Ben mesela yerimi yadırgarım. Evden uzakta bir yerde yatmak zorunda kaldığım zaman, sabahlara kadar gözüme uyku girmez. Eminim bir çoğunuz da öyledir. Bu sadece insana özgü de değil. Mesela atlar da binicisini yadırgar. Dokunuşu, sürüşü ve hatta dehleyişi ile kendisine yabancı olan kişiyi sırtından atar. Özellikle o güne kadar kötü bir binicinin elinde doğal yetenekleri körelme noktasına gelmiş bir at, usta bir biniciyi kolay kolay benimsemez. Alışınca da tutana aşk olsun dedirtecek kadar değişir. Görenler bu at o at mıydı derler.
Seçim sath-ı mailine giren Türkiye’deki sosyal manzara da toplumsal kümelerin on iki yıldan bu yana gelinen yeri yadırgadıklarını gösteriyor. Özellikle Kürt muhalefetinin gelinen noktayı bir türlü kavrayamadığını, hatta ülkenin nice mesafeler kat ettiğinin farkında olmadığını gösteriyor. Şiddet tehdidi onların da yerlerini yadırgadıklarını, geçmişte yaşadıklarını gösteriyor.
Düşünün bir kere, Kürt olacaksın. Dilin yasak olacak. Kültürünü sergileyeceğin tek bir alan bırakılmayacak. En önemlisi ülkedeki bütün isyan, taşkınlık, eşkıyalık, cahillik, aklına gelen her türlü olumsuzluğun olağan şüphelisi olacaksın. Yaprak kımıldasa senden bilinecek. Yılda ortalama bin bilmem kaç evladın öldürülecek. Bir uçtan bir uca ülkenin hapishaneleri senin gibilerle doldurulacak. Ülkenin geri kalanı on yılda bir darbe yaşama şansını ancak bulabilirken, sen seksen sene boyunca bilfiil aralıksız bu nimetin her türlüsünü (istiklal mahkemeleri, takriri sükun, fevkalade durum, olağanüstü hal, sıkı yönetim, süper valilik… vs.) iliklerine kadar hissedeceksin. Adın yasak olacak. Sanın olmayacak. Bütün bunlara tam alışmışken, bir kadro çıkacak, bu güne kadar duyduklarından tamamen farklı bir söylemle karşına çıkacak. Dilini tanıyacak. Dilinden televizyon açacak. Üniversitelerde Kürtçe bölümlere start verecek. Kürt vardır diyecek. Kürtler bu ülkenin ortaklarıdır diyecek. İlk defa köyüne suyu getiren Menderes’ten ve ilk defa elektriği getiren Özal’dan sonra Şırnak’ına, Hakkari’ne, Iğdır’ına havaalanı yapacak. Kısacası önüne ülkenin ortağı olmanın pratiğini serecek bir kadro. Sen olsan yadırgamaz misin?
Alevi olacaksın. Görmezden gelineceksin, inancın tanınmayacak, senin de vergilerinle ayakta kalan bir çok devlet kurumunun sana yönelik herhangi bir adımı olmayacak. Alaya alınacaksın. Çeyrek Müslüman (çarek) denileceksin, tahtacı diye anılacaksın, mumsöndü yakıştırmasıyla aşağılanacaksın, Kızılbaş diye katliamlara uğrayacaksın, kıyımlardan geçirileceksin, cemin-dergahın yasaklanacak, pirin- zakirin alaya alınacak ve daha neler. Her on yılda bir (hini hacette kullanılmak üzere) öfkeni diri tutmak için dedelerine kıyılacak, kahvehanelerin taranacak. Hıncın en az senin kadar mağdur olan kardeşlerine yöneltilecek. Sonra bir hükümet çıkacak. Seni anlamaya çalışacak, çalıştaylar düzenleyecek, özgürlüklerini boğmak üzere kurgulanmış sistemin çarkları arasında bir boşluk bulup sana nefes aldırmanın yollarını arayacak. Adını, sanını tanıyacak, demini devranını saygıyla anacak. Sen olsan yadırgamaz misin? Ne oluyoruz demez misin?
Dindar çoğunluk olacaksın. İnancının her türlü tezahürü yasak olacak. En azından kuşkuyla karşılanacak. Çocuğuna Kur’an öğretemeyeceksin. Kızın, başındaki hicapla okula gidemeyecek. Okulların kapısında coplanacak. Dininin şiarları ya yasaklanacak ya da anlamsızlaştırılacak. Dağlarda çocukların ölecek, seni ölüme gönderenler “laiklik abdestleri bozulmasın” diye cenazene uzaktan bakacak, neden diye soramayacaksın. “Demokrat” yöneticiler sayesinde gelirin sıfırın altında seyredecek. Enflasyonla belin bükülecek. Ülkenin hazinesi on yılda bir darbelerle eş zamanlı olarak çeşitli kronolojik krizler aracılığıyla belli merkezlere aktarılacak. “Beyaz”ların aldığı eğitimden mahrum olacaksın, cahil bırakılacaksın. Çok ilerici aydınların tenezzül buyurup “bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam” diye sana iltifatta bulunacak. Ölümlere müstahak görüleceksin. Böyle fevkalade bir demokrasiye tam alışmışken, birden bir “diktatör” çıkacak, ağladığında seninle ağlayacak, kızdığında seninle kızacak. Mezarının başında diz çöküp duana “amin!” diyecek. Gelirin artacak, hazinene dokundurtmayacak, inancının her türlü tezahürü serbest olacak. Çocuğuna Kur’an öğretebileceksin. Kızın başörtüsüyle üniversiteye gidebilecek. Senin gibi sahici biri olacak. Sen olsan yadırgamaz misin? Bana bir haller oluyor galiba demez misin?
Türkiye olacaksın. Soylu bir at olarak on yıllarca dolap beygiri muamelesi göreceksin. Etrafında dönüp duracaksın. Bir usta binici çıkacak, sana seni hatırlatacak. Seni şaha kaldıracak. Sen bu yerlere layık değilsin diyecek “hey gidi küheylan koşmana bak sen! Çatlarsan doğuran kısrak utansın…” diye seni başlara taşıyacak. Ayakların birbirine dolanmaz mı? Yadırgamaz mısın? Bu süvariyi sırtından atmaz mısın?
Ya da başında başlara taşımaz mısın?