ÖSYM, 2017 ÖSYS başvuru kılavuzunu yayımladı. Kılavuzda birçok değişiklik var ama en çok konuşulan ve doğal olarak en fazla öne çıkan “açık uçlu soru” uygulaması oldu. Bu yıl ilk kez LYS’de matematik 3, fen bilimleri 3, edebiyat 2, coğrafya 1, sosyal bilimler 3, yabancı dil 3 olmak üzere açık uçlu soru sorulacak. Tabi ilk olduğu için ve ÖSYM sonuçlarından birazcık çekindiği için bu yıl “kısa cevaplı seçeneksiz soru” olarak sorulacak. Bu soruları yanlış yanıtlamanız durumunda diğer doğrularda eksilme olmayacak.
Hal böyle olunca önce öğrenciler, “ne güzel seçenekler arasında doğruyu bulmaya ve boşluk doldurmaya alışmıştık. Nereden çıktı” diye kaygı duymaya; okullar, “değişikliğin zamanı mı şimdi” diye hafif kaçmaya başladılar. Oysa eğitimci olanlar işe sahip çıktı ve bu, büyük bir dönüşümün ayak sesleri olarak yorumlandı.
Peki, gerçekten bu değişikliği önemsemeli miyiz yoksa basit bir şey deyip geçmeli miyiz? Öncelikle şunu unutmayın; biz klasik bilgiye dayalı çoktan seçmeli sorularla 50 yıldır sınav yapıyoruz. Bu konuda bir deneyim sahibi olduğumuz kesin, ama sizce bunun gençlerin eğitimine bir faydası var mı, yok mu? Ben söyleyeyim, yok. O yüzden yeniden düşünmemiz gerekiyor. İşte bu uygulama tam olarak başladığında yukarıdan aşağıya tüm sistemi değiştirecektir. Nasıl mı? Önce soru tip değişecek, buna bağlı olarak liselerde ders anlatma şekli değişecek. Arkasından yeni yetkinlikler ve beceriler (yazma, yorumlama, analiz etme) gelişecek. Birkaç soru değişiminden ne olur demeyin, bu sayede tüm eğitim sistemini değiştirebilirsiniz.
İşte buna inanan bir kurum bugün bir konferans yaptı. Konferansı yapan Uğur Okulları idi ve bir parantez; Uğur okulları, 48 yıllık bir kurum ve Türkiye’de sınav-ölçme üzerine en büyük birikime sahip kurumlardan. Konferansın konusu, “LYS’de ucu açık sorular ve uygulamaları” idi. Konferansta konuşmacılar birçok şeyi anlattı. Ama iki konuşmacı vardı ki; benim yıllardır ölçme, değerlendirme, seçme, sınavlar konusunda yakından takip ettiğim iki bilim insanı. Birisi, Prof. Dr. Selahattin Gelbal ve Hoca Türkiye’de benim bildiğim 30 yıldır doğruyu anlatmaya çalışıyor. Selahattin Hoca; bu değişimin bir başlangıç olduğunu anlattı. Bu açıdan ÖSYM’ye şans verilmesi gerektiğini düşünüyor. Ama bu sürecin sonunu çok güzel bir araştırma ile bağladı; PISA’da sorulan bir sorunun Türkiye’deki klasik bilgi temelli bir soru köküne çevrilerek öğrencilere çoktan seçmeli soru olarak uygulandığını ve soruda başarının yüzde 85 olduğunu, oysa aynı soru PISA sorusu olarak açık uçlu ve bilgiyi yorumlamaya yönelik sorulduğunda başarının yüzde 17 olduğunu belirtti. Gelbal dedi ki, “asıl sorun soruların paradigmasının değişimidir. Bu açıdan bizim soru karakterimizi değiştirmemiz lazım”. Altına imza atıyorum. Çok doğru bir yorum.
Asıl sürpriz en son geldi. Benim yakından takip ettiğim BAD Eğitim Bakanlığı adına eğitim sisteminin değerlendirme sınavlarını yapan AIR’de (American Instutite Resort) ölçme değerlendirme uzmanı olarak çalışan Dr. Enis Doğan, skype ile ABD’den bağlandı. Dr. Doğan, “ÖSYM’yi bu adımdan dolayı kutluyorum. İyi bir başlangıç, unutulmamalıdır ki bu bir başlangıç ve hepimiz şans vermeliyiz” dedi. Enis Hocaya değerlendirme ABD’de nasıl yapılıyor diye soruldu. O da “bu tür açık uçlu soruların değerlendirilmesi çok da zor değil. ABD’de yapay zekâ yazılımları ile açık uçlu paragraf cevaplar bile son derece güvenilir olarak değerlendirilmektedir” dedi. İşte ben burada tekrar halimize üzüldüm. Biz birkaç kısa cevaplı soruyu uygulayabilir miyiz diye tartışırken ABD’de yapay zekâ yazılımları ile bu tür sınavların çok kolay hale geldiğini gördüm. Aradaki fark bu konuda kuşkusuz 50 yıl. Çok çalışmalıyız hem de çok.
Konferans çok başarılıydı, bence bu konuda yazan çizen herkesin önce buradaki konferansı izlemesi lazım. Bu arada yakın zamanda Uğur Okulları Türkiye’nin her yerindeki öğrencilerine bu tür sorulardan oluşan bir sınav uygulayacakmış. Ben de onlardan bir söz aldım; bu sınav tüm öğrencilere açık olsun dedim. Genel müdür MEB ile görüşeceklerini belirtti; bence siz hemen en yakın Uğur Okulu’na başvurun, bu sınava girin. Sözün özü; ÖSYM ve YÖK’ü kutluyorum, sanıldığından daha büyük bir adım, sahip çıkmak ve desteklemek lazım. Eğer elbirliğiyle desteklersek beş yıl içinde bu uygulama liseleri de dönüştürecektir.