Bosna savaşı günleriydi. Dayton antlaşmasının imzalanmasının ardından Bosna’nın Sırp Cumhuriyetinde bir grup Sırp, sivil Boşnaklara saldırmıştı. Bir Sırp, televizyona konuşurken kendini şu sözlerle savunuyordu: “ama ben bir Sırp’ım, başka ne yapabilirim?!”… Adam sanki şunu demek istiyordu, bunu yapmamam gerekiyor biliyorum, ama ben bir Sırp’ım, Sırp kardeşlerime yardım etmek zorundayım. Ben bir Sırp isem, bir başka Sırp’a başkalarına haksızlık da etse yardım etmek zorundayım.
Cahiliye Arapları da “unsur akhake zalimen ew mazluma” (zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et) diyorlardı. Mademki aşiretine veya kavmine mensuptur, haksızlığa da uğrasa, başkasına haksızlık da etse yardım edeceksin soydaşına. Sırp diyarından tut İslam öncesi Arabistan’a kadar bir mütearifedir bu prensip. Sırp Sırp’a, Arap Arap’a, Kürt Kürt’e, Türk Türk’e… her koşulda her durumda yardım etmek zorundadır.
Müslümanlık da bu mütearifeyi olduğu gibi kullanmıştır, ama ahlak ve erdem boyutu kazandırarak. Rivayete göre Peygamber efendimiz bir gün “Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et” buyurur. Orada bulunanlar cahiliye dönemine ait bir sözü Resulullah’ın ağzından duymanın şaşkınlığı içindedirler. Neden sonra dinleyiciler arasında bulunan biri sorar: Ya Resulallah! Mazlum kardeşimize neden yardım etmemiz gerektiğini biliyoruz, zalim kardeşimize neden ve nasıl yardım etmeliyiz? Resulullah şu karşılığı verir: onun da zulmetmesine engel olarak.
Bu gün, Resulullah’ın vurguladığı bu ahlak ve erdem nosyonunun iyice zayıfladığı, yer yer etkisini, geçerliliğini tamamen kaybettiği bu ortamda sözünü ettiğimiz bu mütearife tamamen cahiliye özelliğiyle büyük bir etkinlik göstermektedir. Sırp Sırp’a, Kürt Kürt’e, Türk Türk’e, Arap Arap’a…sırf Sırp, Kürt, Türk veya Arap olduğu için koşulsuz, çekincesiz yardım etmektedir, yardım etmek zorunda hissetmektedir kendini. Sadece etnisitelerle ilgili değil, bugün bir Müslüman bir Müslümana, bir sünni bir sünniye, bir şii bir şiiye bu ahlak ve erdem nosyonunu göz önünde bulundurmadan zulmünün de mazlumiyetinin de yanında bulunmak zorunda hissetmektedir kendini.
Kan bağıdır bu. Varlık yasasına göre en güçlü bağdır. Varlık bu temel üzerinde neşvünema bulur. İslam da bu bağın önceliğini vurgular. “Allah’ın Kitabına göre akrabalar birbirlerine daha yakındır” der Kur’an. İslam bu bağı kesmek şöyle dursun, daha sağlıklı gelişmesi için varlık yasasının ruhuna uygun prensiplerle besler, ahlak ve erdem boyutlarını katarak verimli, değer üretici hale getirir. Ahlak ve erdem boyutu devre dışı kalırsa da sadece yıkıcı bir özellik sergiler. Bugünkü gibi. Sur’da, Farqîn (Silvan)’de, Cizre’de süren hendekli, barikatlı, operasyonlu süreçte fitneden, zulümden uzak durmaya çalışan bazı Kürtlere “Siz nasıl Kürtsünüz, neden halkınızın yanında durmuyorsunuz, neden halkınıza ihanet ediyorsunuz?” şeklindeki sözleri duyunca, İslam’ın ahlak ve erdem katkısının tamamen devrden çıktığı durumlarda insanlığın bu en güçlü bağının cahiliyenin kazandırdığı anlam ve boyutuyla etkinlik gösterdiğini bir kez daha görüyor insan. Zalim midir, mazlum mudur bakmayacaksın, Türk isen Türk kardeşine, Kürt isen Kürt kardeşine yardım edeceksin!...
Kürtler aşiretler halinde örgütlenmiş bir toplumdur. İslam’ın ahlak ve erdem boyutları az biraz zayıfladığı zaman cahiliye dönemi mütearifsinin onlar arasında etkinlik kazanması çok daha kolay olur. Hele bir de aşiret kan kaybediyorsa, karşı tarafın baskısı altında eziliyorsa bu aşiretin bir mensubunun rahat uyku uyuması haram olur. Bu yaklaşım şu anda PKK’nin öncülük ettiği “hendek savaşları” sürecinde gün geçtikçe etkinlik kazanmaktadır. Bir Kürt’ü galeyana getirmenin, harekete geçirmenin en kestirme yolu: “senin kardeşini dövüyorlar, sen hala ne duruyorsun!” demektir.
Sakın, PKK’nin modern bir örgüt olarak Kürtlerin aşiret yapısını değiştirip daha ulusalcı, daha kuşatıcı bir bakışla hareket ettiğini sanmayın. PKK Kürtlerin aşiret örgütlenmesi için kullandıkları argümanları tekeline alarak aşiretlerin mirasına konmuş yeni bir aşiretten başka bir şey değildir. Bütün aşiretleri ortadan kaldıran tek başına bir aşiret olmaya çalışmaktadır. Bu yüzden henüz kendisinden yana tavır almamış Kürtleri tamamen aşiret kültürüne ait argümanlarla etkilemeye çalışmaktadır. Özellikle ortada kan varsa bir Kürt’ün bundan etkilenmesi çok daha kolaydır.
Bu yüzden bu çatışma sürecinin bir an önce sonlandırılması gerekmektedir. Bu süreç uzadıkça fitneden, zulümden uzak durmaya çalışan Kürtlerin cahiliye mütearifesine direnmesi her gün biraz daha zorlaşacaktır.
Ben bir Kürt olarak kardeşlerim zalim de olsalar, mazlum da olsalar onlara yardım edeceğim; haklı taleplerini sonuna kadar savunacağım, bunun için şiddet kullanmalarına, etrafı yakıp yıkmalarına engel olmaya çalışacağım.
Devlet de aşiret mantığıyla hareket etmemelidir. Devlet zalim de olsa mazlum da olsa savunulmalıdır gibi bir prensibi dayatmamalıdır. Mesela Kürt sorunu bağlamında geçmişte ve günümüzde yapılan zulümleri durdurmalı ve Kürtlerin haklı taleplerini en kısa sürede karşılamalıdır. Kardeşe elini uzatmak budur.
İşte size Kürt meselesinde İslami çözümün ilk adımı: mazlum kardeşine elini uzat, zalim kardeşinin de elinden tut.