Geçen hafta yazılarımda size dünyanın en iyi üniversitelerinin son dönemde özellikle matematik, iletişim ve felsefe alanında yönelimlerini anlatmaya çalışmıştım. Elbette ki bunun en önemli gerekçesi bilim, teknoloji, buluş, yenilik, ekonomi daha aklınıza gelebilecek her alandaki nitelikli insan yetiştirebilmenin en temel koşulu matematik, iletişim ve felsefe eğitiminin iyi yapılabilmesidir. Bunu ben söylemiyorum, bunu dünyanın en önemli bilim insanları ve gelişmiş ülkelerin başarıları gösteriyor. Bu sebeple Türkiye’de bu üç alanda da ciddi eksiklik olduğunu görmemek mümkün olmadığına göre neden bu alanlara önem vermemiz gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Hadi matematik ve iletişim gibi alanlarda farkındalık az da olsa var ama maalesef felsefe alanında durum oldukça vahim. Bu yüzden neden çok önemli, dilim döndüğünce anlatmak istedim.
***
Felsefe, işte insanın bu karmaşık yapısının aydınlık yüzüdür. Felsefe teriminin etimolojik anlamını [bilgiyi sevme] bir yana bırakacak olursak, insanın kendisini, ilişkilerini, şuuraltını-şuur üstünü! Çevresini, var oluşunu, dünyayı, doğayı, estetiği, sanatı, ahlakı, toplumsal tüm değer ve gerçekleri, bilinmeyeni sorgulamasıdır. Aynı zamanda insanın bilgiye olan açlığıdır.
İşte sorgulayan ve düşünen insanı ortaya çıkaran felsefe, insanlığa gerek bilimin ve gerekse medeniyetin kapılarını açmıştır. Felsefe, matematiğin, fiziğin, kimyanın, biyolojinin, tıbbın siyasetin ve özetle tüm bilimlerin, hukukun ve bunların etkisiyle sanatın, ticari ve insan ilişkilerinin gelişimi ve ilerleyişi için kaçınılmaz olarak hayatımızın içindedir. Elbette toplumsal değerleri, sosyal haklarımızı ve kanunları bu birikimle tartmadıkça, felsefenin bir nimeti olan gelişim ve değişimden faydalanılamaz. Çünkü felsefenin esası olan, insanın sorgulama, değerlendirme, akılcı ve adaletli çözüm arama aracı olmadan insanın bu alanlarda ilerlemesi mümkün değildir.
Düşünen adam, aklın kılavuzluğuyla, bilgiye yöneldikçe, insanlık da medeniyet çizgisinde yükselebileceğini görmemek mümkün değildir. Netice olarak, felsefe insanlığın gelişimi ve olumlu değişiminin aracıdır.
İşte yukarıda belirttiğim ‘neden felsefe’ kısmını okuduğunuzda neden üretemediğimizi, neden hayatını geleceğini, ülkesini geliştirebilecek pırıl pırıl gençlerimizin hayata ve geleceğe yeterince katkı sağlayamadığını anlayabilirsiniz. Gençlerimize yüzbinlerce sorudan oluşan testleri yıl boyunca çözdürüp bütün konuları ezberletsek bile onları yaşamları hakkında adım atamayan, yeniyi arayamayan ve en önemlisi karar veremeyen nesiller yetiştireceğimize onlara matematiğin aklını, iletişimin gücünü ve felsefenin o büyüsünü öğretebilsek neler kazanırız. Sadece düşünün; çoğumuzun eğitim denince şikayetlerimiz aslında bu değil mi? Biz geleceği yorumlayan, düşünen, karar veren ve üreten çocuklar yetiştirmek istiyoruz. Olmayınca da maalesef ortaya bugünkü sorunlarımız çıkıyor. Peki biz bunu yapmayız mı? Elbette yaparız; işte bir örnek Bahçeşehir Kolejleri Antalya’da Türkiye’nin lise alanında ilk felsefe oditoryumunu açtı. Öğrencilerine derslerinin yanında haftada iki gün mekânsal ve düşünsel olarak felsefeyi yaşatmayı sağlayacak. Bu Türkiye için o kadar önemli bir adım ki devamının geleceğini umuyor ve bekliyorum. Çünkü bizim için ekmek kadar su kadar önemlidir eğitim ve eğitimin doğru yapılması.
***
Bir de şu açıdan bakın eğitim sistemi nitel olarak yetersiz ise bunun sonucunda ortaya çıkan toplum; sorgulamayan, bilgi üretemeyen, pozitif bilim üretmeyen, pozitivizmi öğrenemediği için düşünemeyen toplumdur. İşte eğitimin en derin sonucu felsefe eğitiminin yetersizliği, yanlışlığı ve niteliksizliğidir. Felsefe o kadar temel bir öğretidir ki ve bu öğreti o kadar doğru ve zamanında öğretilmelidir ki; insanoğlu sorgulayabilsin ve üretebilsin. Sonuçta felsefe eğitimini düzeltmedikçe, küçük yaşlardan itibaren doğru ve pozitivist felsefe eğitimi yapmadıkça bizim çağdaş toplum seviyesine ulaşmamız, bireyi yaratmamız, bilimsel üretim yapmamız mümkün değildir. Bu yüzden felsefe bir ihtiyaçtır…