Artık hepimizin malumu işin uzmanları Atatürk Havalimanına (AHL) yapılacak ilave bir pist ile Sabiha Gökçen Havalimanında yapımı yıllar önce başlayan ve bir türlü bitiril(e)meyen pistin tamamlanması halinde İstanbul 150 milyon yolcu kapasitesine sahip iki havalimanına sahip olacaktı diyorlar.
Böylece görünebilir gelecekte İstanbul’un hava ulaşım sorunu çözülecekti. Maliyet çok ama çok daha düşük olacaktı. Kuzey ormanları da bu kadar zarar görmeyecekti.
Değerli okur ileride buna geri döneceğiz.
Çiğdem Toker ortaya çıkardı. Hükümet Atatürk Havalimanına bir pist daha yapmak yerine var olanı da yıkmaya karar vermiş. Havalimanı millet bahçesi olacakmış. Her taraf yeşerecekmiş.
Düşünen kafalar var olan milli serveti neden yıkıyorsunuz diye soruyorlar. Derdiniz nedir diyorlar. Savaşta düşman lojistik altyapısını bozmak için önce bir ülkenin havalimanlarını hedef alır. Siz kendi ellerinizle havalimanını yıkıyorsunuz diyorlar.
Dayak yedikçe dönen ve neyi anladığını ve neye inandığını anlayamadığım bir şahıs “Atatürk Havalimanına neden asla dokunulmayacak kutsal bir mekân muamelesi yapılıyor anlamış değilim” diyor. Anlayamamasının nedenini ben söyleyeyim. Çünkü şahıs kendi aklını kullanmaya cesaret edemiyor.
Her iktidarın, ama her iktidarın destekçisi bir başka şahıs iktidarın pozisyonunu tahkim etmek adına; “Gezi’de ağaç kesildi diye ayaklandırılan kitle, bu defa Atatürk Havalimanı’na ağaç dikilecek diye kışkırtılmaya çalışıldı” diyebiliyor.
Değerli okur gelin birden bire ağaç sevdalısı olan bu betonkolikleri kendi hallerine bırakalım. Biz kendi işimize bakalım.
Nasıl mı?
Gelin başlayalım.
PROJEDEN İHTİYACA GİDİYORUZ
Hep söylerim. Türkiye’de büyük projeler eser siyaseti çerçevesinde tepeden belirlenir. Aşağıdakiler de yaldır yuldur bu projelerin ne kadar faydalı, ne kadar güzel ve ne kadar büyük olduğunu anlatmaya çabalarlar.
Yani bu projelere “asla eleştirilmeyecek kadar kutsal muamelesi” çekerler. İnanın bu beton yığınlarına kutsal muamelesi çekerken de bir şeyden anladıkları yok. Pardon var. Banka hesabı.
Daha önce yazmıştım. THY Yönetim Kurulu eski Başkanı Hamdi Topçu hatıratını yazdığı kitabında “İstanbul’da yeni bir havalimanına ihtiyaç olmadığı halde, dönemin ulaştırma bakanının eser bırakmak adına havalimanını istediğini” yazdı. Göç yolda düzelir mantığıyla kısa bir şartnameyle yola çıkılmış. (Yerelden Globale, Remzi Kitabevi, 2019.)
(Değerli okur yakınlarda Sayın Cumhurbaşkanı “belki pistleri kaldırmayacağız” dedi. Bir başka yetkili en az bir pist kalacak dedi. Göç yolda düzeliyor diyenlerin maksadı bu olsa gerek.)
Durun bir yere gitmeyin.
THY’nin önceki Yönetim Kurulu başkanlarından Candan Karlıtekin’den çok önemli bir şey öğrendik.
Hamdi Topçu’nun eser bırakmak adına İstanbul’a üçüncü bir havalimanı yapılmasını istiyordu dediği ulaştırma eski bakanı da üçüncü havalimanı projesinin ilk bilenlerinden değilmiş.
Şaka gibi.
Değerli okur gelin Candan Karlıtekin’i birlikte dinleyelim.
https://www.youtube.com/watch?v=IbE8Dd2u5cA
“2009 yılı Temmuz ya da Ağustos ayında Bakanı ziyaret ettim. İstanbul’daki havayolu trafiği konusunu konuşurken Çorlu Havalimanı ile ilgili düşüncelerini paylaştım. Uzun uçuşlarla ilgili olarak Çorlu’yu devreye alalım. Çorlu ve Atatürk Havalimanı arası 92 kilometre. Araya hızlı tren koyarız ve intikalleri 20 dakikada yaparız dedim. Binali bey ‘Avrupa’ya gidecek hızlı tren hattını Çorlu’dan geçirelim böylece tasarruf da sağlarız’ dedi. O konuşmadan 3-4 ay sonra Yeşilköy’deki THY hizmet binasının ihtiyaca binaen genişletilmesi çalışmalarını yapıyorduk. Hamdi Topçu bir gün ‘haberin var mı Atatürk Havalimanı kapatılacakmış ve yeni bir havalimanı yapılacakmış’ dedi. Demek ki 6 ay öncesine kadar dönemin ulaştırma bakanıyla da bu konuda bir şey konuşulmamış. Çünkü biliyor olsaydı tren yolunu ve Çorlu’yu hiç konuşmazdık.”
Değerli okur şaka gibi değil mi gerçekten?
ALIN SİZE GÖÇ YOLDA DÜZELİYORA GÜZEL BİR ÖRNEK
Yıl 2014.
Bir zamanlar yazılı basının amiral gemisi olduğu söylenilen bir gazete şöyle bir haber yaptı.
https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/3-havalimanina-kot-ayari-26625277
“Yeni havalimanı arazisinde istenilen kot düzeyinin yakalanması için 2,5 milyar metreküp dolgu malzemesi gerekiyor. Bu dolgu Kanal İstanbul kazısından karşılanacaktı. Kanal projesi gecikti, havalimanının yüksekliğini azaltmak için plan yapılıyor. Havalimanının yüksekliğiyle ilgili yapılacak revizyon, daha az dolgu miktarı gerekeceği için inşaatı yapan ortak girişim grubunun maliyetlerinde düşüşe yol açacak. Edinilen bilgilere göre şu anda böyle bir değişikliğin maliyete yansıması hesaplanıyor; projenin bitiminden sonra da maliyetteki düşüş kadar bir rakamın inşaatı yapan firmalarla mahsuplaşılması planlanıyor.”
Dahası var. İddialara göre hakim rüzgar ölçümleri çerçevesinde İstanbul Havalimanındaki pistin yönünün 30 derece daha doğuya dönük olması gerekiyormuş. Ancak bu durumda da pistin sertleştirilmesinin ve olgunlaştırılmasının maliyeti daha yüksek olacakmış.
Ne yani biricik şirketleri güvenlik adına yüksek maliyet mi üstleneceklerdi? Pistin yönünü batıya çevirin gitsin.
Değerli okur fikri takip adına, bugünlerde rütbesi yerle yeksan olan devrik amiralin yetkililerine benim adıma şu soruları iletir misiniz lütfen?
Biricik şirketlerine milyarlarca dolarlık maliyet avantajı sağlayan bu proje değişikliklerinin mahsuplaşmasıyla ilgili bir haber yapabilirler mi? Şayet yapabileceklerse, yetkililere şu soruları da sorarlar mı acaba? Sağlanan maliyet avantajı nedeniyle kamuya kaç kör kuruş fayda sağlandı? Devlete bir ödeme mi yapıldı? Sözleşme süresi mi kısaltıldı? Garanti ödemelerinin tutarı mı düşürüldü? Yolcu başına alınan ücretler mi indirildi?
Değerli okur şayet “böyle bir gazeteciliğe cesaret edebililerse, üstüne bir de cevap alabilirlerse ve üstüne bu cevabı da yayımlayabilirlerse” bana da haber verin lütfen?
İsterseniz gelin işimize dönelim ve girişte bahsettiğim şu ağaç meselesine bir dönelim.
AĞAÇ MESELESİNİ MESELE EDELİM Mİ?
Masamda akademisyen Emrah Aydınonat imzalı TEPAV yayını bir çalışma var. Çalışmadan İstanbul Havalimanının ağaçla olan imtihanını ele alınıyor. Çalışmadaki bilgiler İstanbul Havalimanının ÇED raporundan alınma.
https://www.tepav.org.tr/tr/haberler/s/3463
Değerli okur yazıyı buraya kadar okuduysanız, gelin bu çalışmayı da birlikte okuyalım.
Yetkililer “İstanbul’daki 3. havalimanı, Karadeniz kıyısında, eski maden ocakları bölgesinde Yeniköy ile Akpınar köyleri arasında yer alacak” diyorlardı.
Doğru değilmiş.
ÇED Raporuna göre Havalimanının yapılacağı arazinin %72’si ormanlık alandan oluşuyor. % 14’ü de göl, mera, fundalık ve kuru tarım arazisi. Maden alanları ise arazinin sadece % 14’üymüş.
Proje alanı içindeki göl, gölcük ve göletler yok olacak: “Dolayısıyla sulak alan vasfını yitirecek ve içerisindeki canlı yaşamı yok olacak.”
İstanbul’un içme suyu ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan Terkos Gölü ve diğer barajların (Alibey, Pirinçi barajları) “su toplama miktarlarında azalma ve yüzeysel akışlarla kirlilik yüklerinde artma” beklenmektedir.”
Proje alanında yer alan 2 milyon 513 bin 341 adet ağacın 657 bin 950’si kesilecek, 1 milyon 855 bin 391 ağaç ise taşınacak. Böylece, proje bölgesi pratik olarak ağaçlardan “arındırılacak”.
Bölgedeki tarım ve hayvancılık faaliyetleri durdurulacak.
Değerli okur bu arazideki ağaçlar yüzlerce yıllıktı. Böyle bir ekosisteme tekrar sahip olabilmek için birkaç yüz yıl daha beklemek zorundayız.
Bu teknik bilgilerden de bir şey anlamayacak olan betonkolikler.
İstanbul Havalimanı için nasıl bir çevreden vazgeçtiğimizi anlamak için aşağıdaki resme bakın bir zahmet.
İyi pazarlar.
Kaynak: İstanbul Havalimanı ÇED Raporu