Biliyorum ben de, seksen sene boyunca kimliğiniz ile inancınız arasında sıkıştırıldığınızı ve ikisinden birini tercihe zorlandığınızı. Çünkü ben de sizden biriyim. Hem inancınızı korumanıza hem de kimliğinizi muhafaza etmenize izin verilmediğini, bu yüzden sistematik bir işkenceye, zindanlara, sürgünlere, faili meçhullere maruz kaldığınızı biliyorum. Son kırk senede laik Kemalist rejimin çekici ile seküler Kürt hareketinin örsü arasında dövüldüğünüzü bilmeyen mi var?... İnancınızı öne çıkaran bir tutum takınsanız, Kürtlüğünüzü boğmaya çalışan Kemalist laik sistemin kar hanesine yazılacağını, kimliğinizi öne çıkarsanız inancınızı görmeye bile tahammül edemeyen seküler Kürt hareketinin bundan yararlanacağını bilerek tedirgin bir hayat yaşadığınızı en iyi bilenlerden biriyim. Aynı tedirginliği ben de yaşadım.
Ama dünya âlem şahittir ki bütün bunlara rağmen iki varoluşsal özelliğinizden taviz vermeden bir çıkış yolu arama çabanızı hiç eksik etmediniz. Birlikten bütünlükten yana vakur bir tavır takındınız. Kutsal vatan toprakları, milli birlik ve beraberlik nutukları, tek ulus, tek devlet vs. kaygılarından kaynaklı değildi bu tavrınız elbette. Siz evrensel ümmet bütünlüğünün ilk basamağı, ya da evrensel ümmet birlikteliğine giden merdivene tırmanma azmindeki ilk adım olmak istiyordunuz. Arapların dediği gibi “men la yudrek kulluhu la yutrek culluhu” (tamamı elde edilemeyen bir şeyin bütünü terk edilemez) diyerek buradaki bütünlüğü evrensel tamamiyete ilk adım, ilk kulp, ilk tutamaç olarak görüyordunuz. O yüzden Türk ulusçuluğunu dayatan devletin baskısına, Kürt ulusçuluğuna meyleden mahallenizin de dayatmasına direniyordunuz. İki seküler güç de iradenizi kıramıyordu. Her seferinde onların heveslerini kursaklarında bırakıyordunuz.
Sizi anlamayanların şimdilerde size fütursuzca saldırmaları, sizi ihanetle suçlamaları, bir partiyi terk edip bir başka partiyi desteklemenizden dolayı sizi kınamaları gibi bir sitayiş değil benimkisi. Ben sizi anlıyorum. Benim derdim şu veya bu partinin sizin desteğinizle yükselmesinden veya alaşağı olmasından dolayı kaybedilen maddi mevziler değil. Benim derdim evrensel ümmet bütünlüğünün ilk adımı olan Kürt-Türk birlikteliğinin seküler darbeleri karşısında sizin mevzileri terk etmiş olmanızdır.
İşinizin zor olduğunu biliyorum. Çünkü ben de sizden biriyim. Hangi algı operasyonlarına maruz kaldığınızı, nasıl yalnızlaştırıldığınızı, nasıl töhmet altında bırakıldığınızı, nadan ağızlardan çıkan ne tür yakıştırmalarla karşı karşıya kaldığınızı biliyorum elbet. Direndikçe de ölümlerle tehdit edildiğinizi dünya âlem biliyor. Benim derdim, ümmet bütünlüğüne giden en kuvvetli adımın yavaşlatılmış olması, en güçlü halkanın yıpratılmış olmasıdır.
Sizi bir partiye desteğinizden, bir diğerinden de desteğinizi çekmenizden dolayı kınayanlarla benim serzenişlerim aynı cümleden değildir.
Biliyorum, yoğun ve bunaltıcı bir tehdit altında olduğunuzu. Ama bu silahlı grupların alnınıza silah dayatması gibi bir tehdit değildir. Öyle tehditlere eyvallah etmezsiniz onu da biliyorum. Sizi bu kırılmaya iten tehdit, kendi insanınızın sizi ötekileştirme temayülüne girmesidir.
Diğer bir ifadeyle Kobani ve sonrasında bu kararı verdiniz.
Önce bir DAİŞ adında bir canavar yaratıldı. Sonra bu canavar Kürtlerin üzerine salındı. Peşi sıra gelen süreçte ise bu canavarla özdeşleştirildiniz. 6-7 Ekim olayları da sizi ne tür bir tehlikenin beklediğinin mesajıydı. Ve siz karar verdiniz. DAİŞ canavarıyla aynı olmadığınızı göstermeliydiniz. İşte kopuşun resmi bu şekilde oluşturuldu.
Sizi anlıyorum. Ümmetin bütünlüğüne giden en sağlam halkanın bu şekilde yara almış olmasından dolayı da kaygılanıyorum.