Yıl 2006. Bir eğitimci olarak Enver Yücel, yanında birkaç kişiyle birlikte dünyanın en iyi lisesi sayılan ‘Thomas Jefersson High School For Sience and Tecnology’yi ziyarete giderler. Amaç dünyanın en çok patent üreten, mezunları dünyanın en iyi şirketlerini yöneten, bilim alanında mezunlarının adı geçen bu okulu incelemek ve eğer güç yeterse Türkiye’de bundan kurabilmektir. Büyük bir heyecan ve şevkle okul ziyaret edilir, benzerinin kurulabileceğine karar verilir. İki yıl süren büyük bürokratik engellere rağmen okul İstanbul’da kurulur. Ama iş bununla bitmez. Sıra, Türkiye’nin en iyi çocuklarını bulup vatan için geleceği kurtaracak çocukları okula almaya gelir. Okulun kurucusu, “Bu benim ülkedeki en büyük projemdir” der ve bütün çocukların tam burslu, harçlık da dahil okula kabul edilmesini söyler. Ve ülkemizin en büyük projelerinden biri sessiz sedasız başlar. Birileri günlük küçük kavgalarla uğraşırken, ülkenin geleceği için büyük bir ışık yanar Bahçeşehir’de. İşte bu okul Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesidir. Henüz 6. dönem mezun vermişken okulun istatistikleri göz kamaştırıyor. Türkiye’nin 130 üniversitesinden daha fazla patent ve faydalı model üretilmiş, Türkiye’ye robotikte dünya şampiyonluğu kazandırmış, mezunları ABD’de Stanford, MIT, Purdue gibi en önemli üniversitelerden kabul alıyor.
Hatta ilk mezunlarından Ahmet Can Musabeyoğlu, MIT’den mezun olup Oracle’da işe başladı bile.
Bu okulun öğrencileri geçtiğimiz günlerde yaşıtları, hatta üniversiteli abileri hiçbir şey yapmazken ülkemizin son zamanlardaki en tatlı olayı ‘Kuyu’nun kurtarılması için kendi okullarında robotik bir kol yapıp olay yerine koştular. Yaptıkları kol ile başaramadılar belki ama bütün kamuoyu onların bu çabasını alkışladı. Bununla birlikte bir güruh var ki, hiçbir şey için kılını bile kıpırdatmadan sadece klavye kahramanlığı yapan işte bu güruh, bu güzel çocukları topa tuttu. Ben de onlara cevabı bir güzel fen ve teknoloji lisesi öğrencisi Cem’in ağzından vermek istedim. Bu arada Cem dünyanın en iyi üniversitelerinden Northwestern’den tam burslu kabul almış, gurur duydum.
***
“Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi her ne kadar kağıt üstünde özel okul olsa da aslında okulumuz bütün öğrencilerini burslu okutan, hatta cep harçlığı bile veren bir okuldur. Biz bu kolu yapmadan önce bu ülke için 36 patent ve yüze yakın faydalı model ürettik. Siz bunlardan bir tanesini gördünüz. Okulumuzun robotik takımı dünyanın en büyük robotik yarışması olan FRC Fırst Robotics’e katılır, hatta geçen yıl New York’ta en büyük ödülü alıp ülkemize döndüler. Bu yıl da bu kolu yapan takımın amacı aynı yarışmaya katılmak. Bunun için yarıyıl tatiline dahi çıkmadan, zaman zaman sabahlayıp diğer günlerde gece saat 03.00, hatta 05.00 gibi yatmalarına rağmen; bir yandan derslerini, bir yandan robotiği, bir yandan da diğer işleri idare etmeyi göze alıyorlar. Benim okulumda görsel sanatlar atölyesinde, okulun bulunduğu semtin her yanına belediyenin katkılarıyla yerleştirilen kuş evleri de üretiliyor. Aynı okulun öğrencileri, konusu hayvanlar olan bir robotik turnuvası için barınaklara ziyarette de bulunuyorlar. Okulun maskotu olan şişko golden danışmanın önünde miskin miskin yatarken kapının hemen önüne bahçeden eksik olmayan kediler için en soğuk kış günlerinde dahi mama ve su konuluyor, boş kutulardan kedi evleri yapılıyor.
Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesini toplumsal bir olaydan kendine pay çıkartmakla, reklam ya da şov yapmakla suçlayanlar durumu hiç ama hiç bilmiyor demektir. Bizler Van, Kars ve Tekirdağ’dan Muğla’ya kadar bu ülkenin dört bir yanından geldik. İçimizde bu ülkeyi oluşturan hemen hemen bütün etnik gruplardan, bütün görüşlerden insanlar vardır. Bugün bize laf söyleyenlerin ezici çoğunluğunun kapısından başını dahi uzatmamış olduğu sanayi sitelerinde, hurdalıklarda robotlarını zamanında teslim etmek için gerekli olan ve Türkiye’de bulamadıkları parçaları aramaktan çekinmezler. Bizler beş yılda kalem, defter oynattığımız kadar lehim, freze ve dremel de oynatırız. Gördüğümüz dersler arasında fizik, kimya, mühendislik, yazılım olduğu kadar bilim tarihi, felsefe&ahlak, resim, müzik ve dans da bulunur. Fizik ve matematik olimpiyatlarındaki kadar felsefe olimpiyatlarında da şampiyonluğumuz vardır. Soru çözdüğümüz kadar şiir okur, tiyatroda sahne de alırız. Bütün bunları yaptığımız gibi bilimsel makaleleri çevirebilecek ve anadili İngilizce olanlardan daha iyi metinler yazabilecek derecede yabancı dil öğreniriz.
Bizim okulumuz bir fen ve teknoloji lisesi olduğu kadar aslında çağa uygun bir köy enstitüsüdür. Bu okulun tek bir amacı vardır; öğrenci değil, insan yetiştirmek ve tek bir şiara uyar bu okul: “Adam olabilmek için mürekkep kadar gres yağı da yutmak gerekir!” İstanbul şehir merkezinden otobüsle bir buçuk saat uzaklıktaki kampüsümüze bir uğrasınlar. Sıcak evlerinde bilgisayar başından atıp tuttukları öğrencilerle, hocalarla tanışsınlar. 24 saat boyunca üretmeye çalışan bu ülkenin tek okulu ve öğrencileri ile tanışsınlar. Fen-Tek’i tanıyın, bu ülkenin geleceğini kendilerine dert edinmiş gencecik vatanseverleri göreceksiniz yüzlerinde.” Ben de buna Atatürk’ün bir sözünü ekleyeyim, “Akıl ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele yoktur.”