Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu arasındaki yolsuzluk tartışmasını biliyorsunuz. Erdoğan, Davutoğlu’nu, başbakanlığı döneminde, Şehir Üniversitesi’ne tahsisli olan araziyi bu üniversitenin mülkiyetine geçirmekle suçladı…
Davutoğlu, eğer böyle bir usulsüzlük varsa Erdoğan’ın niye bunu zamanında önlemediğini, niye zamanında açıklamadığını, niye Davutoğlu muhalefet partisi kurmaya yönelince suçladığını sordu.
Dün 1.5 saat süren açıklamayla Davutoğlu ve kapatılan üniversitenin yetkilileri, işlemler hem YÖK’te, hem yargıda hukuken olumlu giderken, Davutoğlu’nun muhalefete geçmesi üzerine siyası kararla üniversitenin kapatıldığını anlattılar.
Usulsüz mu, değil mi şeklindeki teknik tartışmasının ötesinde, burada çok önemli bir prensip ya da kural sorunu var: Bir işlem “bizden” olunca mubah da, muhalif olunca mı suç oluşturuyor?
Nitekim besbelli ki Davutoğlu muhalefete geçmeyip köşesine çekilseydi Şehir Üniversitesi gibi değerli bir akademik kurumun kapısına kilit vurulmayacaktı.
54. SIRADAN 96. SIRAYA DÜŞTÜK
Burada karşımıza çıkan gerçek, Türkiye’de asırlardan beri siyasi iradenin hukuktan güçlü olması ve taraftarlarına servet aktarma, karşıtlarını ise bastırma gücüne sahip olmasıdır.
Bütün milletlerin tarihinde böyledir. Sorun, “hukuk devleti” ve “kurallı piyasa ekonomisi” normlarının geliştiği çağımızda bu davranışların devam edip gitmesidir.
Türkiye 1995-96 yıllarında “Yolsuzluk Algı İndeksi”nde Yunanistan ve İtalya’dan iyi durumdaydı. İnişler çıkışlar yaşandı, kriz dönemleri yolsuzluk algısının arttığı dönemler oldu. Türkiye en iyi durumu, 2012 yılında 4.9 puanla, 175 ülke arasında 54. sıraya yükselerek yakaladı. (Kerem Yeşilyurt, Denetişim Dergisi, 2013/11, s. 66)
Hatırlayalım, 2001 ve izleyen on yıl reform yıllarıdır, AB kıstaslarının amaçlandığı dönemdir.
Sonraki yıllarda adım adım aşağıya giderek, 2022’de Türkiye aynı indekste, 12 puan kaybıyla 180 ülke arasında 96. Sıraya düştü! (25 Ocak 2022)
Lütfen dikkat ediniz: Yetkilerin tek elde toplanması, artan denetimsizlik, yargı bağımsızlığında ve basın hürriyetinde daralma… Ve yolsuzluk algısında zirve!
Ekonomide de 12 bin dolardan 8-9 bin dolara düşüş!
BAŞBAKANLIK DÖNEMİ
Başbakan Davutoğlu bu gidişi gördü; hem böyle uluslararası indekslerde, hem AB İlerleme Raporları’nda gittikçe ağırlaşan yolsuzluk eleştirilerinde… Gözleriyle de görüyordu tabii.
G-20 Zirvesi’nin ardından Davutoğlu “Türkiye’nin dönem başkanlığında yolsuzluğa karşı bir stratejileri olacağını” açıkladı. (16 Kasım 2014)
“Nepotizm yapanı affetmem” diye konuşmalar yaptı. (26 Eylül 2014)
Kurduğu 64. ve 65. Hükümet programlarına “Yolsuzlukla mücadele ve Şeffalık” bölümlerini koydu.
“Kuvvetler ayrılığı” ve “Merkez Bankası bağımsızlığı” vurgularını yaptı.
Aynı dönemde Ali Babacan, gelişmiş piyasa ekonomilerinin yolsuzlukla mücadele yasalarını ve kurumlarını inceleyerek ayrıntılı bir “yolsuzlukla mücadele” kanun taslağı ve yönetmeliklerini hazırladı…
Fakat Davutoğlu’nun başbakanlıktan azledilmesiyle, hükümet programlarında bu fasıllar kaldırıldı.
Babacan’nın hazırladığı metinler rafa kaldırıldı. Sonra CB sistemine geçildi zaten.
GÜÇ BOZAR…
Bu noktada partimizi, ideolojimizi bir tarafa bırakıp “insan” ve “vatandaş” olarak düşünmeliyiz: Yani ahlak açısından ve iktisadi rasyonalizm açışından…
TÜSİAD daha 2014’te, yaptıkları araştırmaya göre, yolsuzlukların “iş yapma maliyetini yüzde 10 artırdığını” belirterek “Türkiye’de yolsuzluk var ve yolsuzluk algısı artma eğiliminde” diye açıklamıştı. (AA. 26 Kasım 2014)>Bu konuda zengin bir akademik literatür vardır.
Yolsuzluk, haksızlık, tahakküm hatta zulüm, insan fıtratının özelliklerinden bir kısmıdır. Onun için nerede insan varsa bu acılar da vardır. İnsan fıtratının diğer özellikleri insaf, merhamet, adalet, diğergâmlık gibi asil duygulardır.
Tarih ve günümüz dünyası ispat ediyor ki, “güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar!”
Bunu asgariye çekmenin yolu; güçlü kurallar ve kurumlardır, şeffaflık, denetim ve denge, kurallı rekabet, iktidarların makul sürede ve seçimle değişmesidir. Medeniyetin ulaştığı en yüksek kamu normları bunlardır.
Uğrunda dehşetli kavgalar etmediğimiz ideoloji var mı?! Ama neye yaradı?! Durum ortada! Demokratik hukuk devleti olmadan refah da güçlü ülke olmak da hayal!