programın çekimleri için günlerdir Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları şehirleri dolaşıyoruz. Mersin’den başlayarak bölgeyi şehir şehir geziyor, bölgenin nabzını tutuyoruz. Son durağımız Malatya olacak. Büyük küçük demeden her partiden adayları çağırıyoruz. Bağımsız adayları da konuk ettiğimiz oluyor. Program Kürtçe olunca ister istemez söz dönüp dolaşıp Çözüm sürecine geliyor. Birkaç şehirde farklı partilerden adayların bu bağlamda ortak bir cümleyi kullanmaları dikkatimi çekti: “Av çi qas di golê de bimîne hinde genî dibe” (su gölde gereğinden fazla beklerse kokuşur). Bununla çözüm sürecinin yavaş ilerlediğini, hatta durma noktasına geldiğini, dolayısıyla meselenin sarpa sarma ihtimalinin bulunduğunu anlatmak istiyorlardı. Bu aynı zamanda bölge insanının tedirginliğini de yansıtıyordu.
Son üç senedir hakim olan çatışmasızlık sürecinin bitme ihtimali derin bir endişe olarak yüzlere yansıyordu. Bunu pekiştiren bir gelişme de barışı getirme hususunda birer adım ileride olan ve bölgede varlık gösteren iki partinin, Ak Parti ile HDP’nin karşılıklı sert söylemleridir. Bir yanda HDP’nin baraj altında kalması durumunda bölgede yeniden 6-8 Ekim olaylarına benzer olayların yaygınlaşması korkusu dile getirilirken öbür yandan böyle bir ihtimalde tek başına kalan AK Parti'nin gerekli çabukluğu sergilememesi, rehavete kapılması da ifade ediliyor. HDP ile Kürt sorunun mucidi diyebileceğimiz eski Türkiye’nin temsilcisi kesimler arasındaki tehlikeli yakınlaşma da yüzlere derin bir endişe olarak yansıyor. Ortak hedef Erdoğan’ı hırpalamak olsa da HDP’ye oy vereceğini söyleyenler dahi bu yakınlaşmayı pek içlerine sindiremediklerini, bundan rahatsız olduklarını dile getiriyorlar.
Görüldüğü gibi Türkiye’de siyasal, ekonomik ve toplumsal her gelişme eninde sonunda gelip Kürt sorunu ile ilgili olarak takınılan tavra dayanıyor. Bu yüzden sorunun acilen çözüme kavuşturulması gerekiyor. Çözülsün ki her gelişme kendi doğal mecrasında ve doğal parametreleri ile yürüsün. Bu o kadar önemlidir ki aslında seçimlere giren siyasal partiler vaatlerinin sıralamasının başına Kürt sorununun çözümünü almadıkları halde Kürt seçmen açısından geçmişlerinden de hareketle bu sorunla ilgili tutumları öncelikli değerlendirmeye tabi tutuluyor. Ekonomik vaatler ve diğer söylemler ya hiç dikkate alınmıyor ya da propaganda malzemeleri olarak algılanıyor.
Dolaştığımız kentlerde mikrofon uzattığımız bir vatandaşın söyledikleri bunun en somut ifadesidir. Vatandaşa: Partilerin asgari ücretle ilgili vaatleri hakkında ne düşünüyorsun?diye sorduğumuzda: biz barış istiyoruz, huzur istiyoruz. Huzur ortamının devam etmesini istiyoruz. Bir daha bozulmasın diliyoruz. Diğerleri kendiliğinden çözülür, demişti.
Suyun mecrasında akması gerekiyor, gereğinden fazla beklemesi kokuşmasını kaçınılmaz kılıyor. Kürt sorununun bütün bir toplumu çürütmesinin önüne geçmenin yolu, başlatılan sürecin kardeşliği pekiştirecek bir neticeye bağlanmasıdır.
Seçimleri seçim gibi, gerilimlerden uzak demokrasi şöleni gibi yaşamak dileğiyle.