Üniversite tercihleri başlıyor, 42 yıldır olduğu gibi yine tercih yapacağız. Yine 1 milyona yakın gencimiz okuluncu seçecek. Bu sürecin sağlıklı olabilmesi adına öğrencilere bazı önerilerde bulunmak istiyorum. Çağımızın en önemli kavramı beyin gücüne dayalı bilgi toplumu olmak ve onun girişimciliğiyle yeni ekonomi yaratmak. Peki bunun için ne lazım; kaynakları doğru kullanarak doğru insan doğru eğitim ve yönlendirme yapmak bunun sonucu olarak da mutlu ve üreten girişimci nesil yetiştirmek.
Yukarıdaki süreci bir düşünün... Aslında dönüp tüm eğitim sistemine bakmak lazım ama biz bugün sadece üniversite tercih dönemini düşünelim. Ben bu süreci “görücü usulü evliliğe” benzetiyorum. Düşünebiliyor musunuz, öğrenciler üniversiteleri tanımıyor ve görmüyor, üniversiteler öğrencileri tanımıyor ve görmüyor. Bir kalın kitapçık var, adına kılavuz diyoruz orada da üniversitelerin puanları var. Bu puanlara göre yukarıdan aşağıya sıralıyoruz bölümleri, buna da tercih diyoruz. Bunun ne kadar sağlıksız ve ne kadar çağdışı olduğunu bilmeyen yok. Zaten bu işi çoğu zaman öğrenciler de yapmıyor rehberlik uzmanları öğrencilerin yerine yürütüyor. Bunun ne kadar sakat ve yanlış bir iş olduğunun en güzel kanıtı sonraki yıllarda ortaya çıkıyor. Üniversite mezunu işsizlik, aldığı eğitimi kullanamayanlar ve en önemlisi “üretmek yerine istihdam edilme” kaygısının inanılmaz baskısı. Türkiye’de öğrenciler bu süreçte “Ne okursam mutlu ve başarılı olurum?” sorusu yerine “Ne okursam iş bulurum ve atanabilirim?” sorusunu soruyor. Boşa değil tabii. Örneğin bu yıl sınava giren 2 milyon adayın 600 bini üniversite öğrencisi, sizce bu tesadüf mü? Yoksa, yanlış bölümde ve üniversite de okuduklarını mı düşünüyorlar? Bence ikinci seçeneği doğrulayan birçok imare var.
***
Size, taban puanı yüksek veya ismi duyulmuş üniversitelerin “iyi” olduğu söyleniyor. Acaba bu doğru mu? İyi üniversite, iyi hoca, iyi bölüm diye bir şey var mı? Yoksa bunlar kocaman bir kandırmacadan mı ibaret? Tek öğüdüm, size aktarılmış kavramların anlamsız olduğunu bilmeniz. Çünkü bu çağda en önemli şey “geleceğin insanı” olma becerisi kazanabilmenizdir. Neyse, tercih döneminde siz de yazacaksınız bazı üniversiteleri sonra kazanacaksınız. Kazanmak neyse! Sonra dersler göreceksiniz hiçbir şey öğrenemeyeceksiniz. Çünkü kimse size gerçek dünyadan bahsetmeyecek. Sizi kampuse kapatıp fi tarihinden kalmış gerçek yaşamla bağı olmayan bilgileri aktaracak. Hiçkimse size yeni dünyayı ve çağın kavramlarını öğretmeyecek çünkü kendisi ya tanımıyor olacak ya da korkuyor olacak. Gittiğiniz üniversitede yurtdışı imkânlar yoksa hele hele de öğretim dili İngilizce değilse zaten boşuna okuyacaksınız. Çünkü okulu bitirdiğinizde CV’nizde bunlar yoksa zaten dikkate alınmayacaksınız.
Liseyi boş geçirdiniz, adam boyu test çözdürdüler. Bu sırada dünyanın başka yerinde yaşıtlarınız kodlama, robotik, girişimcilik, sosyal sorumluluk ile uğraşıyordu. Siz geri kaldınız en az 3-4 yıl. Üniversitede bu farkı kapatmak zorundasınız rekabet edebilmek için. O yüzden şimdiden üç tavsiye vereceğim.
Bir… Kesinlikle kampus üniversitelere gitmeyin, kentten kopmayın, hayatın içinde kalın. İkincisi… İngilizce eğitim alın. Üçüncüsü… En önemlisi üniversiteden yurtdışı eğitim talep edin. Çünkü dünyayı görmezseniz kendinizi kandırırsınız. Yurtdışında kampusler, değişimler, profesyonel eğitimlerden bahsediyorum. İşte bu üç şartı sağlayan üniversiteye gittiğinizde geleceğin insanı olursunuz.
***
Çünkü geleceğin insanı, iletişim becerisi güçlü, girişimci, inovatif, yaratıcı, dil bilen ve dünya vatandaşı olmak zorunda. Siz siz olun puanı yüksek diye yanlış yere gitmeyin. Unutmayın sizden önce de yüz binlerce hatta milyonlarca genç aynı yolu denedi sonuç hep başarısızlık oldu. Şimdi yeni bir yol deneyin. Üniversiteleri araştırmaya başlayın. Üniversitelerle konuşmaya başlayın, üniversitelerle eğitim pazarlığı yapın taleplerde bulunun. Çünkü üniversite eğitimi kişiye özeldir. İsteyin talep edin, araştırın ve dünyada doğrusu neyse onu isteyin. Çünkü bu imkânı bir kere yakalayacaksınız.