Öğrencilik dönemimde de bugünde yükseköğretim kurumlarının bu kadar kontrol edilmesi hele hele de müfredat dahil her konuda bir kuruma bağlı olmasına karşıyım. Yani ben hep YÖK’e karşıydım ve halen de fikren karşıyım. Çünkü yükseköğretim esnek, sınırları keskin olmayan, özgürlüğe ve yaratıcılığa dayanması gereken bir yapısı olması gerektiğini düşünüyorum. Oysa YÖK kuruluşu itibarı ile zamanla bazı değişimler gösterse de aslında düzenleyici ve karar verici konumdadır. Örneğin üniversitenizde hangi bölümü açacağınıza, o bölümde hangi dersleri okutacağınıza kadar her konuda YÖK karar verici konumunda. Bu yüzden YÖK kelimesi ve yapısı ile aram pek barışık değildir.
***
Ancak dönemde özellikle başkan değişikliğiyle YÖK’de hem söylem hem de eylem değişikliği başladı. Yeni YÖK başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç göreve geldiğinden bu yana sürekli bütün rektörlerle ve devamında mütevelli heyet başkanlarıyla ayrı ayrı toplantılarda buluşarak yapmak istediklerini anlatıp onları dinliyor. Sonra değişimlerin seslerini duymaya başladık. Önce öğrenci değişimleri önündeki engellere el attı ve öğrencilerin doğru seçimler yapmasını, yükseköğretime geçişte isabet oranını arttırmak için yeni üniversite geçiş sistemi çalışmalarını düzenledi. En önemlisi ise üniversitelerin kendi öğrencilerini kabul edebilmelerinin ilk adımı olan bazı programlarda puan barajı uygulaması başlattı. Sonra üniversitelerin şirket kurabilmesinin, üretebilmesinin önünü açtı. Bu değişim bu ülke için gerçekten çok önemli artık öğrencilerin tek sınava dayalı ve üniversiteleri tanımdan, üniversitelerinde öğrencisini seçememesinden dolayı yaşanan kayıplar çözülmüş olacaktır. Bunun devamı olarak Mesleki Yeterlilik Kurumu ile çalışmalara başlatıldı amaç üniversiteden mezun olanın meslek sahibi olması için yeterlilik ve yetkinlik verilmesini sağlamak. Böylece üniversitelerin eğitimi ve hayata hazırlama süreçleri kontrol edilmiş olacak.
Devamında başkan öğrencilerin istedikleri dönem üniversiteler arasında yatay geçiş yapma hakkı tanınması sürecini hayata geçirdi. Bu ne demek biliyor musunuz? Lise son sınıfta henüz 17 yaşında bir gencin tercih etme bilinci ve seçme sorunlarını çözmüş oluyorsunuz. Oldukça olumlu bir adımdır. Sırada çok büyük bir adım var. YÖK üniversitelere araştırma geliştirme yapabilmeleri için sanayi ve iş dünyası ile ortak çalışmaları yapmasını kolaylaştıracak teşvikler getirdi. Bu da patent, buluş, girişimcilik gibi üniversitelerimizin çoğunluğunda karşılığı olmayan terimler öne çıkmasına ve ülkemizin kalkınmasına büyük katkılar sunması anlamına geliyor.
***
YÖK’ün el atması gereken çok fazla sorun var. Bunların başında üniversitelerin kalitesi, akreditasyonu, küresel arenada boy göstermesi, üretkenliği gibi hayati önemde sorunlar var. Tabii bunları yazınca “YÖK’te her şey çok mu iyi?” diyeceksiniz. Tabii ki hayır, en başında rektör atama sistemi, üniversiteleri sadece akademik ünvanlı kişilerin yönetebilmesi, müfredat problemleri, klasik ders anlatım sistemleri, kapalılık, verimlilik gibi çok büyük problemlerimiz var. Bence bunların çözümünde YÖK yine aktif çalışacaktır. Ama önerebileceğim en iyi karar yabancı üniversitelerin Türkiye’ye kampus açmalarının önünü açmasıdır. Düşünün Harvard, Yale, Stanford gibi üniversiteler Türkiye’de birer fakülte açsa ülkemizde bulunan diğer üniversiteler rehavetten kurtulup daha farklı çalışmazlar mı? Bence bu ülkemiz yükseköğretimine getireceği kalitenin yanı sıra, uluslararası öğrenci için çekim merkezi olması, üretken üniversite ve en önemlisi ülkemizi geleceğe hazırlayacak hızda bir yükseköğretimin kurulması anlamına geliyor. Bu arada yapması düşünülen “Yrd. Doç” değişiminin de iyice taranmadan araştırılmadan acele yorum yapılmamasını kamuoyundan bekliyorum. Sanırım bu konuda yapılmak istenen değişim tam olarak anlaşılmadı bu sebeple biraz daha konuşmak gerekiyor.
Ama tekrar edeyim ben YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç hocaya şans tanınmasından yanayım. Sanırım bu kez bir şeyler oluyor. YÖK Başkanı’nın sürekli “Yeni YÖK” ifadesini kullanması önemlidir.