Kürtlerin Türkiye ile kader birliği ettikleri bugüne kadar kaç kere test edildi. Aslında Kürtlerin bölünmek istedikleri veya fırsat ve imkan buldukları anda ayrılıp gidecekleri kelimenin tam anlamıyla bir algı operasyonuydu. Osmanlı imparatorluğuna katılmaları gibi kuruluş sürecinde Türkiye’nin yanında yer almaları da gönüllü ve stratejik bir tutumdu. Ama ta başından beri Kürtlerle bölünme bir arada zikredilerek yanlış bir algı oluşturuldu. Çünkü iktidarı ellerinde bulunduran güçler Kürtler hakkında böyle bir algı oluşturmakla Türkleri ve Kürtleri, yani Anadolunun bu iki başat halkını çatıştırmakla iktidarlarını ilanihaye sürdüreceklerini biliyorlardı.
Ortada Kürtlerin bölüneceklerine dair hiçbir somut veri olmadığı halde ve son yıllarda barış süreci de yürürlükte olduğu halde özellikle bu seçim sürecinde hala bu algının pompalanması ve Kürtlerin ve Türklerin çatışması üzerine iktidar devşirenlerin bu amaçlarından vazgeçmediklerini gösteriyor. Seçim sürecinde HDP binalarına yönelik saldırıları böyle okumak gerekir kanaatindeyim. Oy ile olmuyorsa, her zaman işe yaradığı kanıtlanan kadim yöntem devreye sokulacağı anlaşılıyor. Şiddet bir siyasal mesaj iletme yöntemidir biliyorsunuz.
Şiddet siyasetinin hemen hemen tek kurbanı olan Kürtler bunun farkında. Günlerdir bölgedeyim. Kürtlerden en fazla “barış ne olacak?” sorusunu duyuyorum. Bu endişeli sorunun gerisinde şu seçim sürecinde provokasyonların da devreye sokulduğu bu dönemde barışın zarar görmesi ve bölgenin yeniden bir şiddet sarmalına alınması ihtimali yatmaktadır. Kürtler barışın bozulmasından endişe duyuyorlar. Elini uzatsan yakalayacak kadar yaklaşmış barışın uçup gitmesinden korkuyorlar. HDP’ye oy vereceğini söyleyen Kürdün de ve AK Parti'ye oy vereceğini söyleyen Kürdün de –diğer partiler yok gibi-ortak endişesidir bu. Hatta bu yüzden şöyle düşündüm: Kürtler barışa oy veriyor… Barışın mimarı olarak gördükleri sözünü ettiğim iki partinin şahsında kararını bu yönde beyan ediyor.
Ama siyasal arenada, özellikle seçim meydanlarında barışa zarar verecek sert söylemler de endişelerini arttırıyor. Mesela silahsızlanma kongresinin toplanması için meselenin gelip “ilk adımı sen at” çıkmazına dayanmasını da bir türlü anlamıyorlar.
Neticede bu barış bütün Türkiye için çok önemliyse-ki öyledir- ve Türklerin ve Kürtlerin yeni Türkiye’yi birlikte şekillendirmesi Türkiye’nin tarihsel kimliğine ve çağdaş vizyonuna ruh verecek bir adım ise, bunun “ilk adım” semboluzmine kurban edilmesi affedilmeyecek bir hata olacaktır.
Kürdüyle Türküyle bütün Türkiye halkı! Ilk adımı sen at. Barışa oy ver. Kanla beslenenlerin bir daha anlamsız çatışmalarından iktidar devşirmesine izin verme.