Çankaya’da Bir Kürt

Vahdettin İnce

Yanlış anlamayın, bir saray meftunu değilim. Oldum olası saraylardan hazzetmem. Saray sofralarında oturmanın özlemiyle yanıp tutuşmuyorum. Sabah 11’ den akşam 6’ ya kadar süren toplantı boyunca “işte saray sofrası” diyeceğim bir menü de yoktu üstelik. Hakikaten insana saygınlığını hissettiren ama son derece mütevazı bir ikram vardı. Ben kurumsal olarak değilse de işlevsel olarak baldırı çıplakların kanı üzerine bina edilen sarayların düşmanı bile sayılırım. Bu anlamda önderim toza toprağa bulanmış (Ebu Turab) Ali’dir. Saray karşıtlığı bağlamında Ebuzerciyim. Eline geçirdiği devenin kürek kemiğini sarayın suratına çarpan adam. Ali Şeriati, Seyyid Kutub, Said Kürdilerin duruşuna tutkunum. Onların fikirlerinden beslendim, zulmü temel işlevi gören saray sofralarının kırıntılarını sindiremem. Ama ne yalan söyleyeyim, Çankaya Köşkü'nden çok etkilendim. Gözlerim doldu. Girişinde hafif duraksadım. Bedenimi bir ürperti aldı. Heyecanlandım. Dersim sürgünlerinin, Zilan artıklarının arasından gelen, birkaç ferdi istiklal mahkemesi menfisi olan bir aileden, Cumhuriyetin üzerinden silindir gibi geçtiği Heyderan aşiretine mensup Pêrtaxlı Vahdettin İnce Çankaya’ya adım atıyordu. İnsanlık için küçük benim için büyük bir adım değildi tabi. Giriş merdiveninin duvarına asılı Mustafa Kemal’in büyükçe resmiyle göz göze geldim… Sadece nereden nereye sorusunun cevabını arayacaktım.

2 Ağustos 2015 Pazar günü Başbakan sn. Ahmet Davutoğlu’nun daveti üzerine gitmiştim Çankaya’ya. Bölgeden davet edilen STK temsilcileriyle birlikte bölgeyi bilen birkaç yazar çizer arasında bendenizi de davet etmişlerdi.

Bizi geniş bir salona aldılar. 29 Ekim, 30 Ağustos gibi önemli günlerde resepsiyonların verildiği salonmuş. Cumhuriyetin ilk yıllarında önemli kararların alındığı sofralar da burada mı kuruluyordu sormadım. Hayal ettim. Dersim seferine karar verildiği sofra şu köşede kurulmuş olmalıydı. Daha kuytu gibi ve gizemli duruyordu. Zilan deresi kıyımı emri de tam da şu karşı köşede verilmişti zahir. Daha soğuktu çünkü. İliklerime kadar üşüdüm. Sanki Zilan vadisinin Hesenevdal geçidinden fırtına kopmuş gibi. “Yediden yetmişe bütün Dersim Kürtleri fareler gibi o mağaralarda zehirlendiler” haberi tam da salonun orta yerinde çınlamıştı diye düşündüm. Kulaklarım uğuldadı. “Kürtlük ve Kürdistan düşünü Ağrı dağına gömdük” diyen general hangi kapıdan girmişti acep? Ürperdim. Ya “o Dersim şakilerini o tunç elinizle tarihe gömdünüz” diye İsmet paşanın iltifat yağdırdığı paşa hangi sofrada taltif edilmişti. Dersim’in kayıp kızlarının listesini cebinde taşıyor muydu acaba tunç eli Dersime ad olmuş paşa?

Birazdan Sabiha Gökçen şu kapıdan girecek ve “insan bombayı atınca kaç kişi ölecek diye düşünmüyor” diyen yufka elleriyle kaskını koltuğunun altına sıkıştırmış bir kahraman olarak ilk savaş pilotu madalyasını alacak gibi gözüm kapıya ilişik kaldı.

Ama durun. Etrafımda, önümde, yanımda simalar çok tanıdık. Çok sıcak. Bir tanesinde çatık kaş yok. Herkes bana benziyor.

Biraz ötede Başbakan Ahmet Davutoğlu. Yanında eşi Sare hanımefendi. Bize benziyorlar. Bakanlar, Milletvekilleri de öyle.

Neden sonra Halit Yalçın dostum söz aldı da Geliyê Zîlan’ı yerle bir eden Derviş beyin o mağrur edasıyla girmesini beklediğim kapıdan gözlerimi çevirdim. Hemen karşımda oturan başbakanın son çatışma sürecinden kaynaklanan hüzne bulanmış mütebessim çehresini anlamlandırmaya çalıştım: Hepiniz Kürtsünüz diyordu Halit. Efkan Ala Erzurum Kürdüdür. Beşir Atalay Kırşehir Kürdüdür. Yalçın Akdoğan (biraz duraksadı) Kürdün deniz görmüşüdür. Siz de (Başbakana hitaben) Konya Kürdüsünüz…Mehdi Eker Diyarbekir Kürdüdür. Siz mi Kürtleri öldüreceksiniz? İnsan kendini, kendinden olanı öldürür mü?..Halit çok haklıydı. Saydığı isimlerin bazısı Kürt değildi elbette. O da bunu biliyordu. Ama dediğim gibi Kürde benziyorlardı. Biz gibiydiler. Ben eminim Halit “özbeöz Kürt” olan Bülent Ecevit’e, Bitlis’teki Kürt Kurumiyan (Kürümoğulları) aşiretinden İsmet Paşaya Kürt demezdi. Ama Konya’nın yörüğüne, Erzurumun dadaşına Kürt diyebiliyordu. Çıkışta sn.Beşir Atalay’a sordum. Nedir bu Kırşehir Kürdü hikayesi hocam? (Hocam dedim, çünkü Erzurum üniversitesinde okuduğum yıllarda İktisat Fakültesinde hocaydı.) Gülümsedi. İlk defa duymuyorum, dedi. Öteden beri söylüyorlar. Üstelik Kırıkkaleliyim. Ama söylediklerinde “Ben Kürt değilim” demek de istemiyorum, bunu dersem Kürtler incinebilirler diye.

Çankaya köşküne gittiğimde, bir Kürt ilk defa Çankaya köşküne çıkıyor edasındaydım. Ama gördüm ki bizimkiler çoktan yerleşmiş oraya. Asıl “Biz”ler oradaydık. Anadolu’nun, Kürt diyarının baldırı çıplak çocukları, Türkleri, Kürtleri sessiz ve derin bir devrim gerçekleştirmişler.

Konu malum son çatışmalardı. Anlaşıldığı üzere ben konudan ziyade atmosferle ilgiliydim. O yüzden sn. Bakan Mehdi Eker konuşmam için adımı anons edince konuya adapte olmam biraz zor oldu. Heyecanlandım. İnsanın aklında eski Türkiye’nin iniltileri olunca böyle olur.

“Devlet’e yeni bir anlam yükleyecek, yeniden anlamlandıracak değiliz. Devlet, insanlığın tecrübesiyle oluşmuş bir kurumdur. Bu yüzden her yerde kabul gören evrensel refleksleri vardır. Bir devlet sınırları içinde silaha sarılıp şiddete başvuran bir yapılanmaya karşı elbette önlem alacak, karşı şiddetle bastırmaya çalışacaktır... Burada önemli olan yeni Türkiye’yi esas alan politikaları izleyen hükümetin eski Türkiye’nin pratiğine kapılmamasıdır. Şiddeti Kürt sorunuyla ilgili temel politikası haline getirmemesidir. Ama insan inandığı gibi yaşamasa yaşadığı gibi inanır (Devlet de öyle). Dilimizde yeni Türkiye söylemi, pratiğimiz eski Türkiye pratiği olursa tuzağa düşmüşüz demektir. Bu yüzden çatışma bir an önce durmalıdır… Türkiye İslam’la ve Kürtlerle çatışmaya son veren son yıllardaki politikasıyla sistemin dışına çıkmaya çabalıyordu. Bu çatışma Türkiyeyi yeniden sisteme çekmenin provasıdır” mealinde bir konuşma yaptım. Dikkatle not aldılar. Beni anlıyorlardı. Çünkü ben onları anlıyordum.

Ben nereden nereye sorusunun cevabını almış olarak geri döndüm, ama “biz”ler orada kalmaya devam ediyorlar.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.