"Düşeş” tavlada atılan zarın “altı altı” gelmesidir. Zarın düşeş gelmesi ihtimali düşüktür.
Ancak şanslı gününüzde iseniz böyle durumlara sahip olabilirsiniz.
Gerçek hayatta da şanslı insanlar ve kurumlar olabiliyor.
Onlarda düşeş kazançlar elde edebiliyorlar.
Nasıl mı?
Gelin bir bakalım.
PİSLİK AŞAĞIYA AKAR
Her ekonomik kriz ülke refahının bozulmasına neden olmaktadır.
Ekonomik krizlerde üretim durur, enflasyon ve işsizlik artar.
Daha da önemlisi gelir dağılımı bozulur.
Gelir dağılımının bozulmasının iki anlamı bulunmaktadır.
Birileri giderek yoksullaşır.
Birileri de zenginleşir.
Birinci gruptakilere “kriz zede” ve ikinci gruptakilere “kriz zade” diyoruz.
Amerikalıların bir deyişi vardır.
Bu alt bölümün başlığını o deyişten aldım.
Pislik aşağıya akar ibaresi, ülkeyi yönetenlerin uyguladığı eksik ve/veya hatalı kararların bedelini aşağıdaki garibanlar öder anlamına gelmektedir. Özellikle de 2018 yılında “ver yetkiyi gör etkiyi” yönetim sistemine geçtiğimizden beri rasyonel olmayan ekonomi politikaları uygulandı.
Yukarıda bahsettiğim olumsuz koşulları bu defa yaşayarak olumsuz tecrübe ediyoruz.
Tüketici enflasyonu 2017 yılından beri iki haneli seyrediyor. Haziran ayında % 71,60 olan TÜFE, Temmuz ayında %61,78’e düştü diye sevinenler var.
Bu arada giderek yoksullaşan halk yetkililerin temel önceliği değil.
Nereden mi biliyorum?
Hazine ve Maliye Bakanlığı yaz başında bir vergi paketi hazırladı.
Cumhurbaşkanlığına yapılan sunuş basına sızınca önerinin detaylarına vakıf olduk.
Bakan çok kazanandan “çok kazanandan çok, az vergi alacağız” diye bir söylem tutturdu.
Cumhurbaşkanlığı sunumunda önerilen vergi düzenlemelerinin hesaplanabilenlerinin ekonomik etkisi 554 milyar 252 milyon TL idi.
TBMM’den çıkan Kanunun vergi etkisi ise 150 milyar liradır.
Bu durumda Bakanlığın önerilerinin 404 milyar 252 milyon TL’si TBMM’de kuş olup uçmuş.
Çok kazanlardan alınacak vergilerden bir tanesi de “borsa kazançlarının vergilendirilmesiydi.” Bu kazançlardan 73 milyar 200 milyon lira vergi tahsil edilmesi öngörülüyordu.
Borsa lobisi bu öneriye direndi.
Siyaset ise bu direnci kıramadı.
Nasıl kırabilsin ki?
Nas politikası çerçevesinde politika faizi düşürüldü. Faiz düşünce kurlar arttı.
Kuru tutmak için ekonomi yönetimi önce rezerv yaktı. Sonrasında da swaplar falan derken buldukları dövizi sattılar.
TCMB eski başkanı Şahap Kavcıoğlu ilk faiz indirim kararı aldığında TCMB dolar alış kuru 8 Lira 82 kuruştu.
Kur bugünlerde 34 lirayı geçti.
Mehmet Şimşek göreve geldiğinde rasyonel politikalara dönüş yapacağız demişti.
En somut adımı politika faizinin %50’ye çıkarılmasıydı.
Amaç, yüksek faiz ile yabancıların sıcak para getirmesi ve rezervlerin artırılmasıydı.
Maliye politikası alanında anlamlı bir yapısal reform göremedik.
Oysa ekonomik krizlerin kısa vadede olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak için bir istikrar programı uygulanır.
Biz böyle bir paketi 1994 ve 2021 krizlerinden sonra uyguladık.
20001 yılında yürürlüğe giren “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının” etkisiyle aynı yıl % 68,5 olan tüketici enflasyonu 3 yıl sonra 2004’de % 9,3’e düştü.
2001 yılında Türkiye ekonomisi % 5,7 küçülmüştü. 2004 yılında büyüme hızı % 9,4’e çıktı.
Rasyonel bir ekonomi programınız olursa hem enflasyon düşer hem de ekonomik büyümeniz hızlanır.
Peki bu rasyonel politikalar başka ne içerebilir.
Devam edelim.
VERGİ
1994 krizinden sonra uygulamaya konulan “5 Nisan Kararlarıyla” kamu gelirlerini arttırmak adına Net Aktif Vergisi, Ekonomik Denge Vergisi, Ek Emlak ve Ek Motorlu Taşıtlar Vergileri bir yıllığına yürürlüğe girdi. Bu vergilerle kamu açıklarının kapatılmasına ve talebin aşağı çekilmesine çalışıldı.
Net Aktif Vergisi, bir işletmenin veya kişinin brüt aktifinden brüt borçlarının düşülmesiyle elde edilen net aktifi üzerinden alınan bir vergidir.
Ekonomik Denge Vergisi ise gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri ile ücreti belirli bir eşiğin üzerindeki ücretlerden alındı.
Amaç ekonomik krizin yükünü varlıklılarla paylaşmak idi.
Hani mevcut Bakan çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alacağız diyordu ya işte 1994 krizinden sonra tam da bu yapıldı.
Devam edelim.
FAİZ LOBİSİ
Değerli okur faiz lobisinin en sevdiği şey faizlerin düşürülmesidir.
Faizler düşünce bu lobinin elindeki devlet tahvillerinin ve hazine bonolarının fiyatları artar ve bu lobi kâr eder.
Faizlerin yükselmesi sonucunda ellerindeki kâğıtların fiyatları düşer ve faiz lobisi zarar eder.
Bu bilgiyi herhangi bir ders kitabında bulabilirsiniz.
Ben bu konuyu Mikro İktisat dersimdeki “Yatırım Zaman ve Sermaye Piyasaları” bölümünde anlatıyorum.
Merak eden dersime misafir olarak gelebilir.
Ya da zahmet etmeyin. Ben bir anekdot anlatayım da siz gerisini anlayın.
1998 yılında Türkiye IMF ile bir “Yakın İzleme Anlaşması” imzaladı. Programın süresi 18 ay idi.
Anlaşma yürürlüğe girdikten sonra hazine bonolarının ve devlet tahvillerinin faizleri hızla düştü.
Faizler düşünce “faiz lobisi” ellerinde tuttukları tahvillerden ve bonolardan inanılmaz paralar kazandılar.
Bu kazancın İngilizce ismi “windfall profit.”
Türkçesi de “beklenmedik kazanç”. Ben de “düşeş kazanç” diyorum.
Gerisini Aralık 1999’de IMF’ye sunulan IMF’ye sunulan Niyet Mektubundan okuyalım.
“Hazine bonosu ve devlet tahvili sahiplerinin elde ettikleri beklenmedik kazançlarını düşürmek amacıyla 1 Aralık, 1999 tarihinden önce ihraç edilen Hazine borçlanma araçlarının üzerine stopaj konulmuştur.”
OECD 19 Haziran, 2000 tarihinde “Türkiye’deki 1999 Depreminin Ekonomik Etkileri” başlıklı bir rapor yayımladı.*
Bu rapordan öğreniyoruz ki 2000 yılında beklenmedik kazanç vergisinden 3 milyar dolar bekleniyormuş (s.16).
Değerli okur o vakit yaptıklarımızı şimdilerde yapabilir miyiz? Sanmıyorum.
Neydi o meşhur söylem? “Borç alan, emir alır.”
Yabancılardan sıcak para gelsin diye dört gözle bekleyenler, böyle bir adım reform yapabilir mi?
İyi pazarlar.