Sizlere yazacağımı söylediğim ama günlük gelişmelerden dolayı yazamadığım Kanada gözlemlerinin ışığında geleceğin üniversitelerini bugün başlayarak yazmak istiyorum. Ama öncelikle neden bu konuyu gündeme getirmek istediğimi ve neden bir ülkenin gelişmişliğini üniversitelerle bağdaştırdığımı açıklamam gerekiyor. Bunu anlatırken son günlerde okuduğum bir makaleden alıntı yapmak istiyorum. Prof. Dr. İsmail Bircan hocamın geleceğin üniversiteleriyle ilgili yazdığı makaleyi okumanızı tavsiye ederim.
***
Hocam üniversiteleri şöyle tanımlıyor: “Bilimsel araştırma yapmakla ve yüksek nitelikli insan gücü yetiştirmekle sorumlu kuruluşlardır. Yüksek nitelikli insan gücü ise; bağımsız düşünebilen, yaratıcı, araştıran, sorgulayan içinde bulunduğu topluma ve insanlığa faydalı olabilecek bilgi, beceri ve davranışlarla donatılmış aydın ve çağdaş bireyler demektir. Böyle bir eğitim ve öğretim etkinlikleri ancak bilim üreten, Ar-Ge yapan, düşünen ve fikir üretmeyi özendiren, bu tür etkinlikleri tüm boyutları ile destekleyen üniversitelerin-olmazsa olmazları olan- bilimsel, idari ve mali özerkliğe sahip olmaları ile olasıdır”.
Hocanın yazısının tanımına bir daha bakın ve Türkiye üniversitelerin; Ar-Ge, üretim, özendirme, mali özerklik gibi konularda ne durumda olduğunu gözünüzün önüne getirin ve bunun sorumlusunun aslında üniversitelerin bizzat kendileri olduğunu da unutmayın. Türkiye’nin geleceği ve orta gelir tuzağından çıkışının tek formülü; ilk 500’e giren Türk üniversiteleri sayısını artırmak ve sayıları 190’a yaklaşan üniversitelerimizin ürün ve bilgi üreten kurumlar olmasını sağlamaktır.
OECD kriterlerine göre, üniversite özerkliğinin 7 temel öğesi bulunmaktadır. Bunlar; mülkiyet hakkına sahip olma; borçlanabilme potansiyeli; program ve ders içeriğini belirleme; akademik personeli işe alma ve işten çıkarma; personel ücretlerini performansa dayalı olarak saptama, öğrenci kontenjanlarını ve eğitim-öğretim ücretini belirlemedir. Unutmamalısınız ki günümüzde, bilim temelli ikinci kuşak üniversitelerden, uluslararası ortak işbirliğine ve finansman çeşitliliğine dayalı, akademik ve sanayi araştırmalarının öne çıktığı ve birlikte yapıldığı üçüncü kuşak üniversitelere (3KÜ) doğru geçiş başlamıştır.
Küreselleşme, ülkelerin görece gelir artışlarındaki iyileşmeler, yurt dışında öğrenim görme fırsatlarında ortaya çıkan gelişmeler, üniversiteler arası akademik rekabet, ayrıca küresel bir akademik rekabet yaratmıştır. Peki bu üçüncü kuşak üniversitelerin farkı ne; Temel bilimsel araştırmalara öncelik verilmesi, disiplinler arası ve disiplinler ötesi alanlarda çalışma, çok ortaklı işbirliği, uluslararasılaşma ve küresel rekabet, çok kültürlülük, yaratıcılık ve yenilikçilik, kozmopolit yapıları, bilgi kullanımı ve bilgiyi topluma aktarabilmeleridir. Üçüncü kuşak üniversiteler yakın geleceğin üniversiteleri olarak; disiplinlerarası araştırmada öne çıkacaklar, ortak projelere imza atacaklar. Diğer yandan bu üniversiteler üretim ve ürün tasarımı da yapan, ekonomik etkinliklerin beşiği konumuna gelmekteler. Girişimcilik ve sanayi kuruluşları ile yakın işbirliği üçüncü kuşak üniversitelerin en önemli yönelimidir.
***
İşte benim Kanada’da gördüğüm ve bugünden itibaren yazmaya başlayacağım üniversite kültürü tam da yukarıdaki anlayıştır. University Of British Columbia yani kısa adıyla UBC, 1915 yılında Vancouver’da kurulmuş rankinglerde dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamalarında 20-40 arasında kendisine yer bulan bir üniversite. UBC’yi kısa zamanda bu noktaya taşıyan en temel özellik ne diye sorarsanız; Harvard kadar bilim ve akademik kültürü sahipken bir yanda da Stanford kadar sektörel işbirliklerini ve bölgesel etkinliği yüksek olması. Bünyesinde 134 farklı ülkeden akademisyen ve öğrenci barındıran UBC’de en göze çarpan nokta disiplinler arası etkileşimler. Örneğin ‘gıda matematiği’ bölümü çok ilgimi çekti. Ama daha da önemlisi bir öğrencinin UBC’den mezun olabilmesi için Matematik 12 kredi ve iletişim 12 kredi alma zorunluğu var. Ama UBC’nin iletişim fakültesi yok. Çünkü onlara göre “iletişim bir fakülteye sığdırılamayacak kadar ciddi bir alan” ve her öğrenci kendi alanından önce iletişim alanında yetkinliklere ulaşmalıdır. Ama bir dahaki yazımda ayrıntılı yazacağım bir üniversitenin her şeyin temeline “matematik” yerleştirmesi en ilginç ve başarılı kısımdı ki bunu ayrıntılı yazacağım. Maalesef yazabileceğim yer dar olduğu için bu sefer burada başlamış olalım. Bir sonraki yazımda, matematik bir üniversitenin her şeyi nasıl olur onu yazacağım.