Üniversite kavramı ve eğitimi çok hızlı bir değişim içinde, dünyanın gelişmiş ülkelerinin büyük üniversiteleri bu değişimi tartışıyor ve yönetmeye çalışıyor. Peki neden bu değişime ihtiyaç duyuluyor? En önemli sebep kuşkusuz internet ve teknoloji devrimi ile ortaya çıkan makeup sistemi ve onun doğurduğu insan yapısı ve bu insanın değişen ihtiyaçları.
Düşünün geçmişe göre daha hızlı düşünüyoruz, daha hızlı yapıyoruz, daha hızlı ulaşıyoruz, daha fazla seçeneğimiz var ve en önemlisi bütün dünya erişilebilir duruma geldi. Tabii ki bunun sonucunda da kurumlar bütün hizmet ve yapısını dönüştürmek durumunda. Bu kurumlar içinde en tutucu olan ama doğası gereği bu değişimi en hızlı hisseden kurumlar kuşkusuz üniversiteler. Bu konuda çalışma yapan bilim insanları üniversiteleri üç nesile ayırıyor. Birinci nesil üniversiteler bilgiyi arayan ve aristokratların yetiştirildiği belirli zümrelerin ulaşabildiği kurumlardı. İkinci nesil üniversiteler birer bilgi mabedi hissiyatı taşıyordu. Bilgi onlardaydı ve bilgiyi almak isteyen o kapalı kapıları aşmalıydı.
***
Üçüncü nesil üniversiteler ise birer üretim üssüne dönüşüyor. Artık kapılar açık, teknoloji ve proje peşinde koşan üniversiteler var. ABD’de Stanford Üniversitesi, Harvard, MIT, Avrupa’da ise Cambridge, Leuven ve Münih Üniversitesi bu tip üniversitelerin en iyi örneğini oluşturdu. Üçüncü nesil üniversitelerde bilim, üniversite ile yüksek teknoloji şirketlerinin işbirliği, kurumsal araştırma kurumları, ‘tekno-starter’lar için eğitim ve destek programları, teknoparklar, sponsor şirketlerin güç birliğini görüyoruz. Üçüncü nesil üniversiteler büyük bir ekonomik değer ve istihdam yaratabiliyor. Örneğin MIT’ten mezun olanlar ve üniversitenin öğrencileri tarafından kurulan şirketler ayrı bir ülke olsaydı, dünyanın 24’üncü büyük ekonomisine denk gelirdi. “Üçüncü Kuşak Üniversitelere Doğru” kitabında Hollandalı akademisyen yazar Prof. Dr. Hans Wissema, 21. yüzyılda üniversitelerin köklü bir değişime uğradığına, bilim temelli, tek disiplinli kurumlar olmaktan çıkarak, global bilgi merkezi olma yolunda ilerlediklerine dikkat çekiyor.
***
İşte bu değişim üniversitelerin öğrencilerine de yeni bir eğitim tanımlaması gerektiğini gösteriyor. Öğrencilerine iyi ders anlatma, daha aydınlık sınıflar, güzel kampus sunmak günümüzde öğrenci için hiç de cazip değil. Günümüzde üniversiteler öğrenci adaylarına yurtdışı başlantıları ve yurtdışında sağladıkları avantajları, yabancı dilde eğitimi, transnasyonel olarak tanımlanan çok dilliği ve çok ulusluluğu sunmak durumundadır. Öğrencilere küresel dünyaya entegre olma, aynı sınıfta yan sırada dünyanın başka ülkesinden birisiyle iş ve proje yapma, birçok dil öğrenme imkanlarını sunması gerekiyor. Ama kuşkusuz en önemlisi öğrencilerini bir kampuse hapsetmeden dünyanın her tarafını öğrenme alanı olarak sunan üniversiteler öğrenciler tarafından tercih ediliyor.
Şimdi ülkemize bakalım. Üçüncü nesil tarifi kimlere uyuyor; küresel ağa sahip üniversite hangisi, çok dilli eğitim yapan hangisi ve çok uluslu öğrenci yapısı kime ait. İşte tüm öğrenciler artık bu kavramları önemsiyor. Bu arada YÖK’ün, üniversite sınıflaması yapan kurumların çıkıp yeni nesil üniversite kavramları ile üniversiteleri bir daha ölçmesi ve sıralaması gerekiyor zira geçmiş yüzyılın kavramları ile üniversiteleri sınıflamak haksızlık olmaz mı?