Her yıl olduğu gibi Orta Vadeli Program (OVP) bu yıl da yayımlandı.
Hazine ve Maliye Bakanı (HMB) OVP ile ilgili gazetecilerin sorularını yanıtlarken kamuda çalışan memur ve işçilerin maaş artışları için “bundan sonra ücret düzenlemeleri hedef enflasyona göre yapılacak” dedi.
OVP’ye göre 2024 yılı enflasyon hedefi % 33. Hadi buna inandık.
Daha yakınlarda Kamu Görevlileri Hakem Kurulu memur maaşları ile memur emeklisi aylıklarına 2024 yılı için % 15+10 (yıllık % 26,5) zam yapılması kararı almıştı.
Bakanın konuşma yaptığı gün 2024 yılı için memur ve emekli maaşlarına yapılan zam OVP’de öngörülen enflasyonun 6,5 puan altındaydı.
Özel sektörde benzer bir yöntem uygularsa “faiz neden, enflasyon sonuç” politikasının yükü büyük ölçüde ücretli çalışanlarının üzerine yıkılacak.
Daha önce de yazmıştım. Amerikalıların bir lafı vardır: “Pislik aşağıya akar.”
Yani yukarıdakilerin yaptıkları hataların bedelini aşağıdakiler öder.
Nasıl mı?
Gelin bir bakalım.
İŞGÜCÜ ÖDEMELERİ
Aşağıdaki şekilde milli gelirin işçiler ve işverenler arasındaki dağılımını gösteriyorum.
Dikkat ederseniz 2016 yılından itibaren işgücü ödemelerinin payı giderek düşmektedir. Buna karşın işveren gelirleri sürekli artmaktadır.
İşgücünün milli gelirden aldığı pay 2016 yılında % 32 iken, 2022’de % 24’e düşmüştür. Yani işgücü 8 puanlık bir kayba uğramıştır.
Aynı dönemde işverenin kazancı ise 6 puan artmıştır.
Peki, işverenlerin krizlerde elleri taşın altına sokulmaz mı? Sokulur tabi.
Bu tamamıyla yöneticilerin tercihlerine bağlıdır.
Nasıl mı?
Devam edelim.
1994 KRİZİ VE İSTİKRAR TEDBİRLERİ
Birkaç haftadır yazıyorum. 1994 krizi dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in “faizlerin düşürülmesi” inadının bir sonucudur.
Krizle mücadele için hazırlanan “Ekonomik Önlemler Uygulama Planı” DPT’nin öncülüğünde Türk bürokrasisinin eseridir. Hem de siyasetçilere rağmen.
Hep söylüyorum. İçinde bulunduğumuz bu dönemde böyle bir planı hazırlayacak ve uygulayacak kadar donanımlı ve cesur bir bürokrasi yok maalesef.
Sayın Bakan “bundan sonra ücret düzenlemeleri hedef enflasyona göre yapılacak” demişti ya.
Kendisine bir bilgi vereyim. Bu politika 29 yıldır uygulamadadır.
İlk defa 1994 krizi istikrar tedbirleri arasında yer aldı.
O yıl memur maaşları artırılmadı ve işçilerin toplu iş sözleşme farkları ertelendi. Kamu görevlilerinin enflasyona endeksli ikinci yarıyıl zamları ertelendi. Memurların ve işçilerin ücretleri reel olarak % 20 civarında geriledi.
Ücret artışları konusunda şöyle bir politika benimsendi: “hem kamuda hem de özel sektörde ücret artışlarında geriye doğru endekslemeden vazgeçilecek ve ileriye dönük bir bakış açısı geliştirilecektir. Toplumun diğer kesimlerinde bağıtlanan sözleşmelerde de aynı yaklaşım esas alınacaktır.”
Peki, bununla kalındı mı?
Tabii ki hayır.
Başka neler yapıldığını Sayın Bakan’a hatırlatayım.
Programın “Toplumsal Mali Dayanışma ve Yeni Vergiler” başlığını taşıyan bir alt bölümü vardı.
Değerli okur isterseniz bu bölümde öngörülen bazı tedbirlerin birlikte üzerinden geçelim.
Gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri 1994 yılında beyan ettikleri matrahlar üzerinden ek bir vergi ödeyecektir.
Ücretliler de gelir vergisi ödemektedirler.
Bu politika ücretlileri de kapsıyor muydu? Tabii ki hayır. Ücretlilerin ek vergiden muaf tutulması öngörülmüştü.
Motorlu kara, deniz ve hava taşıtlarından belirli bir kasko sigorta değeri üzerinde olanlardan (yani lüks araçlardan) bir defaya mahsus olmak üzere ek vergi alınması öngörüldü.
Birden fazla konutu olanlardan (yani varlıklılardan) bir defaya mahsus olmak üzere ek emlak vergisi alınması kararlaştırıldı.
Bunların yanı sıra kamuda personel alımının durdurulmasına, kamu yatırım projelerinde % 20 oranında kısıntı yapılmasına, ihaleye çıkılmamış projelerin durdurulmasına, kamu kuruluşlarının taşıt, lojman, sosyal tesis ve hizmet binası yatırımlarının durdurulmasına ve kamudaki taşıtların önemli bir kısmının satışına veya trafikten çekilmesine karar verilmiştir.
Değerli okur daha sayarım da burada durayım ve size başka bir gelişmeyi aktarayım.
Tüm bu saydıklarım tedbirler tam anlamıyla uygulanırken Bayındırlık ve İskân Bakanlığı görüş almak için DPT’ye bir kararname taslağı gönderdi: “Kamu Sektörüne Dâhil İdarelerin İhalesi Yapılmış ve Yapılacak İşlerinde İhale Usul ve Şekillerine Göre Fiyat Farkı Hesabında Uygulayacakları Esaslar’da Değişiklik Yapılmasına ilişkin Esaslar.”
Bu öneriyle kamu yatırım projelerinin yüklenicilerine geçmiş enflasyona göre fiyat farkı verilmesi öneriliyordu.
Hem de ücretlere gelecek enflasyona göre artış yapılmasına geçildiği bir dönemde.
5 Nisan İstikrar Tedbirlerinin önderi olan DPT bu öneriye şiddetle itiraz etti. Çünkü bu öneri Ekonomik Plan’da belirlenen Toplumsal Mali Dayanışma ilkesiyle taban tabana zıt idi.
İnşaat lobisinin etkisi altındaki siyasetçiler DPT’yi ziyaret ve telefon trafiğine boğdular.
Değerli okur düşünsenize 1994 yılı Toptan Eşya Fiyat Endeksinde yıllık % 154 ve aylık % 28 gibi devasa boyutta artışlar gördü. Öneri enflasyondaki bu artışları özellikle fiyat farkına yansıtmayı hedefliyordu.
Dönemim DPT Müsteşarı rahmetli Necati Özfırat her şeye ve herkese rağmen öneriyi veto etti. Sonuçta kararname DPT’nin isteği doğrultusunda belirlendi.
Şimdi toplumsal mali dayanışma adına Sayın Bakana bazı sorular soralım.
Nasıl mı?
Devam edelim.
YENİ DÖNEMİN KAMU YÜKLENİCİLERİ
Değerli okur KÖİ projelerine artık sizler de bir hayli aşina oldunuz.
Türkiye özellikle de 2007-2008 küresel Finansal Krizden sonra agresif biçimde ulaştırma ve sağlık sektöründe (şehir hastaneleri) KÖİ projesi uygulamaya başladı. Çünkü krizin merkezindeki gelişmiş ülkelerin merkez bankaları deli gibi para bastılar. Bu paralar ucuz ve kolay biçimde Türkiye’ye de geldi.
Bu gelişme bir taraftan kurları baskıladı diğer taraftan da mega KÖİ projelerine ucuz finansman sağladı.
Yöneticiler bu gelişmenin ilelebet süreceğine inanarak milyarlarca dolarlık KÖİ yatırımlarına giriştiler.
Bu projeler o dönem var olan Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararlarıyla alınıyordu.
Sayın Bakan da o dönem YPK üyesi idi ve dolayısıyla bu projelerde imzası bulunmaktadır.
Ulaştırma projelerinde döviz üzerinden gelir garantisi verilmektedir. Sözleşmelerde belirlenen ücretlerin ABD ve Avro bölgesi enflasyonuna göre her yıl artırılması öngörülüyor.
Düşünün Osmangazi Köprüsünün sözleşmeye göre (KDV hariç) geçiş ücreti 35 dolardı. Bu yıl 48 dolar.
Bu projelerde dövizden TL’ye yılbaşında geçilir ve yıl boyunca bu TL ücretler uygulanırdı.
2018 yılında başlayan “ver yetkiyi gör etkiyi” döneminde kurlar hızla artmaya başladı.
KÖİ yüklenicileri bu kur artışları karşısında dayanma gücümüz kalmıyor diye serzenişte bulundular.
Yetkililer biricik yüklenicileri mağdur olmasın diye önce kur artışını yılda iki defaya sonrasında da dört defaya çıkardı.
Hem de memurlara ve emeklilere gelecek enflasyonun da 6,5 puanın altında zam öngörüldüğü bir dönemde.
KÖİ yüklenicilerinin gelirleri ABD’deki enflasyona ve Türkiye’deki kur artışlarına göre düzenli biçimde artırılıyor.
Diğer kamu yüklenicilerine DPT’nin geçmişte kabul etmediği biçimde, geçmiş enflasyona göre fiyat farkı veriliyor.
Sayın Bakan toplumsal mali dayanışmayı bu politikalarla sağlayacağınıza inanıyor musunuz?
Ya da kamu yüklenicilerinin de ellerini taşın altına sokmayı düşünüyor musunuz?
İyi pazarlar.