Sağlık sisteminin sağlığı bozuluyor

Uğur Emek

Bu hükümetin bir ezberi var. Buz ezber çerçevesinde hemen her şeyi beton ile ölçüyor.

Ulaştırma politikasından bahsederken şu kadar kilometre yol yaptık diyorlar. Yolu olmayan bölgeleri veya hatalı yapılan yolları milletvekillerinin ağzından yeni yazdım (31/12/2023).

Adalet politikası deyince yapılan adalet saraylarını ve cezaevlerini sayıyorlar. Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkeleri yerle yeksan olmuşken.

Eğitim politikası denilince yapılan okul dersliklerini sayıyorlar. Daha yeni açıklandı. PISA sınavında matematik, fen bilimleri ve okuduğunu anlama alanlarında 15 yaşındaki Türk öğrencilerinin performansı OECD ortalamasının uzak ara altında.

Sağlık politikası denilince de hastane yataklarının sayısından bahsediyorlar.

Bütçe görüşmelerinde Sağlık Bakanı “son 20 yılda 757 hastane binasını, 2 bin 753 birinci basamak sağlık tesisini tamamlayarak hizmete” sunduklarını, “İnşaatı devam eden 144, ihale aşamasında 73, proje ve arsa aşamasında 195 olmak üzere toplamda 412 hastane yatırımının bulunduğunu dile getirdi.

Sağlık hizmetlerinin kalitesi konusuna ise değinmedi.

Olur, biz değiniriz?

Nasıl mı?

Gelin bir bakalım.

SAĞLIĞIMIZIN DURUMU

İktisadi İşbirliği Ve Gelişme Teşkilatı (OECD) birçok alanda olduğu gibi sağlık hizmetleri konusunda da düzenli istatistikler yayımlamaktadır. (Türkiye’de bir bakışta sağlık-2023/ OECD Health at a Glance 2023 in Turkey)

Türkiye’deki yaşam beklentisi OECD ortalamasından 1,7 yıl daha düşüktür.

Tedavi edilebilir ölümlerin sayısı her 100 bin kişide 107’dir. Bu sayı OECD ülkelerinde ortalamada 79’dur.

OECD ortalamasıyla karşılaştırıldığında, Türkiye’de eksik veya hatalı tedaviden dolayı her 100 bin vatandaşımızdan 28’i öldüğünü görüyoruz.

Türkiye’de vatandaşın %8,4’ü sağlık durumlarının kötü veya çok daha kötü olduğunu söylüyor. Bunlar 7 milyon 140 bin kişi. Bu oran OECD ülkelerinde daha düşüktür (%7,9).

Şeker hastalarının oranı OECD’den daha yüksektir.

OECD bir de sağlığı bozan risk unsurlarına bakıyor.

Nasıl mı?

Devam edelim.

RİSK UNSURLARI

OECD risk unsurları olarak, sigara, obezite, hava kirliliği ve alkol tüketimini ölçmektedir. Türkiye’de insanlar OECD ortalamasının üzerinde sigara içmektedir ve daha obezdir.

Her 100 bin kişiden 49,9’u hava kirliliğinden ölmektedir. Bu sayı OECD’de 28,9’dur.

Elektrik üretiminde kömür santrallerinde ısrar ederseniz olacağı budur. Konunun uzmanları termik santraller çevreye zararlıdır diyorlar

Dinleyen kim?

Madencilik aşkına binlerce zeytin ağacı kesiliyor. Temmuz 2023’de Bodrum ve Milas’ı besleyen en önemli su havzasında bulunan Akbelen Ormanı’nda ağaçlar kömür ocağı açmak için kesilmeye başlandı.

Sivil toplum örgütleri Akbelen Ormanı’nın yakın çevresindeki 45 bin zeytin ağacının maden açma faaliyetlerinden dolayı, toz altında kalarak büyümesi ve meyve vermesinin engellendiğini ileri sürüyorlar.

İlgilenen kim?

OECD verilerine göre risk grupları arasında daha iyi olduğumuz tek konu alkol tüketimidir. Türkiye’de kişi başına alkol tüketimi 1,4 litredir, OECD ise 8,6.

Rakı üretimi 2013 yılında 42,3 milyon litre iken, 2019’da 23,3 milyon litreye düştü.

Bunu isterseniz Türk vatandaşları rakıyı bırakıyorlar diye yorumlarsınız. Ya da insanlar yüksek vergiler nedeniyle sahte ve kaçak içkiye yöneliyorlar diye değerlendirirsiniz.

Daha yenilerde İçişleri Bakanı “81 ilde düzenlenen ‘Çengel-5’ operasyonlarında 187 ton kaçak ve sahte içki ele geçirildiğini, 220 kişiye adli işlem yapıldığını” açıkladı” (29/12/2023).

Bu durumda vatandaşın içkiyi bırakmak yerine sahtesine yöneldiğini söyleyebiliriz.

Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala sosyal medya hesabı X’ten bir mesaj paylaştı (2/01/2024). “Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2023 yılında acil servislere 150 milyon 523 bin 406 başvuru yapmış.” Nüfusun %177’sidir bu sayı. Demek ki vatandaşlar nedeyse iki defa acil giriş yapıyor. OECD’de bu oran %27.

Pala mesajında diyor ki “acil servisler yaşamın sürdürülmesine ilişkin kritik bir hizmet sunarken, (gereksiz) yüksek kullanım, sağlık hizmetlerinin göstergesi olabilir. Özellikle de birçok hasta, birinci basamak başta olmak üzere daha iyi yönetilebilecek acil olmayan durumlar için acil servislere gidiyorsa.”

Kayıhan hocanın eksik kalan cümlesini de ben tamamlayayım “… gidiyorsa sağlık sistemi sağlıksızdır.”

Değerli okur elimizde bir başka veri daha var.

OECD’nin bir istatistiği daha var: “kaçınılabilir hasta kabulü.” Bu verinin beş alt bileşeni bulunmaktadır.

Bunlar astım, KOA, kalp yetmezliği, hipertansiyon ve şeker hastalığı.

Türkiye’de bu hastalıklara sahip 100 bin hastanın 827’si hastanede yatırılıyor, OECD’de ise 463 kişi.

Bu verinin isminin “kaçınabilir hasta kabulü” olmasının nedeninin de sağlık hizmetlerinin yetersizliğidir.

Kayıhan hocaya Türkiye’de bu veri neden bu kadar düşük diye sordum ve endişeyle dinledim.

Değerli okur duyduklarımı gelin sizinle de paylaşayım.

Bu tür kronik hastalıklar zamanında ve yeterince tedavi edilmiyorlar. Tedavi yetersiz olduğundan hastalar yorgan döşek hastane yataklarında yatırılıyorlar.

Bu durum bir yandan sağlıksız bir topluma ve dolayısıyla düşük bir yaşam beklentisine neden oluyor.

Gereksiz acil ve hastane yatağı sağlık hizmetlerindeki yetersizliği gösterirken, sağlık bütçesine getirilen ekstra yükü de göstermektedir.

Elektrik üretiminde ucuz ve kalitesiz kömüre yönelirken, hava kirliliğinin neden olduğu hastalıklar sağlık bütçesi üzerine getirdiği yük sayesinde bu ucuzluğu pahalı hale getirmektedir.

Hangi sağlık bütçesine?

Tabii ki fukara olanına.

Devam edelim.

SAĞLIKTA KAYNAKLARIMIZ

Türkiye’de kişi başına bin 827 dolar sağlık harcaması yapılmaktadır. OECD ülkelerindeki kişi başına harcama Türkiye’nin neredeyse üç katıdır (dört bin 986 dolar

Başka biçimde söylersek Türkiye’de sağlık harcamalarının GSYİH’ya oranı %4,3, OECD’de ise %9,2’dir.
Karşılaştırmalı olarak bakıldığında Türkiye’de sağlık harcamaları açık ara derece yetersizdir. Bu kıt kaynakları en etkin biçimde kullanmamız gerekirken, Bakanlık mevcut hastaneleri kapatıp yenisini yapıyor.

Değerli okur doktor dövmekle övünen bir nesil gelişti.

Sağlık sisteminin yetersizliği nedeniyle doktorlarımız hastalarına ancak beş dakika vakit ayırabiliyorlar.

Beş dakikada neyi anlayacaklarsa?

Üstüne randevularını aksatanlar yüzünden randevu saatleri kayıyor. Zorbalar suç sanki doktorlarınmış gibi şifa dilendikleri doktorlara saldırıyorlar.

Sonuçta bize şifa vermesini beklediğimiz göz bebeklerimiz yurtdışına gidiyorlar. Yerlerine diplomasının ne olduğu bilinmeyen göçmenler çalıştırılıyor.

Tabii ki sonuç doktor yetersizliği oluyor.

Türkiye’de bin kişiye 2,2 doktor düşüyor. Doktorlarımızın gittiği OECD ülkelerinde ise 3,7.

Değerli okur bir doktor hemşiresiz çalışabilir mi Allah Aşkına?

Tabii ki hayır.

Türkiye’de bin kişiye 2,8 hemşire düşerken, OECD’de 9,2.

Diğer bir deyişle Türkiye’de bir doktor 1,27 hemşireyle çalışırken, OECD’deki doktor 2,489 hemşireyle çalışıyor.

Hemşireler hangi bir doktora hizmet etsin ki?

Zorbalar onlara da saldırıyorlar.

Farkındaysanız hastanelerimiz enfeksiyon nedeniyle dolup taşıyor. Yoğun bakımlar doldu, ameliyatlar erteleniyor.

Covid-19 salgını başladığında bazı aklı evveller şehir hastanelerinin ne kadar öngörülü bir proje olduğunu anlatıyorlardı.

Bizler de büyük hastaneler sağlık hizmeti açısından etkinsizdir, özellikle de salgın döneminde hepten etkinsizdir diyorduk. Çünkü kalabalıkları bir araya toplanmamalı, bireylerin aralarına sosyal mesafe konulmalı dedik.

Hadi bunları yapıyorsunuz, mevcutları neden kapatıyorsunuz da dedik.

Neden mi?

Buyurun Türkiye’de bin kişiye düşüne hastane yatağı sayısı 3 iken, OECD’de 4,3’dür.

Yazının başında sağlıkta başarıyı betonla ölçüyorlar demiştim ya.

Onu da başaramamışlar.

İyi pazarlar

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (28)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.