Suriye’de Şam rejimini artık Moskova’nın Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki kolu gibi görmek gerekir.
Düştü düşecek durumdaki Esat, 2015’te Rusya’nın mühahil olmasıyla güçlendi, artık Rusya’yla birlikte iç savaşın galibi durumuna gelmek üzerine.
Ankara sahadaki bu değişime uyum sağlayamadı, “Esat gitsin”e kilitlendi. Ama işte Esat Putin’in desteğiyle Türk konvoylarını ve gözlem noktalarını vuruyor…
Emevi Camiini Putin’in ziyaret etmesi anlamlı bir mesaj değil miydi?!
Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan “Astana süreci diye bir şey kalmadı” diyor.
Erdoğan, Esad güçlerinin Şubat sonuna kadar geri çekilmemesi halinde “Türkiye’nin bu meseleyi gerektiği şekilde çözeceğini” söyledi. (5 Şubat)
RUSYA’NIN TAVRI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuşması üzerine Rusya’dan herhangi bir yumuşama işareti gelmedi. Aksine, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Türkiye’yi İdlib’de teröristlere göz yummakla suçladı:
“Türk meslektaşlarımız bu bölgede işbirliği yaptıkları muhaliflerle, El Nusra ve Tahrir el Şam teröristlerini birbirinden ayırma sözü verdi. Ancak ne yazık ki hâlâ bu teröristler İdlib’deki bölgede hüküm sürüyor. Bu nedenle bu sorumluluk yerine getirilmeli” (7 Şubat)
10 Şubat’ta, Esat güçleri yine saldırarak 5 askerimizi daha şehit etti. Milli Savunma Bakanlığı, yapılan misillemede 101 rejim unsurunun etkisiz hale getirildiğini, rejime ait 3 tank ve 2 havan mevziinin tahrip edildiğini açıkladı.
Çarpışma bu boyutlardayken, Beştepe’de aynı gün İbrahim Kalın Rus heyetiyle görüştü, Esat’ın saldırılarını protesto etti…
Fakat Rus heyetinin tavrı hakkında hiçbir açıklama yapılmadı.
İdlib’de gerek Soçi’ye dayalı 12 Türk gözlem noktasının, gerek Türkiye’nin bizzat kurduğu gözlem noktalarının Esat tarafından kuşatılması veya saldırılması konularında Rus heyeti bir tek geri adım atmadı.
ESASLI GÖRÜŞ FARKLARI
Türkiye’nin İdlib’de açıkça geri adım atması, ciddi bir caydırıcılık kaybına yol açar. Onun için bütün yetkililer “gözlem noktalarını ve askerlerimizi geri çekmeyeceğiz” diyorlar. Ankara sahada da büyük güç yığınağı yapıyor.
Türkiye’nin sadece geçen hafta içinde İdlib’e 1.240 araç dolusu sevkiyat yaptığı; İdlib’deki asker sayımızın 6 bin olduğu belirtiliyor.
Suriye’deki Türk askerinin 25 bini bulduğu yolunda ifadeler var.
Fakat Esat’ın arkasındaki güç Rusya’dır.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna gezisi sırasında Rusya’ya yönelttiği sert eleştirileri dönüş yolunda yumuşatma ihtiyacı duydu, “Doğal gazdan silaha Rusya ile ilişkiler var, öfke ile kalkan zararla oturur” diye konuştu.
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov ise dünkü açıklamasında “saldırılar kabul edilemez... Soçi anlaşması uygulansın” diye konuştu.
Fakat “saldırılar” denildiğinde biz Mehmetçiğe saldırıları anlıyoruz; Ruslar “teröristlerin saldırıları”nı kastediyorlar... “Soçi’yi uygulamak” denildiğinde biz gözlem noktalarının devamını, Esat’ın ateşkese uymasını ve böylece Türkiye’ye göçmen gelmemesini anlıyoruz.
Ruslar İdlib’deki Tahrir el Şam gibi terör örgütlerini Türkiye’nin “etkisiz hale getirmesi”ni istiyorlar. Bu çok zor olduğu için Esat ve Putin bunu saldırıları için bahane olarak kullanıyor.
‘SİYASİ GÜÇ’
Cumhurbaşkanını Erdoğan, “Suriye sorununda atılacak adımlar”ı bugün parti grup toplantısında açıklayacak.
Sadece askeri değil, siyasi “adımlar” da hayati derecede önemli…
Bu fevkalade karmaşık ve sıkıntılı tabloda mevzii çatışmalar sürebilir ama Suriye’de kendimizi bir “savaş”ın içinde bulacağımızı hiç sanmıyorum; asla temenni de edilmez.
Ama Suriye kaynaklı güvenlik risklerinin ve siyasi krizin bir süre devam edeceğini düşünüyorum.
Bu noktada, sahadaki askeri yığınağımız ne olursa olsun, Türkiye’nin elinin siyaseten güçlü olmasına büyük ihtiyaç var. İktidar Partisi’nin sözcüsü Ömer Çelik’in açıklamasındaki şu sözler bu ‘siyasi güç’ meselesinin özeti gibidir:
“NATO’nun doğası gereği Türkiye ile dayanışma göstermesi gerekir. Türkiye’yi takdir edenlerden, Türkiye’nin yanında nasıl duracağına dair de sözler duymak istiyoruz.”
Türkiye’nin NATO üyesi olma, Batılı ülke olma, AB adayı ülke olma şeklindeki geleneksel “dış politika ekseni” eskisi kadar güçlü olsaydı, beklenen “sözler” daha yüksek perdeden çıkardı.
Ankara iç ve dış politikasıyla yeniden aynı eksene dönmek gerektiğini görüyor olmalı. Tarih bunu gösteriyordu zaten.