Haydar Ergülen’in şair Cemal Süreya’nın denemeci olarak portresini çizdiği ‘Cemal Süreya için 59 Kırlangıç’ kitabı genişletilmiş baskısı ile SRC Kitap’tan çıktı. Süreya günün her dakikasında bıyık altından gülen biriydi, acılarını da o gülümsemesiyle saklardı. Bildiğim kadarıyla en büyük acısı oğlu Memo’ydu. Hemen her gün Cihat Burak’a, Cahit Kayra’ya ve Behzat Ay’a dert yandığının tanığıyım. Süreya’yı biraz daha iyi tanımak için Ergülen’in ‘kitabı, harika bir kaynak, iyi ki yeniden okumuşum.
On gündür bir yandan ev arıyoruz, bir yandan da kitaplarımı kolilere yerleştiriyorum. Bu yüzden okumada ve yazmada hayli sıkıntılı günler yaşıyorum. Zeynep Delav’ın Everest Yayınları’ndan çıkan ‘Çıktığım Zıvana’ isimli hikâye kitabı, Haydar Ergülen’in SRC Kitap’tan çıkan ‘Cemal Süreya için 59 Kırlangıç’ ve ‘Şairin Bavulu’ isimli deneme kitapları, Vecdi Çıracıoğlu’nun SRC Kitap’tan çıkan ‘Tutsak Kediler Kumpanyası’ ve de Hüseyin Meşeli’nin Ange Yayınları’ndan çıkan ‘Kabir Böcekleri’ isimli romanı elime ulaştı ama ‘Cemal Süreya için 59 Kırlangıç’ dışında diğerlerini okumaya bir türlü fırsat bulamadım. Sanırım önümüzdeki haftalarda isimlerini zikrettiğim kitaplara değinebileceğim.
Haydar Ergülen’in ‘Cemal Süreya için 59 Kırlangıç’ kitabını yıllar önce Edebi Şeyler baskısından okumuştum, ama Cemal Süreya’nın şiirini kendime pek yakın bulmasam da kendisini tanıdığımdan, kitap merâkımı yeniden çekti. Benim için Cemal Süreya her şeyden önce bir sohbet adamıdır, sonra da çok iyi bir portre denemecisidir. Onun denemelerindeki bıyık altından gülen üslûbu pek severim, sohbetleri de öyleydi, oysa masa arkadaşlarından Salâh Birsel sohbette donuk kalmasına rağmen yazarken kelimelere müthiş taklalar attırırdı, sanki ‘yaşlı’ Salâh Birsel gider ‘çocukluğuna dönen’ Salâh Birsel gelirdi. Benim onda bir tür ‘Benjamin Button’ etkisi yaşadığım çok olmuştur, oysa Cemal Süreya günün her dakikasında bıyık altından gülen biriydi, acılarını da o gülümsemesiyle saklardı. Bildiğim kadarıyla Cemal Süreya’nın en büyük acısı oğlu Memo’ydu, ben Memo’yu beş altı yaşlarından bilirim, İlhami Bekir için ‘büyük adam’dı Memo. Ancak, yaşı büyüdükçe çocuğun içinden başka biri çıktı, Haydar onun ‘Ülkücü’ olduğunu yazıyorsa da, kısa bir süre için öyle göründüğü doğrudur, sonra şalvar ve sarıklı bir ‘tarikatçı’ oldu, en son da ‘mafioso’ arkadaşlar edindiğini biliyorum. Cemal Süreya oğluna çok üzülüyordu, hemen her gün Cihat Burak’a, Cahit Kayra’ya ve Behzat Ay’a dert yandığının tanığıyım, ama edebiyat tarihimizde yalnız değildi, Tevfik Fikret de, Mehmed Âkif de maalesef sıkıntı kaynağı oğulların babaları olmuşlardı, belki de onları aklına getirerek öyle avunuyordu, kim bilir. Cemal Süreya’yı biraz daha iyi tanımak için Haydar Ergülen’in ‘Cemal Süreya için 59 Kırlangıç’ kitabı, harika bir kaynak, iyi ki yeniden okumuşum.
HAFTANIN DERGİLERİ
Millî Mecmûa dergisinin 40’ıncı sayısının dosya konusu ‘Yavuz Sultan Selim’, tarihimiz açısından hayli tartışmalı bir isim. İdris-i Bitlisî’nin ‘Selim Şah Nâme’ isimli eseri esâs alınarak, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran öncesinde yediden yetmişe kırk bin kadar Kızılbaş’ı katlettiği tekrârlanıp durmuşsa da, İdris-i Bitlisî’nin Selim dönemiyle ilgili bilgileri düzenleyip yazmadan önce vefât ettiğini, onun vefâtından sonra da oğlu Mehmed Çelebi’nin pederinin topladığı bilgilere kendisi de farklı şeyler ekleyerek ‘Selim Şah Nâme’ ismi altında kitaplaştırdığını nedense ıskalıyoruz. Eserdeki kırk bini teyid edecek, şimdilik başka bir kaynak da yoktur. Bu çerçevede, Kemal Ramazan Haykıran’ın, Rabia Yurdakök’ün, Sevda Ocaktan’ın, Doğukan Bozkurt’un, Fatih Yılmaz’ın, Özge Salarga Özdemir’in, Sadullah Gülten’in ve Emirhan Yalçın’ın makalelerini çok önemli buldum. Sözkonusu makalelerde sadece ‘Kızılbaş’ isminin kökeni ve nasıl politikleştiği bulunmuyor, aynı zamanda Sultan II’nci Bâyezîd’in, taht kavgasındaki oğulları Yavuz Sultan Selim’in, Korkut’un ve Ahmed’in kişik yapıları da bir bir ortaya çıkıyor. Ben bütün makaleleri bir romanın sürükleyiciliğinde okudum, tarihe merâklı herkes Millî Mecmûa’nın ‘Yavuz Sultan Selim’ sayısını mutlaka edinmelidir. Bu hafta size bir de genel yayın yönetmenliğini Alper Çeker’in yaptığı Oğuzname seçkisinin ilk sayısını öneriyorum. H. Dursun Gümüşoğlu’nun ‘Bektaşi Sembolizmi ve Bektaşilikte Kullanılan Libâs-ı Fâhireler’i, Umut Soysal’ın ‘Hayvanât-ı Ehliyye Osmanlı’da Evcil Hayvanlar’ ve Elçin Şamilli’nin ‘Azerbaycan Güzel Sanatlarında Modernizm’ incelemeleri çok önemli. Rusça’dan Alper Çeker’in çevirdiği Mandelştam’ın ‘Romanın Sonu’ makalesi de, Hlebnikov’un ‘İskit Esintileri’ de öyle. Oğuzname, inanın, tuhaf isimli bir yığın ‘dergi’ zırvalığının arasında bir ‘kültürel vaha’, ben çok beğendim, umarım ömrü uzun olur...
DRAKULA’YI EKSİKSİZ BASKISINDAN OKUYUN
Benim için büyük bir sürpriz, Ötüken Neşriyât’ın ‘Dünya Klasikleri’ dizisinden Tamer Gülbek’in çevirisiyle Bram Stoker’ın ‘Drakula’sını okumak oldu. Yıllar önce Zeynep Akkuş’un çevirisinden okumuştum, ancak Kamer Yayınları’ndan çıkan kitabın kapak ve iç tasarımı o kadar kötüydü ki, Akkuş’un harika çevirisinin ziyân edildiğine çok üzülmüştüm. Gülbek’in çevirisi de çok iyi, üstelik ‘Drakula’nın Konuğu’ kitabın başına eklenmiştir. Stoker’ın ‘Drakula’nın Konuğu’nu 1897 baskısının ilk bölümü olarak yazdığını, ancak ‘Archibald Constable and Company’ ünvanlı yayıncının ‘kitabı fazla uzattığı’ gerekçesiyle o bölümü baskıdan çıkarttığını biliyoruz. ‘Drakula’nın Konuğu’ ancak Stoker’ın 1912 yılındaki vefâtından sonra eşi Florence Balcombe bu bölümü ‘Dracula’s Guest and Other Weird Stories’ isimli kitabın 1914 yılındaki ‘George Rutledge & Sons’ baskısına almıştır. Romanın kurgu kahramanının tarihsel Kazıklı Voyvoda ile bağlantılarına gelirsek, yazılanların çoğunun aksine, benim şüphelerim bulunuyor. Stoker’ın Transilvanya’daki batıl inançlardan, vampir folklorundan ve okültizmden esinlendiği muhakkaksa da, Drakula isimli kurgusal karaktere tarihsel Kazıklı Voyvoda’nın bir ‘pentimento’ dahi olmadığı kanısındayım. Neyse, bunları başka bir vesileyle tartışırız, siz en iyisi mi kendinizi Stoker’ın satırlarına bırakın, yer yer korkacaksınız ama romanı elinizden asla bırakamayacaksınız. Ciltli baskı için Ötüken Neşriyât’ı, harika çevirisi için Gübek’i ve editörlüğü için de M. Bilal Erimez’i kutluyorum.