Türkiye, ciddi derecede önleyici ve caydırıcı güvenlik yetersizliğiyle karşı karşı karşıya…
Bu, sadece bugünün veya belli bir dönemin sorunu değil…
Tüm siyasi iktidarları ve bürokratik dönemleri kuşatan, genel toplumsal yapı ve yönetim anlayışıyla ilgili bir sorun…
Memur zihniyetine dayanarak “sıfır riskle” veya “minimum riskle” iş görme anlayışı, ne yazık ki tüm kamu hizmetlerini olduğu gibi güvenlik hizmetleri alanını da etkisi altına almış bulunuyor…
Herhangi bir devlet dairesinde, sıradan bir kamu hizmetiyle ilgili görev gereklerinin ihmal edilmesi, işlerin sonuç odaklı yürütülmek yerine bürokratik formalitelere boğulması ve sürüncemede bırakılması, belki en fazla iş sahiplerini usandırır, gecikmeye ve öngörülmeyen maddi kayıplara yol açar.
Oysa toplumun asayişi ve kamu güvenliğiyle ilgili bir sorun doğduğunda, güvenlik görevlilerinin duyarsız kalmaları, risk almaktan kaçınmaları, görevlerini ihmal etmeleri veya işi bürokratik yollarla çıkmaza sokmaları, can kaybına kadar varan ağır sonuçlar doğurur.
Son zamanlarda bir çok asayiş olayında, karakolda görev yaparken, sokaktaki kavgalara müdahale ederken veya çağrı üzerine güvenlik tedbiri almak üzere gittikleri yerde saldırıya uğrayan, gafil avlanan, dövülen, tartaklanan veya bıçaklanan polis mensuplarına ilişkin kamera görüntülerinin sıkça medyaya yansıyor olması, ne yazık ki bu tabloyu doğruluyor
Ayrıca toplumda, polisin özellikle tehlikeli kavga ve saldırılardan uzak durmayı tercih ettiğine, işi ağırdan aldığına ve her şey olup bittikten sonra olay mahalline geldiğine dair yaygın bir kanaat var. Böyle bir şeyin gerçek olma ihtimali, artık polisin varlık nedeninin radikal bir sorgulamaya tabi tutulmasını da beraberinde getirecektir.
Konuya ilişkin olaylardan bazı örnekler verelim:
-İfadesi alınmak üzere karakolda bekletilen bir zanlı, bir anda saldırıya geçerek oradaki dört polis memurunu darp edip tartaklayarak etkisiz hale getirmiş ve karakoldan kaçmıştır.
-Bir büfeci ile tartışan ve kavga eden bir saldırgan, arabasından silahını alarak olaya vaziyet etmek üzere gelen iki polis ve iki bekçinin önünde büfeciyi ayağından yaralamıştır. Bu esnada güvenlik görevlilerinin müdahalede bulunmadıkları, sokaktan geçen birilerinin yaşananları izlemesi gibi olaya ilgisiz ve kayıtsız kaldıkları, hatta mağdurun silahla yaralanması esnasında kaçıştıkları görülmüştür.
-Sinir hastası agresif bir kişinin kontrol altına alınması amacıyla sağlık ekibinin çağrısı üzerine bir eve giden ve tedbirsiz bir şekilde kapı zilini çalan 3 polis memuru, kapının açılmasıyla birlikte bir anda 30’a yakın sabıkası bulunan mütecavizin bıçaklı saldırısına uğramıştır. Olayda hiç bir varlık gösteremeyen polislerden ikisi kaçmış, bir anda saldırganın eline düşen diğer polis memuru aldığı bıçak darbeleriyle ağır yaralanması sonucu kaldırıldığı hastanede vefat etmiştir.
-Karakolda nezarette iken ellerinde bulunduğu polisleri atlatarak kaçan bir sabıkalı, akabinde bir alışveriş merkezinde kendisini yakalamak isteyen biri kadın iki polis memuru ile boğuşurken, erkek polis memurunun belinden tabancasını alarak ateş etmiş ve kadın polis memurunu şehit etmiştir.
Bu tür görüntülerden, polisin;
-Olaylarda kendisinden beklenen önleyici ve caydırıcı gücü ortaya koyamadığı,
-Suçluları takip etme, yakalama, etkisiz hale getirme, kontrol altına alma ve adliyeye sevk etmede çoğu defa yetersiz kaldığı,
-Kendisine yönelik saldırıları geçersiz kılacak veya gösterilen direnci kıracak şekilde müdahale, yakın dövüş ve savuşturma tekniklerine vakıf olmadığı veya bunları yeterince etkili ve sonuç alıcı şekilde uygulayamadığı,
-Bazı olaylarda yakalanan zanlıları sevk ederken veya karakolda nezarette iken elinden kaçırdığı anlaşılmaktadır.
Bu çarpıcı örneklerden çıkarılacak bir kaç önemli sonuç var:
-Halkın can ve mal güvenliğini korumak ve toplumun asayişini sağlamakla görevli polis mensuplarının can güvenliğini korumakla görevli başka bir bir örgüt kuramayacağımıza göre, polisin kendi güvenliğini kendisinin sağlaması gerektiği açıktır.
-Asayiş olaylarında görevlerini ihmal edenlerin veya gereği gibi davranmayarak eksik veya hatalı yerine getirenlerin “ihmalî sorumluluk” nedeniyle bir yaptırıma tabi tutulmaması; polis teşkilatında ilgisizlik ve kayıtsızlık yönündeki davranışları ve memur zihniyetini yaygınlaştıran, sonuçta kamu güvenliğini zedeleyen ciddi bir sorundur.
-Kötü niyetli insanlar suç işlerken hiç bir kural ve ilke ile bağlı olmadan hareket ederken; masum insanları korumakla görevli polislerin, sınırları yasa ve kurallarla çizilen dar bir çerçevede hareket etme zorunluluğu, onları suçlular karşısında zayıf ve dezavantajlı duruma düşürüyor.
Polis Görev ve Yetkileri Kanunu’nda, saldırıya uğrayan ve can güvenlikleri tehdit altında bulunanları korumak ve saldırganları etkisiz hale getirmek üzere polisin silah kullanmada tereddüt yaşamasına yol açan eksiklik veya engeller giderilmeli, silah kullanma şartları yeniden düzenlenmelidir
Özetle;
Polisin halkın mal ve can güvenliğini ilgilendiren konularda üzerine düşen görevleri yerine getirirken daha etkili, caydırıcı ve önleyici olmasını sağlayacak kapsamlı bir "güvenlik reformu"na acilen ihtiyaç bulunmaktadır.