Değerli gazeteci Çiğdem Toker 2018 ve 2020 yıllarında ayrı ayrı yazdı ve biz de öğrendik.
Var olsun.
Karayolları eski Genel Müdürü Cahit Turan Danıştay üyeliğinden emekli olmuş ve Kuzey Marmara Otoyolu A.Ş.’ye (KMO) CEO olarak atanmış. 2018 yılında Cumhurbaşkanı tarafından Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına atanmış ve 2020 yılında görevden alınmış. Bakan Turhan yeniden aynı şirkete CEO olarak atanmış.
Devam edelim.
Bakanlığa atanmadan önce CEO’su olduğu KMO A.Ş.’nin işlettiği Kınalı-Odayeri otoyol projesinde 28 Ağustos, 2019 tarihinde önemli bir sözleşme değişikliğine “olur” verdi.
Böylece işletmeye hem bin 700 gün ek işletme süresi verildi, hem de döviz garantili gelirleri 1,6 milyar dolar artırıldı.
Sayıştay denetçileri “garanti sayılarının değiştirilmesiyle isteklilerin rekabet ettiği ihale şartları da değiştirilmiş olmaktadır” diyorlar. (KGM 2019 Yılı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporu, s. 76)
Gelinde endişe etmeyin.
Sadece Bakan Turhan değil.
Mevcut Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürü TAV Havalimanlarında çeşitli üst düzey görevler yaptı. İGA Havalimanı İşletmesi A.Ş.’nin İcra Kurulu Başkanı iken DHMİ’ye genel müdür olarak atandı.
Özel sektörde çalışırken imzaladığı sözleşmeleri, DHMİ genel müdürü olarak denetleyecek, uygulayacak ve gerektiğinde değiştirebilecek.
Şaka gibi.
2021 yılında Alibaba’nın sahibi olduğu Trendyol’a transfer olan Rekabet Kurumu Denetimden Sorumlu 1. Daire Başkanı haklı olarak gündem oldu. Çünkü ilgili, denetimden sorumlu daire başkanı olduğu için, elinde sektörde yer alan tüm rakip firmaların her türlü bilgi ve belgelerine sahiptir.
Bu bilgi ve belgelerin şirket lehine kullanılması da çıkar çatışmasına neden olabilecektir.
Bu üç örnek çok göz önünde olduğundan gündemimizdedir.
Yoksa son yıllarda üst düzey kamu yöneticilerinin bu tür transferlerine sıklıkla şahit oluyoruz.
Uluslararası uygulamalarda bu tür transferlerde “çıkar çatışması endişesi” duyulması gerektiği belirtilmektedir.
Nasıl mı?
Gelin bir bakalım.
DÖNER KAPI
Yok. AVM’lerin ve otellerin önlerindeki döner kapılardan bahsetmiyorum.
Bu “döner kapı” siyaset bilimi literatüründe sıkça kullanılan görkemli bir kavramdır. (Revolving door)
Döner kapı kavramı yukarıda verdiğim örneklerde olduğu gibi kamu sektöründen özele ve özel sektörden kamuya “filtresiz” biçimde geçen üst düzey yöneticilerin hareketliliğini sembolize etmektedir.
Üst düzey devlet memurları denetimleri altındaki özel şirketlere transfer olduklarında; kamuda edindikleri gizli bilgileri ve ilişki ağlarını özel şirketler çıkarına kullanabileceklerdir.
Bu da çıkar çatışmasına neden olacaktır.
Buna karşın teoride üst düzey devlet memurlarının daha iyi karar verme kapasitesine sahip oldukları için özel sektör tarafından tercih edilebilecekleri de söylenmektedir.
Özel sektöre transfer yapamayan üst düzey yöneticiler görevde kaldıkça alttan gelen yönetici adaylarının önleri kapanacaktır diyenler de bulunmaktadır. Ayrıca görev sürelerini uzatmak için siyasetçilere karşı daha edilgen olabilecekleri de ileri sürülmektedir.
Ancak her hâlükârda çıkar çatışması endişesi başat bir faktör olarak öne çıkmaktadır.
Nitekim ABD’de çoğu eyalette kamudan özel sektöre geçişte yasal olarak bir bekleme süresi öngörülmektedir.
Aynı yasaklamalar Fransa ve Japonya’da da bulunmaktadır.
Ya da üst düzey devlet memurları şayet liyakat sahibiyseler, denetimleri dışındaki özel şirkette bir çalışmalarının daha doğru olacağı belirtilmektedir.
Aslında bu tür bir sınırlandırma Türkiye’de de bulunmaktadır.
Ama kimsenin umurunda değil.
Nasıl mı?
Devam edelim.
BAŞKA İŞ YAPMA YASAĞI
12 Eylül darbecilerinin 1981 yılında çıkardıkları bir Kanun var.
Adı “2531 sayılı Kamu Görevlerinden Ayrılanların Yapamayacakları İşler Hakkında Kanun.”
Herhalde, darbecilerin çıkardığı Kanun diye sözde demokratlar tarafından uygulamada çok dikkate alınmıyor.
Kanun kamu idarelerinin niteliklerini belirledikten sonra, “bu kuruluşlardan aylık, ücret veya ödenek almak suretiyle görev yapmış olanlar hakkında uygulanmasını” öngörmektedir.
Kanun bu kişilerin çalıştıkları kurumların denetimleri altındaki sektörlerde üç yıl süreyle doğrudan doğruya veya dolaylı olarak görev ve iş almalarını, taahhüde girmelerini, komisyonculuk ve temsilcilik yapmalarını yasaklamaktadır.
Ama dediğim gibi Kanun layıkıyla uygulanmamaktadır.
Sadece bu Kanun mu?
Başka düzenlemelerimiz de bulunmaktadır.
Devam edelim.
ETİK
Türkiye 2004 yılında “Kamu Görevlileri Etik Kurulu”nu kurdu.
Kurul’un başlıca görevi kamu görevlilerinin uymaları gereken saydamlık, tarafsızlık, dürüstlük, hesap verebilirlik, kamu yararını gözetme gibi etik davranış ilkelerini Yönetmeliklerle belirlemek ve uygulamayı gözetmektir.
Kurul 2005 yılında “Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri İle Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliği” yayımladı.
Değerli okur son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim.
Maalesef bu Yönetmelik de layıkıyla uygulanmamaktadır.
Yönetmelik kamu görevlilerinin, kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde; sürekli gelişimi, katılımcılığı, saydamlığı, tarafsızlığı, dürüstlüğü, kamu yararını gözetmeyi, hesap verebilirliği, öngörülebilirliği, hizmette yerindeliği ve beyana güveni esas almalarını öngörmektedir.
Aldığınız kamu hizmetlerinde bu standartlara uyulduğuna şahit misiniz değerli okur?
Yönetmelik çıkar çatışması, hesap verme zorunluluğu, hediye alma, dürüstlük ve tarafsızlık ile saygınlık güven konularında da düzenlemeler yapmaktadır.
Kamu hizmetlerini bu açılardan da bir değerlendirin lütfen.
Yönetmelik başka iş yapma yasağı konusunda da edilgen bir düzenleme yapıyor.
Öncelikle kamu görevlilerinin, eski kamu görevlilerini kamu hizmetlerinden ayrıcalıklı bir şekilde faydalandırmalarını ve onlara imtiyazlı muamelede bulunmalarını yasaklamaktadır.
Düzenlemeye edilgen dememin nedeni ise yasağı özel şirketlere getirmesidir.
Nasıl mı?
Düzenlemeyi okuyalım.
“Kamu görevlerinden ayrılan kişilere, daha önce görev yaptıkları kurum veya kuruluştan, doğrudan veya dolaylı olarak herhangi bir yüklenicilik, komisyonculuk, temsilcilik, bilirkişilik, aracılık veya benzeri görev ve iş verilemez.”
Dedim ya korkusuzca görev ve iş veriyorlar.
Bu düzenlemeleri göz önünde bulundurarak, yazının girişinde bahsettiğim transferler gibi transferlerin “endişe nedeni” olduğunu ileri sürüyorum.
Dilerim yanılıyorumdur.
İyi pazarlar.