TÜSİAD’ın siyasi görüşlerini doğru veya yanlış bulabiliriz. Fakat Türkiye’nin en büyük yatırımcı grubunu temsil eden bu derneğin ekonomiyle, özellikle yatırımlarla ilgili görüşlerini ciddiye almak gerektiği açıktır. Bu kuruluşun zamanında yaptığı eleştirilere baktığımızda, “keşke dikkate alınsaydı” dememek mümkün değil.
TÜSİAD’ın eski başkanlarından Muharrem Yılmaz yedi yıl önce bakın ne demişti:
“Hukukun üstünlüğüne riayet edilmeyen, yargı mekanizması AB normlarında çalışmayan, düzenleyici kurumlarının bağımsızlığına gölge düşen, vergi cezaları veya başka türlü cezalarla şirketlerinin üzerinde baskı kurulan, ihale yasası onlarca kez değiştirilen böyle bir ülkeye yabancı sermayenin gelmesi mümkün değildir." (23 Ocak 2014)
Başbakan Erdoğan şu tepkiyi göstermişti:
“Dünyanın hiçbir yerinde Kendi ülkesini dışarıda kötüleyen bir işveren örgütü bulamazsınız. Dünyanın her yerinde bunun adı ihanettir.
Birileri yabancı sermayeyi korkutmaya çalışırken Türkiye bu alanda uluslararası başarılarını devam ettiriyor. Yabancı sermaye Türkiye'ye gelmeye devam ediyor. TÜSİAD gibi kuruluşlar kendi ülkelerine yabancı kalmaya devam edecekler.” (28 Ocak 2014)
Şimdi olayların gelişimine, sözlerin olgularla sınanmasına bakalım.
MESELA İHALE KANUNU
Evvela hukuk sorunlarını ve Kamu İhale Kanunu’ndaki kuralları belirsizleştiren değişiklikleri TÜSİAD söylemese bile herkes ve dış dünya zaten biliyordu. AB ilerleme raporlarında da yer alacaktı bu sorunlar.
Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek de “yetkim olsa İhale Kanunundaki bütün istisnaları kaldırırım” diye konuşacaktı. (5 Kasım 2014)
“İstisnalar” yani kamu ihalelerini istediğin şirkete vermek!
Ahmet Davutoğlu Manifesto adlı açıklamasında, “Kamu İhale Kanunu’ndaki istisnalar bizzat kanunu işlemez hale getirdi” diyor, “işlerin aynı şirketlere verilmesine” dikkat çekiyordu. (22 Nisan 2019)
Gelinen noktayı Ali Babacan “Kamu İhale yasasında 100’ün üzerinde değişiklik yapıldı, siyasetin finansmanı haline getirildi” diye anlatıyor. (26 Temmuz 2020)
Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin yolsuzluk algısı raporlarında da bu sorun yer almaktadır.
Artık dış yatırımcı gelmiyor, dışarı gidenler var..
Sorun o hale gelmiştir ki, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, “Kamu İhale Kanunu'ndaki istisnaların önemli bir kısmını kaldıracağız, zorunlu olabilecek istisnaları da disiplin altına alacağız” diyor. (16 Mart 2021)
Madem böyle, bir TÜSİAD başkanı yedi yıl önce söylediğinde “ihanetle” suçlamak yerine, ciddiye alıp İhale yasası 2001’deki hali esas alınarak düzeltileydi ekonomimiz bugün bu durumda olur muydu?!.
Fikir ve ifade hürriyetinin, eleştirinin değerini görüyor musunuz?
YIL 2021
Ve, 2021 yılının 30 Mart günü TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan şöyle konuştu:
“Ortalığın toz duman olduğu, yetki ve sorumlulukların sınırlarının bulanıklaştığı durumlarda karar nasıl alınır? Nereye gittiğimiz konusunda kafamızda bir cevap yoksa plan nasıl yapılır? Kurumsal yapıların öngörüldüğü gibi çalışacağı varsayımı olmadan yarın ne olacağı nasıl bilinir? İlan edilmiş olan kurallar yarın değişebilirse, yarına ilişkin kararlar nasıl alınır?"
Dikkat ediyor musunuz: Yetki ve sorumlulukların sınırlarının belirsizleşmesi… Kurumsal kararların öngörülebilir olmaktan uzaklaşması…
Yatırımcı nasıl “yarın” planlaması yaparak yatırım kararı alacak?
TÜSİAD Bakanı Simone Kaslowski de “iki buçuk yıl içinde en önemli kurumlarımızdan TÜİK’in Başkanı dört, Merkez Bankası’nın Başkanı ise üç kez değişmiştir” diye konuştu.
Sorun apaçık ortada değil mi?
KURALLAR VE KURUMLAR
Gidişattan endişelenerek ben de altı yıl önce “Kurumlar Yıpranırsa” diye yazmıştım: Merkez Bankası’nın bağımsızlığını da savunarak “iktidarlar gelip gider, milleti geleceğe taşıyacak olan kurumlardır” demiştim. (Hürriyet, 11 Mart 2015)
CB sisteminde kurallar ve kurumlar daha da zayıfladı.
İşte, sözlü çağrılarla, reform sözleriyle yatırım ortamı sağlanamıyor.
Sorunlara “kim?” (bizden, sizden) diye değil, “nasıl?” diye bakmalıyız artık.
Devlet yönetiminde gelişmiş demokrasilerdeki standartlara göre kuralları ve kurumları güçlendirmenin zorunlu olduğunu görmeliyiz artık; daha fazla gecikmeden!
Bunu içermeyen hiçbir söylem ve uygulama “reform” etkisi yaratmıyor zaten.