Sayın okuyucularım artık size bu köşeden yazmaya Karar verdim. Bu köşeden sizlere eğitimle ilgili bakışımı anlatmak, ufacık da olsun katkı sunmak istiyorum. Sizlerle cumartesi ve salı buluşacağım. Umarım katkım olur.
“Herkese merhaba, bu hafta Amerika’daki okullarda bilgisayar bilimini destekleyen öğretmenlerle, öğrencilerle, şirketlerle ve sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geldiğim için çok gururluyum. Bu yetenekleri geliştirmek sadece sizin geleceğiniz adına değil ülkemizin geleceği adına da çok önemlidir. Eğer Amerika’nın en gelişmiş ülke olarak kalmasını istiyorsak sizin gibi genç Amerikalıların hayatımızı değiştirecek araçlarda ve teknolojilerde uzmanlaşmasına ihtiyacımız var. Bu yüzden buna sizin de katılmanızı istiyorum. Bir oyun satın almakla kalmayın... Bir tane de siz yapın! Yeni bir uygulamayı indirmekle kalmayın... Tasarlanmasına da yardım edin! Telefonunuzda oyun oynamakla kalmayın... Programını da yazın! Kimse bilgisayar bilimcisi olarak doğmuyor. Ama biraz sıkı çalışma, biraz matematik ve bilimle herkes bilgisayar bilimcisi olabilir. Bu hafta bunu denemeniz için iyi bir fırsat var önünüzde. Ve kimsenin “yapamazsın!” demesine izin verme! İster genç bir erkek ol ister genç bir kız, ister şehirde yaşa ister kırsalda, bilgisayarlar geleceğin çok önemli bir parçası olacak. Ve çok çalışır, sıkı okursan o zaman geleceğe şekil verecek olan sen olursun!”
***
Bu sözler dünyanın süper gücü ABD başkanı Obama’ya ait. Obama ülkesinin daha da zenginleşmesi ve güçlenmesi için teknoloji üretiminin önemini vurguluyor. Ama dikkat ederseniz sadece bu işle profosyonel olarak uğraşanlara değil sıradan insanlara, ev kadınlarına, okullardaki küçücük çocuklara bunu öğütlüyor. Peki neden bu gelişim fırsatını ABD Başkanı görüyor da buna en fazla ihtiyacı olan bizim gibi ülkelerin siyasetçileri göremiyor. Neden teknolojinin, yazılımın, girişimciliğin, proje yapmanın, patentin, markanın hayati önem kazandığı bu dönemde biz gençlerimize bunları öğretmek yerine halen anlamsız ve gereksiz eğitim kavramlarını tartışıyoruz.
***
Üretken olmayan liseler, üretken olmayan üniversitelerde gençleri oyalayıp duruyoruz. Bakın Harvard Üniversitesi’nin sadece 2009 yılında ürettiği patent ve buluş sayısı 1.249 iken, ülkemizdeki 185 üniversitenin 2003-2013 yılları arasındaki patent ve buluş toplamı 785 olabiliyor. Türkiye’nin ülke olarak 2011 yılındaki toplam patent sayısı sadece 1.244 iken aynı yıl Çin’in 800.164 patenti olabiliyor. Ülkelerin zenginleşmesi sadece yenilikçilik ve teknoloji üretimi ile mümkündür söylemek istediğimde bu zaten.
***
Gelin bir daha düşünün iş işten geçmeden bu treni kaçırmayalım. Çocuklarımızı okullarda oyalamak yerine onlara bu dünyanın gerekliliklerini öğretelim. Girişimcilik, marka, yazılım, kodlama, teknoloji, proje, girişimcilik tabii bunların hepsi için de felsefe ve bilim öğretelim. Yoksa biz bundan bir süre sonra silahla değil ama başkalarının ürettiğini kullanan hiçbir şey üretmeyen bir “sömürge” haline geleceğiz. O zaman geldiğinde bugünün çocukları, bugün okullarda onlara öğretmediğimiz şeyler için bizi suçlayacaklar unutmayın.
***
Bu arada ülkemizde de bazı ışıklar yanmıyor değil. Daha dün ABD’den çok önemli başarılar geldi. Dünat FIRST Robotik turnuvalarında; Bahçeşehir Kolejleri Fen ve Teknoloji lisesi New York’da turnuvanın şampiyonluk ödülü Chairman’s alırken, anadolu lisesi ise ilk kez katılan takımlar arasında şampiyonluk aldı. Aynı yarışmaya ülkemizden 20 takımın katılması da gençlerin bizden farklı baktığını gösteriyor. Unutmayın yarınları geçmişte değil gelecekte aramak zorundayız...