Hüseyin Peker’in Everest Yayınları’ndan çıkan ‘Rüzgârlı Ceket’ kitabı bana göre hikâyede bu yılın en büyük sürprizi. Hikâyelerinde tanıdığınız çok fazla edebiyatçı ismine rastlayacaksınız. Örneğin, ‘Deprem Artıkları’ hikâyesini okurken ruhum çok acıdı, edebiyatımızın unutulanlarından şâir Ender Sarıyatı’nın hayaleti dolaşıyor hikâyede. ‘Eleştirmenin Ölümü’ hikâyesinde de Memet Fuat, Hüseyin Cöntürk ve Eser Gürson bize vedâ ederlerken sanki Peker onların son fotoğraflarını bizim için çekmiş.
Çocukluk arkadaşım Sercan Ünsal’ın iki ciltlik ‘Köy Enstitüleri, Kırsal Kalkınma ve Sağlık Kolu’ kitabını daha önce sayfamızda tanıtmış ve yılın en değerli sosyal bilimler araştırması olduğunu belirtmiştim. Bu değerli eserin hafta içinde ‘Sosyal Bilimler Araştırması’ dalında 79’uncu Yunus Nadi Ödülü’nü ‘Sağlık Ekseniyle Köy Enstitüleri’ kitabıyla paylaşmasınaysa çok sevindim. Muhtemelen bu ödül Sercan’ın emeğini daha ‘görünür’ kılacaktır. ‘Sağlık Ekseniyle Köy Enstitüleri’ ise rahmetli Pakize Türkoğlu teyzemizin Hilmi Uysal ve Mualla Aksu ile hazırladığı kitaptır. Sercan Ünsal’ı, Hilmi Uysal’ı ve Mualla Aksu’yu kutluyor, Pakize teyzemize de Allah’tan rahmet diliyorum. Şâyet Sercan’ın ‘Köy Enstitüleri, Kırsal Kalkınma ve Sağlık Kolu’ kitabını kaçırdıysanız, ödül vesilesiyle anımsatmış olayım, mutlaka edinilmesi gereken bir çalışma.
Değerli dostum Hüseyin Peker’in ‘Rüzgârlı Ceket’ isimli Everest Yayınları’ndan çıkan hikâye kitabı bana göre hikâyede bu yılın en büyük sürprizi. Çok sevdim, epeydir bu kadar ‘sıcak’ hikâyeler de okumamıştım. Hüseyin Peker’in hikâyelerinde bildiğiniz veya tanıdığınız çok fazla edebiyatçı ismine rastlayacaksınız, onların üstadın kaleminde ete kemiğe bürünüp dünyanıza girmesiyse, bazı metinlerde sizi heyecânlandıracağını, bazı metinlerdeyse sizi ağlatacağını şimdiden söyleyeyim. Örneğin, ‘Deprem Artıkları’ hikâyesini okurken ruhum çok acıdı, edebiyatımızın unutulanlarından şâir Ender Sarıyatı’nın hayaleti dolaşıyor hikâyede, ben Sarıyatı’nın ve ailesinin dramlarını ‘Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler’in ikinci cildinde yazmıştım, Hüseyin Peker’in de büyük yardımlarını görmüştüm. Kitaptaki ‘Eleştirmenin Ölümü’ hikâyesi de unutamayacaklarımdan, Memet Fuat, Hüseyin Cöntürk ve Eser Gürson bize vedâ ederlerken sanki Hüseyin Peker onların son fotoğraflarını bizim için çekmiş, ‘Son Gezimden Kalan Bir Tutam Hıçkırık’ta yazar ve fotoğraf sanatçısı rahmetli Cavit Kürnek var, şâir Şerif Tezgörenler ise çoğu hikâyede karşınıza çıkacak. Hüseyin Peker’in ‘Yılancı Gerilla’ ve ‘Kaymakam Tepe’ gibi hikâyelerinde ‘görünen’ Siirt ise beni çok heyecânlandırdı, çünkü ilkokulun üçüncü ve dördüncü sınıflarını Siirt’te okudum, o şehre dâir çok renkli anılarım var. Benden size söylemesi, bugünlerde çok ama çok iyi bir hikâye kitabı okumak istiyorsanız, Hüseyin Peker’in ‘Rüzgârlı Ceket’ini okuyun. Yılın en güzel hikâye kitabı, kültürel çölümüze tutulan bir fener ışığı.
BU İKİ ŞİİR KİTABINI ISKALAMAYIN
Bu hafta dikkatlerinizi Sezin Seda Altun’un Vapur Yayınları’ndan çıkan ‘Beethoven’in İyimserliği’ ve Sedat İpek’in ŞeyKitap’tan çıkan ‘Artık Sizinle Konuşabilirim’ine çekmek istiyorum. Vapur Yayınları’nın yönetimine edebiyatımızın en iyi şâirlerinden Yiğit Kerim Arslan’ın ve Ebru Özden’in geçtiğini duydum. Onlarla birlikte Vapur Yayınları’nın edebiyatımıza yeni değerler kazandıracağına inanıyorum. Vapur’un başında Yiğit Kerim ve Ebru Özden olunca, insanın yayınevinden beklentisi artıyor. Benden söylemesi, Sezin Seda Altun ismini aklınızın bir köşesine şimdiden yazın, ‘Beethoven’in İyimserliği’ni seveceksiniz. Aynı şekilde, ‘Atların başını okşayan kadınlar büyüttü beni kızım / Bu yüzden hiç koşmadım dünyaya doğru / Yalnızca rüzgârını yuttum derin vadilerin’ diyen Sedat İpek’i de ıskalamayın. Haftaya neler mi var? Dört kitaba birden başladım: VakıfBank Kültür Yayınları’ndan N. J. H. Dent’in ‘Rousseau Sözlüğü’ne, Timaş Yayınları’ndan Mortimer J. Adler’in ‘Herkes İçin Aristoteles’ine, Ötüken Neşriyât’tan Eugene O’Neill’ın ‘Elektra’ya Matem Yaraşır’ına ve yine Ötüken Neşriyât’tan Alfred Estermann’ın ‘Filozof ve Yayıncısı’na. Son kitabın Murat Kaymaz’ın nefis çevirisi olduğunu ve Schopenhauer’in yayıncısı Brockhausların üç nesliyle mektuplaşmasına ilişkin ayrıksı bir eser olduğunu belirteyim ki, sizler de vakit kaybetmeden alıp okumuş olun. Ayrıca, kitap kapağının tasarımındaki ‘çok şeker’ görsellerin Murat Kaymaz’ın kızları Nehir’in ve İrem Su’nun eserleri olduğunu merâklısına bir ‘hurde teferruât’ olarak da not düşeyim...
BİR BİYOGRAFİ ANCAK BU KADAR GÜZEL YAZILABİLİR
Dostların kitaplarından bahsetmişken, elbette azîz dostumuz A. Yağmur Tunalı’nın ‘Yılmaz Öztuna, Ömründe Ömürler Yaşadı’ kitabına da değinmemiz gerekiyor. Bu kitap ‘Biyografi ancak bu kadar mükemmel yazılabilir!’ dedirten türden bir çalışma, bayıldım. Benim Yılmaz Öztuna ismiyle ilk karşılaşmam, sanırım Hayat Tarih ile olmuştu, annemin düzenli olarak aldığı dergilerdendi. Onun ‘Türkiye Tarihi’ni ise babamın kitaplığından anımsıyorum. Rahmetlinin TRT’de A. Yağmur Tunalı ile Tarih Konuşmaları’nı ise pek kaçırmamıştım diyebilirim. Yılmaz Öztuna’nın polisiye edebiyatı ve çizgi romanları sevdiğini bilmezdim, A. Yağmur Tunalı’dan öğrendim, bir de hayvan sevgisini. Üstadımız avcılığın cinâyet olduğunu söylermiş, ben de aynı fikirdeyim. Kitapta beni en fazla şaşırtan şeyse, babasının Belvü, Taksim Belediye ve Tepebaşı gazinolarının işetmecisi olduğunu öğrenmem oldu, o gazinoların işletmecisinin Muhittin Bey olduğunu biliyordum da, o Muhittin Bey’in üstadımızın babası olduğunu bilmiyordum. Kitapta bugün ellili altmışlı yaşlarını sürdürenlerinizin mâzîsine temas edebilecek o kadar fazla ayrıntı var ki, merâkınızı kaçırmak istemiyorum, sadece, bomba gibi bir biyografi okuyup ‘metruk zamanda seyâhat’ yapmak istiyorsanız, size Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Yayınları’ndan çıkan ‘Yılmaz Öztuna, Ömründe Ömürler Yaşadı’ kitabını hassaten tavsiye edeceğim, bu mükemmel çalışmayı mutlaka kitaplığına dâhil edin.