Asgari ücret aldatmacası

Ulvi Saran

Türkiye’de asgari ücreti kim belirliyor?

Her yılın Aralık ayında işçi ve işveren temsilcilerinden ve devlet yetkililerinden oluşan, ancak gerçekte devletin, dolayısıyla siyasi iradenin hakim olduğu 15 kişilik “Asgari Ücret Tespit Komisyonu” mu?

Görünürde evet, ama gerçekte öyle değil!

Diyeceksiniz ki, hükümet son kararı verse de asgari ücret, bu komisyonda taraflar arasındaki dişe diş mücadeleler sonucunda farklı taleplerin dengelenmesiyle oluşuyor ve ücretin ilanından sonra tüm işverenler belirlenen rakama paşa paşa uyuyor.

Görünürde öyle…

Aslında süreç boyunca yaşananlar ve yapılan toplantılar, birer “mizansen” ve belirli bir senaryonun hayata geçirilmesinden ibaret.

Müzakerelerde herkes kendisine düşen rolü oynuyor.

Komisyonda, işçi kesimini temsil edenler, canhıraş bir mücadele sergileyerek en yüksek rakamı kabul ettirmeye çalışıyorlarmış gibi görünüyor.

Siyasi irade, işçiyi işverenin insafına terk etmeyip piyasa dinamiklerine müdahale ederek düşük gelirli geniş bir tabanın beklentilerini kendine göre en iyi düzeyde karşılayacak ve onları memnun edecek bir rakamı dikte etmekle seçmen kitlelerinin gönlünü alıyormuş gibi görünüyor.

İşveren, üretim girdi maliyetlerinin yüksekliğinden ve ekonomik şartların elverişsizliğinden dem vurarak sürekli belirlenen asgari ücretin katlanılamayacak derecede yüksek olduğuna dair serzenişte bulunuyor.

Taraflar, aslında bu beklenti ve öngörüler çerçevesinde gerçekleşecek asgari ücretin belirlenmesi sürecinde deyim yerinde ise “balta ile odun kesicinin ‘hık’ deyicisi”modunda bir tavır sergiliyorlar.

Asgari ücreti belirleyen tek güç, gerçekte “piyasa dinamikleridir.”

Asgari ücret rakamı, ülkenin genel refahı ve ekonomik düzeyi, kişi başına düşen milli gelir, paranın satınalma gücü ve işgücünün verimliliği gibi faktörlerin etkisiyle, işgücü arzı ve talebinin kesiştiği noktada ortaya çıkan sonuçtur.

Komisyonca belirlenip ilan edilen ücret, gerçekte kendisinden aşağıda bir ödeme yapılmayan bir ücret eşiği midir?

Kesinlikle değil!

Belirlenen standarda uyanlar, resmi asgari ücret rakamını, sadece yasal zorunluluk öyle gerektirdiği için değil, her şeyden önce kendi hesaplarına uygun geldiği için ödüyorlar.

Ödemek istemeyenler, asgari standarda riayet ediyor görüntüsü altında, aslında bildiklerini okuyorlar. Sonunda kendilerine uygun geleni ve vermek istedikleri rakamı veriyorlar.

Gerçek asgari ücret, mevcut ekonomik şartlarda piyasanın ödeyebileceği rakamdır. Görünürde resmi eşiğin altında değilse de nihayetinde ödenen, çeşitli yollarla azaltılarak piyasa dengeleri düzeyinde oluşan ücrettir.

O halde neden her yıl aynı tiyatroyu oynuyoruz?

Sanırsın ki, devlet yıl başında asgari ücreti belirlemese, işverenler çalışanlarına ne ödeyeceklerini bilmeyecekler.

Asgari ücret ne zaman, gerçekten doğru, yerinde ve piyasa şartlarına göre en uygun ücret seviyesinde belirlenmiş olur?

Bu, işverenlerin ilan edilen rakamın altına düşmediği, hatta piyasanın kabul edip onayladığı asgari ücretin resmi rakamdan daha yüksek bir seviyede oluştuğu ve bu sayede “ortalama ücret” düzeyinin asgari ücretin çok üzerinde şekillendiği bir rakamdır.

Durumu örnekleyelim:

Hali hazırda iş arayanların, beklentilerini karşılamayan mevcut asgari ücret rakamının altındaki bir ücret teklifine (söz gelimi %30 düşüğüne) dudak bükmesine karşılık, aynı teklife “evet” diyen sığınmacı veya göçmenlerin bulunduğu bir işgücü piyasasında gerçek asgari ücret bu rakamdır.

Diğer bir yönüyle, örneğin asgari ücreti bordro üzerinde alıyormuş gibi görünüp 3’te 1’ini elden işverenine iade eden bir çalışanın “razı olduğu ücret,” gerçek asgari ücrettir.

Yine, asgari ücretin yüksekliği nedeniyle mevcut çalışanlarını 3’te bir oranında azaltıp, aynı işi daha az sayıda elemana yükleyerek gizli işsizliğin arttırılması pahasına, çalışan başına üretim çıktısını arttırma yoluyla işgücü maliyetini düşüren bir işverenin eleman başına ödediği ücret, gerçek asgari ücrettir.

Hayat pahalılığının ve ulaşım maliyetlerinin çok yüksek olduğu kentlerde, mesela İstanbul’da asgari ücretin işgücü talebini yeterince karşılayamaması nedeniyle, işverenlerin vasıfsız çalışanlarına asgari ücretin üzerinde bir ücret ödemek zorunda kalmaları, aynı gerçeğin başka bir boyutudur.

Nitekim, araştırmaya göre, Türkiye’de özel sektör işçilerinin %70,4’ü asgari ücretin %20 komşuluğunda bir ücretle çalışıyor. Kayıt dışı çalışanlarda asgari ücret altında bir gelirle çalışanların oranı, %83,5’tir. Kadın çalışanların %41’i ise asgari ücret dahi alamıyor.

Türkiye’nin ekonomik gerçeklerine ve piyasa dengelerine uymadığı halde, mevcut asgari ücret mekanizmasınca, popülist kaygılarla çalışan geniş kesimlere yönelik bir güzelleme niteliğinde belirlendiğini düşündüğümüz asgari ücret sistemindeki çelişki ve açmazları birlikte analiz edelim:

-Asgari ücret düzeyinin anlamı ve önemi, resmi rakamından çok, ülkedeki asgari ücretlilerin sayısının toplam ücretli kesim içindeki oranıyla, yani toplam çalışan sayısının ne kadarının asgari ücretle çalıştığıyla ilgilidir.

Asgari ücretin bugünküne göre hayli düşük (120$) olduğu 2003 yılında, toplam çalışanlar içinde asgari ücretli oranı %10-15 dolaylarında iken; asgari ücretin 560 Dolara çıkarıldığı 2024 yılında asgari ücretli oranının %50’ye yükseldiği tahmin edilmektedir.

Bu dağılım, bundan 20 yıl önce, resmi asgari ücretin hayli düşük olmasına rağmen, uygulamada gerçekleşen işçi ücretlerinin %80-90’ının asgari ücretin üzerinde olduğunu; günümüzde ise asgari ücret Dolar bazında artmasına rağmen toplam çalışanların ancak yarısının asgari ücretin üzerinde ücret aldığını ifade etmektedir.

Asgari ücretin anlamlandırılmasında esas alınacak bu temel ilişki ile bağlantılı bir başka parametre, asgari ücretle ortalama ücret arasındaki ilişki, yani “asgari ücretin ülkedeki ‘ortalama ücrete’ olan oranı”dır.

Bir ülkede genel ücret seviyeleri ve asgari ücret ile ortalama ücret arasındaki oransal ilişki, ekonomik eşitsizlik, refah seviyesi ve gelişmişlik düzeyi hakkında önemli ipuçları verir.

Asgari ücretin ortalama ücrete oranının yüksek olması, yani asgari ücretin ortalama ücrete yakın bir noktada gerçekleşmesi;

-Toplumun büyük bir kısmının düşük gelirle (asgari ücrete yakın bir gelirle) çalıştığını,
-Ülkede refah seviyesinin düşük olduğunu,
-Gelir dağılımının adaletsiz, diğer bir deyişle gelir eşitsizliğinin yaygın olduğunu,
-Orta gelir grubunun (orta sınıfın) zayıf olduğunu veya önemli ölçüde eridiğini,
-Orta sınıfın buharlaşmasıyla birlikte, gelir piramidinin tepesindeki en üst gelir grubunun, milli gelirden geçmişe göre çok daha fazla pay almakta olduğunu,
-Toplumun büyük kesiminin, gelir piramidinin tabanındaki düşük gelir grubunda biriktiğini ve yoksulluk sınırı altında yaşadığını,
-Çalışanların kitlesel olarak “asgari ücretlileştiğini,” asgari ücretin neredeyse ortalama ücret seviyesine indiğini ortaya koyan bir göstergedir.

Asgari ücretin ortalama ücrete oranının yüksek olması, ayrıca işgücü verimliliğinin düşük ve üretim altyapısının gelişmemiş olduğunu, dolayısıyla ekonominin düşük teknolojik nitelikli ve düşük katma değerli üretime dayandığını gösterir.

Bu açıdan baktığımızda, 2000’li yılların başında asgari ücretin ortalama ücrete oranı bugünküne göre oldukça düşük seviyede, %40’lar seviyesinde idi. Yukarıda değindiğimiz süreçler ve mekanizmalar sonucu, orta gelir grubunun hızla erimeye başlamasıyla, 2024 yılında asgari ücretin ortalama ücrete oranı %85 seviyesine yükselmiştir.

Gelir dağılımanın dengeli, adaletli ve refah düzeyinin yüksek olduğu gelişmiş ekonomilerde, asgari ücretin ortalama ücrete oranları, ağırlıklı olarak %25-45 arasında yer almaktadır.

Yine refah düzeyi yüksek ülkelerde asgari ücretle çalışanların toplam ücretliler içerisindeki oranı Türkiye’ye göre çok düşük seviyelerdedir. Bu oran, Fransa’da %11.6, Almanya’da %6.6, Portekiz’de %4.4, Belçika’da %1 düzeyindedir.

Gerçek asgari ücret, piyasa dinamikleri ile resmi olarak belirlenen ücretin örtüştüğü noktada oluşur. Eğer resmi asgari ücret, piyasadaki gerçek dinamiklerle uyumlu değilse, işgücü piyasasında aşağıdaki olumsuz sonuçların doğması kaçınılmazdır.

-Kayıt dışı istihdam
-Bordro manipülasyonları
-Toplam çalışan sayısının (istihdamın) azalması
-Devletin vergi kaybı
-Kısa süreli çalıştırma
-Çalışanların kıdem tazminatından ve sosyal güvenlik haklarından mahrum kalması
-Fazla çalıştırma
-Gizli işsizlik

Asgari ücretin belirlenmesi, piyasanın insafına mı terk edilmelidir?

Elbette hayır!

Devlet, çalışanların temel ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılayacak şartları ve insanca yaşamalarını mümkün kılacak geçim düzeyini sağlamalıdır.

Ancak, bunun tek başına görünürde ilan edilen resmi asgari ücret rakamlarıyla değil, reel politikalarla ve ücretli kesimin üretimden alacağı refah payının arttırılması yoluyla gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.

KAYNAKLAR

https://www.euronews.com/business/2024/02/05/how-do-minimum-wages-compare-across-europe-in-2024
https://dergipark.org.tr/tr/pub/sgd/issue/46726/582665?utm_source=chatgpt.com
https://arastirma.disk.org.tr/wp-content/uploads/2023/12/ASGARI-UCRET-2024-RAPOR.pdf
https://arastirma.disk.org.tr/?p=10615
https://tr.euronews.com/business/2024/07/08/avrupadaki-ortalama-maaslar-aciklandi-turkiye-en-alt-sirada
https://tr.euronews.com/2021/11/12/turkiye-ve-avrupa-ulkelerinde-asgari-ucretle-cal-san-oran-ne-kadar?utm_source=chatgpt.com

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (12)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.