Türkiye genç ve dinamik bir ülke bunu hep duyuyorsunuzdur. Ama bu genç kitlenin nereye doğru yol aldığı daha önemli değil mi? Ülkemizde her yıl 3 milyona yakın genç üniversite veya lise, yani okul seçiyor. Ben bu işi bir ülkenin insan kaynakları yönetimi olarak görüyorum. Çünkü biliyorum ki bu nesli doğru yönetmek hayati önem taşıyor. Çünkü tren kaçtı kaçacak. Bir an önce bu treni yakalamamız lazım. Daha önce size bu satırlarda, STEM, Endüstri 4.0, yazılım, kodlama, robotik kavramlarının eğitimde ki önemini yazmaya çalıştım. Ama bu kavramların hepsinin bacası “girişimciliktir”. Malum artık sınav sattı mahalline de girdik. Siz hiç çevrenize baktınız mı bilemiyorum ama bütün gençlerin sorunu bilmediği gelecekten korkma ve sorusu “iş bulabilir miyim?” oluyor. Bu soruyu tarihe gömmedikçe işimiz gerçekten çok zor.
Bugün dünyanın en önde gelen girişimcileri neden hep aynı ülkelerden ve bölgelerden çıkıyor diye hiç düşündünüz mü? Şu anda dünyanın en büyük on şirketini Amerikan şirketleri oluşturuyor. Bu şirketlerin ilk dördü ise Apple, Microsoft, Google ve IBM. Bu teknoloji şirketlerinin kuruluş hikâyelerinin arkasında son derece büyük girişimcilik hikâyeleri yatıyor. Örneğin Apple dediğimiz de Steve jobs’u Microsoft dediğimizde Bill Gates’i artık tüm dünya tanıyor. Bugün Apple Teknoloji Şirketinin piyasa değeri 800 milyar dolar. Türkiye deki ilk 500 şirketin toplam değeri ise sadece 131 milyar dolar. Peki girişimcilik hangi ortamda gelişir? Bu soruya net bir biçimde cevap vermek gerekirse özgür yatırım ortamının bulunduğu ülke de girişimcilik filizlenir, yeşerir, büyür ve gelişir. Girişimciliğin gelişebilmesinin bir başka olmazsa olmazı ise eğitim sisteminizin yaratıcılığı teşvik etmesidir. Bütün bu koşullar açısından değerlendirdiğimizde Türkiye girişimci olmak için potansiyel girişimci adaylarına çok da bir şey sunmuyor.
Bakın neden bu ülkede bir türlü girişimcilik olmuyor anlatayım; bu ülkede çocuklarımıza “icat çıkarma” demiyor muyuz? diyoruz. Başka; farklı olandan korkuyoruz, bize benzemeyeni sevmiyoruz, akıl yerine kurnazlığı seviyoruz, sabır yerine telaşlıyız, merak yerine uyum seviyoruz, bilgi yerine kanaat kullanıyoruz, özgün yerine taklit etmeyi seviyoruz, kazan-kazan yerine kazan-kaybet seviyoruz, ödül yerine ceza istiyoruz. İşte bu yüzden bizden yenilikçi, girişimci çıkmaz. Bu saydıklarım iklim bozukluğu! Bir de sistem sorunu var ki bu sorunun temelini eğitim sistemi oluşturuyor.
Bütün bunları düzeltmek için; bilimsel düşünmenin desteklenmesi, veriye dayalı ekonomi ve tabi ki eğitim sistemimizden başlayarak araştırma ve geliştirmeye ayırdığımız paya dek her şeyimizi gözden geçirmeliyiz. Gençlerimize ve çocuklarımıza onların yaratıcılığını teşvik edecek ortamları oluşturmamız gerekiyor. En önemlisi de okullarımızı en başta da üniversitelerimizi iş bulma kurumu gibi görmek yerine geleceğin insanını yetiştiren kurumlar olarak görmemiz gerekiyor. Türkiye’den girişimci çıkar mı tabi ki çıkar. Ama yeter ki biz çocuklarımıza ve gençlerimize özgürce düşünmenin ve yaratıcı düşüncenin yolunu açalım ve onları buna inandıralım. Ama önce bizler gençlerin önünden çekilip kendi korkularımızı onlardan uzak tutalım. 17 yaşında bir gence gelecekte ne yapacağını sorduğumda “Kamu yönetimi okuyacağım çünkü Ankara’da tanıdık var bana iş bulur” demesi beni çok korkutuyor.