Tarihi ve felsefeyi şiirleştiren mükemmel bir ‘ses’

Taner Ay

Ömer Erdem’in yeni şiir kitabı ‘Dolayımlar’ Everest Yayınları’ndan çıktı. Erdem şiirlerinde bizi, kaypak ilgilerin, zarif ihânetlerin, pahallı zevklerin ve ucuz cesâretlerin sivilceli insanının yüzünden gözleri silmeye çağırıyor. Meselesi gayet sarîh, edebiyatımızı bilhassa romanda onlarca yıl boyunca meşgul eden ‘Doğu’ ve ‘Batı’ dışında, bir de Anadolu hakikatı var diyor. Kitaba sadece şiir kitabı diyemiyorum, tarihin ve felsefenin şiirleştirilmesidir ‘Dolayımlar’, mükemmel bir ‘ses’.

Bir ay içinde yarım asırdan fazla süredir ikamet ettiğim Suâdiye’den Tuzla’ya taşınacağımdan çok sıkıntı yaşıyorum. Günlerdir binlerce kitabı, yirmi binden fazla, kolilemeye çalışıyorum ama kolilerin bitip kitapların bitmemesi beni delirtiyor. Bu yüzden de eskisi gibi okuyamadığımı tahmin edebilirsiniz, geçen hafta sadece iki kitap okuyabildim, Ömer Erdem’in ‘Dolayımlar’ını ve Mustafa Aplay’ın ‘Neden Bıçkın Bir Delikanlı Olamadım’ını.

Bazı lûgatlarda ‘dolayım’ kelimesi için ‘iki gerçeğin arasına giren bir başka gerçek’ veya ‘duyumların kavramlarla işlenmesi’ şeklinde tanımlar yapılıyorsa da, onlardaki ‘gerçek’ ve ‘duyum’ kelimelerinin sıhhatleri gözden geçirilmelidir. Buna mukabil, Ömer Erdem’in meselesi gayet sarîh, edebiyatımızı bilhassa romanda onlarca yıl boyunca meşgul eden ‘Doğu’ ve ‘Batı’ dışında, bir de Anadolu hakikatı var diyor.

Anadolu: Bir katmanında insan şarabının esrik tadıyla Dionisos, diğer katmanındaysa geyikleriyle Şamanlık. Elbette ikisi de kadınlarıyla ‘isyân’ olup girmiş Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan topraklarımıza. Ancak, nicedir üzümü de geyikleri de unutup hakikatımıza yabancılaştık, bugün “erkeklerin banka bilgileriyle / hüngür hüngür ağlarken iç çektiği / mutsuzlar masası” olan ülkemizin rakamlarında ve şekillerinde kaybolduk, artık birbirimizi bulamadığımızsa muhakkak. Kalbimizden asmalar ve geyikler yok oluncaysa, maalesef çölleşen topraktan vicdânsızlık fışkırdı, bu yüzden kadınlar da peşlerinden asırları sürükleyerek bizden gittiler, ama “kendi vicdânsızlığına bahane arayanlar / bir kadının sürüklediği gidişi anlayamazlar”.

Ömer Erdem, bizi, kaypak ilgilerin, zarif ihânetlerin, pahallı zevklerin ve ucuz cesâretlerin sivilceli insanının yüzünden gözleri silmeye çağırıyor. Evet, yaptığı tam da bu, çünkü “insan / gözleri silinince yüzünden / doğmamış bebeğe dönüşür” ya, onların yerine boynuzlarından üzüm salkımları sarkan geyiklerin gözlerini koyuyor Ömer, çünkü “gün gelir de insan / takılıp giderse peşinden geyik sürüsünün”, ancak o vakit gömleklerimizi aşk olsun diye giyebileceğimize inanıyor.

Ölümün ıssız hükmünün çağındayız, benim kuşağım hiç olmazsa ‘Kürk Mantolu Madonna’ romanındaki ve ‘Sevmek Zamanı’ filmindeki aşkların manâsına âşinâydı, aramızdan Havranlı Raif Efendi’ye ağlamayan yoktu, Boyacı Halil’in Meral İlter’e “Benimle resminin arasına girme, istemiyorum!” demesini, suret-i aşkı bilsek de bilmesek de, inanın hiç yadırgamamıştık. Yahu, ‘Vesikalı Yarim’ filmindeki Sabiha sağcımızın da solcumuzun da müşterek mabûdesi değil miydi? Raif Efendiler, Boyacı Haliller ve Sabihalar Anadolu hakikatına yabancılaştığımızdan bizleri terk ettiler, bir ân evvel bu kirli çağdan kurtulup, onları geri çağırmamız gerekiyor, aksi halde yataklarımız buz kesecek, dostluklarımız cam kırıklarına dönüşecek. Bu yüzden Ömer Erdem’in ‘Dolayımlar’ına sadece şiir kitabı diyemiyorum, tarihin ve felsefenin şiirleştirilmesidir ‘Dolayımlar’, mükemmel bir ‘ses’. Son yirmi gün içinde iki harika şiir kitabı okudum, Bâki Ayhan’ın ‘Hasta Sevgili Kış’ı ile Ömer Erdem’in ‘Dolayımlar’ını, ikisine de müteşekkirim, Allah’tan kapitalist edebiyat pazarımız şiirimizi roman ve hikâye kadar soğuramadı, nedeni için çok şey söyleyebilirim, ama neticeden hayli memnunum. Romanımız da hikâyemiz de, birkaç ismin kitapları dışında, ‘çöp’. Oryantalist, etnik kimlikçi, eşcinsellik övgülü ve geleceğimizi yok eden maddelerin bir şekilde güzellemesini yapan kitaplardan midem bulanıyor, Piyasa galiba Oğuz Demiralp’in ‘enKELEKteller’ dediği cühelâ tabakasına çalışıyor, çok satıyorlar, bu doğru, ancak az çok Türkçe bilgisi olanlar çok satanlardan birinin kitaplarına asla tahammül edemez.

KAPISI ZAMANSIZLIĞA VE MEKANSIZLIĞA AÇILAN BİR KİTAP

Mustafa Aplay’dan Enis Batur bahsedince haberdâr oldum. Aylarca Kadıköyü’ndeki, Beyoğlu’ndaki ve Üsküdar’daki kitapçılarda Mustafa Aplay’ın ‘Neden Bıçkın Bir Delikanlı Olamadım’ını aradım, yok! Neyse, sonunda kitap elime geçti. Hemen o gece okudum, onun kapılarından zamansızlığa ve mekânsızlığa düştüm, oğlumdan on dört yaş küçük birinin ‘elektro konvülsif’ üslûbuyla beni duvardan duvara çarpmasının sevincini yaşadım. Aplay’ın kitabı Ketebe Yayınları’ndan, yayınevinin kitaplarına ulaşmakta nedense çok büyük sıkıntılar yaşıyorum. Örneğin, Ötüken, Timaş, Yapı Kredi ve VakıfBank öyle değiller, bir mesaj at, ertesi gün kitap elinde. Örneğin Kemal Tahir’in iki ciltlik ‘Mayk Hammer’inin peşindeyim, yok, yok! Karar’dan Saliha Sultan’a, Can Yayınları’ndan Abdullah Ezik’e söyledim, Ketebe’den cevap alamadılar. Bu yüzden kitabı bulamamama bir şey diyemeyeceğim, ama yayınevinin has edebiyat okuruna Aplay gibi bir ismi okutmamasını da esefle karşıladığımı buradan belirteyim. Benden size söylemesi, Aplay’ın önümüzdeki çeyrek asra damgasını vuracak bir iki isimden biri olduğuna kesinlikle eminim...

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.